ANTİK MISIR'DA MUMYALAMA VE DİNİ İNANÇLAR
Uzun ömürlü ve etkili Eski Mısır medeniyetinin eşsiz özelliklerinin çoğu sanki
dünyaya değil de başka bir yere aitmiş gibi görünebilir. Eski Mısır'ın bazı
tuhaf inançlara ve ilginç geleneklere ev sahipliği yaptığı gerçeği bir sır
değildir. Fakat bunların tümü Mısır halkı için derin anlamlar taşıyordu ve dini
öneme sahipti. Bu geleneklerin en eski ve en tuhaflarından biri kesinlikle
mumyalama sürecidir. Peki eski Mısır'da ölüler nasıl ve neden mumyalanıyordu?
Yıllar geçtikçe ketenle sarılmış klasik mumya tasviri eski Mısırlıların
sembolü haline geldi. Ama gerçek "mumya" kelimesinin bununla hiçbir ilgisi
yok! Bu basit kelimenin epey zorlu bir geçmişi var. İngilizce versiyonu,
Latince "mumia" kelimesinden türetilmiştir. Latincedeki bu kelime de Farsça
"mum" anlamına gelen "mūm" kelimesinin kökünden doğan Arapça mūmiya
(مومياء) kelimesinden türetilmişti.
Mumyalanmış bir cesedi ifade eden bu terim nihayetinde İngilizceye girdi ve
1600'lerde doğal yollarla çürümeye karşı korunmuş, kurumuş insan bedenleri
için uygulanacak bir kelime olarak kullanıldı. Bu nedenle günümüzdeki mumya
kelimesi yalnızca eski Mısır'ın mumyalanmış bedenlerine atıfta bulunmaz.
"Mumya" doğal veya yapay süreçlerle korunan her tür vücuttur. Ancak elbette
tüm mumyalar eski Mısır'da bulunanlar kadar büyüleyici ve muammalı değildir.
Muhtemelen Mısır'ın keşfedilen en eski mumyaları hanedanlık öncesi Gebeleyn
(Gebelein) mumyalarıdır. Önemli bir antik Mısır şehri olan Gebeleyn, eski
Mısır'da, Nil nehri üzerinde, Teb'in yaklaşık 40 kilometre güneyinde
bulunuyordu. Seyrek mezar eşyalarının yer aldığı sığ mezarlarda bulunan bu
altı mumya, hanedanlık öncesi dönem denen eski Mısır uygarlığının en erken
evrelerinden gelmektedir. Buradaki altı ceset, içinde bulundukları kuraklık
sayesinde doğal yollarla mumyalanabilmişlerdi. Sıcak kumlar ve kuru hava bu
bedenlerin nispeten iyi korunmasına yardımcı olmuştu. MÖ 3400 civarlarına
tarihlendiklerini akılda tutmak gerek, inanılmaz eskiler. Elde edilen bu
mumyalar sayesinde cenaze törenlerinin ve mumyalamanın gelişimine de önemli
bir bakış kazandırdılar.
Çünkü mumyalardan üçünün vücudu diğerlerinden farklı malzemelerle kaplanmıştı.
Bunlar kamış hasırlar, hayvan derileri ve palmiye lifleriydi. Bu belki de
mumyalama süreçlerine yardımcı olmak için erken bir girişimdi. Hanedanlık
öncesi dönemde çoğu ceset çıplak gömülürken, bazıları yavaş yavaş daha
karmaşık bir defin ve mumyalama biçimine dönüşmüş, bu tür kumaşlarla sarılmış
veya örtülmüştü.
Tabi ki bir medeniyet geliştikçe her yönden gelişir. Özellikle önem
gösterdikleri yönleri mutlaka gelişme gösterir. Ve elbette ölümün kendisi bir
medeniyet için yaşam kadar önemli olabilir. Eski Mısırlılar için ölüm ve öbür
dünya Mısır dininin temel taşlarından biriydi. Zaman ilerledikçe artan cenaze
törenleri bir dizi kalıp ve gelenekle kültüre tamamen yerleşmişti.
Bu geleneklerden en önemlisi haline gelen uygulama, Mumyalama - bedenin
korunması - işlemiydi. Mısırlılar öbür dünyada birinin konumu güvence altına
alacaksa bunun yolunun cesedin korunmasından geçtiğine inanıyorlardı. Bunda
inanmakta oldukları "Ka" kavramının da etkisi büyüktü.
İnanışa göre kişi ölünce "ka (ruh-bedenin ikizi)" vücudu terk ediyordu ancak beden korunabilirse
ruh ona geri dönebilirdi. Böylelikle korunmuş beden öteki dünyada Osiris'in
önüne gidebilir, burada ruhuyla yeniden birleşebilir , daha sonra öbür dünyada
neşe içinde yaşayabilirdi. Ancak bir beden korunmazsa önemli olan bu yeniden
doğuş döngüsü tamamlanamayacaktı.
İnanışa göre korunan ceset ile öteki dünyada kişi sorguya çekiliyordu.
Yargılama sırasında kişilerin kalpleri tartılır ve bir Ma'at tüyü ile
karşılaştırılırdı. Erdemli bir hayat sürmüş olanlar ahiret tanrısı Osiris'in
yönettiği göksel cennet olan Aaru'da karşılanırdı. Aaru ise "sazlık tarlası"
anlamına geliyordu.
Eski Mısır'ın cenaze törenleri ve gelenekleri tuhaf görünse de karmaşık
mumyalama süreci antik Mısır halkının ölüm ve öbür dünya ile ilgili karmaşık
inanışlarının bir parçasıydı.
Öteki hayat inancı bu kadar önemli olunca Mısırlılar mumyalama sürecindeki
ustalıklarını kademeli olarak mükemmelleştirdiler. Bu konuda onlara yardımcı
olacak temel bileşenlerden biri kuzey Mısır'da çok önemli bir yer olan Natrun
Vadisi'nde bulunan ve onlar için kutsal sayılan bir tür doğal tuz olan
natron'du. Natron, az miktarda sodyum klorür ve sodyum sülfat ile birlikte
doğal olarak oluşan bir sodyum karbonat dekahidrat ve yaklaşık %17 sodyum
bikarbonattan oluşur. Bu benzersiz element kombinasyonu vücudu hızlı bir
şekilde kurutarak mumyalama sürecine yardımcı olduğu kabul edilen harika bir
doğal kurutma malzemesi haline gelmiş, vücudu zaman içinde korumanın önemli
bir yönüne zemin hazırlamıştır.
Fakat mumyalama işlemi uzun ve karmaşık bir süreçti. İşe genellikle ölen
kişinin beyninin alınmasıyla başlanırdı. Beynin çıkarılması mumyalama
işleminin en şaşırtıcı yönlerinden biri olmaya devam ediyor. Bilim insanları
bu işlemin genellikle burundan beyin boşluğuna sokulan özel bir kanca ile ya
da kafatasına yerleştirilen özel bir çubukla yapıldığı konusunda hemfikirdir.
Her iki durumda da sıvılaştırılmış olan beyin ölen kişinin burnundan dışarı
akıyordu. Akabinde sonraki aşamaya geçiyorlardı. Fakat Mısırlılar beyine hiç
önem vermiyordu. Onlar tüm düşüncelerden sorumlu olan organın kişinin kalbi
olduğuna inanıyorlardı. İşte bu inanış Mısır'dan Yahudilere, onlardan da
Muhammed ve çevresindekilere geçmişti. Bu yüzden Kur'an ve İbrahimi dinlerde
düşünme eyleminden bahsedilirken hep kalbe vurgu yapılır. Bu yanlışı kurtarmak
isteyenler ise "bunlar mecazdır" demekten başka çare bulamazlar.
Mısırlılar boşalttıkları beyin boşluğunu daha sonra özel bir koku ve ağaç
reçinesi karışımı ile doldururdu. Bu karışım hem çürüme kokularını en aza
indirmeye yarıyor hem de kafatasında kalan herhangi bir beyin
artığının-parçasının bozulma sürecini durdurdu.
İşlem daha sonra ölen kişinin karın bölgesine doğru devam ediyordu. Karın
kesilerek açılır ve ana organlar çıkarılır, tuz veya natronla kaplandıktan
sonra mumyalanmış gövdenin yanına gömülmek üzere özel kanopik kaplara
dikkatlice yerleştirilirdi. Bu süreçte çoğu zaman kalp çıkarılmazdı. Boşalan
karın bölgesi yine kötü ölüm kokularını engelleyen aromatik karışımlarla
doldurulurdu.
Bu işlem bittikten sonra hazırlanan vücut natron ile ovularak tamamen örtülmüş
gale getirilirdi. Daha sonra dehidrasyon süreci tamamlanana kadar 30 ila 70
gün arasında değişen bir süre boyunca natronda kalırdı. Bu süre sonunda ölünün
bedeni artık mumyalanabilir hale gelirdi.
Yine İbrahimi dinlerde olduğu gibi ölünün vücudu yıkanırdı. Hoş kokulu
yağlarla kaplanır* ve ardından
birkaç kat reçine ile kaplanırdı. Reçine daha sonra tüm vücudu şerit şerit
sarmakta kullanılan keten katmanları için doğal bir yapıştırıcı görevi
görüyordu. Son aşamaya gelindiğinde ölünün vücudu cenaze maskeleriyle
süslenebiliyordu ancak bu işlem yüksek sınıftan bireyler için uygulanıyordu.
Yani farklı sosyal sınıflardan insanların bedenlerinin mumyalanma süreci de
farklıydı. Kahire'deki Mısır Müzesi'nde bulunan I. Amenhotep'in mumyalanmış
gövdesi için kullanılan malzemeler daha özenli ve zaman alıcıydı. Ayrıca
mezarı maske ile süslenmişti.
Mumyalama süreci üç sınıfa ayrılıyordu: İlki, üst sınıftan soylular için iyi
ölçekli, asil, ayrıntılı bir mumyalama işlemiydi. Diğer ikisi ise yoksul ve
daha düşük sınıftan vatandaşlar için uygun görülen orta veya düşük ölçekli bir
süreçti. Benzer şekilde mumyalama işlemi büyük olasılıkla farklı memur
sınıfları tarafından yapılıyordu. Üst düzey mumyalama önemli ve soylu bir
geçmişe sahip rahipler tarafından yapılırken, diğer sınıftan mumyalama
işlemleri Mısır rahipliğindeki en düşük sınıf tarafından yapılıyordu.
Parasal yada sınıfsal gücünüze bağlı olarak mumyalama işleminde
değişiklikler yapılabiliyordu. Bazı yoksul aileler bedeni mumyalanması için
vermeden önce çürümesine izin veriyorlardı. Eğer bunu yapmazlarsa yakın
zamanda ölen genç kadınların bedenleri cinsel yönden kötüye kullanılacaktı
(nekrofili).
Süreçler de sosyal statüye bağlı olarak farklılık gösteriyordu. Orta seviye
mumyalama işlemi için uygulanan daha az işlem vardı. Karın boşluğu açılmaz,
bunun yerine onları sıvılaştıran sedir yağı ile doldurulup basitçe boşaltılır,
susuz kalan ceset aileye verilirdi. En düşük sınıf için uygulanan mumyalama
işlemi çok kabaydı. Her zaman mevcut olan nekrofili olasılığının yanı sıra,
vücut basit ve hızlı bir şekilde tüm iç organlardan yoksun bırakılır, belirli
sayıda gün boyunca natrona yatırılır ve bir kez tamamen kuruduktan sonra
aileye bu şekilde cenaze için iade edilirdi.
Mumyalama süreciyle ilgili bu ayrıntılı bilgiler eski Mısır'da var olan sosyal
bölünmeler ve kast sistemi hakkında önemli bilgiler sağlar. Sınıflara ayrılsa
da mumyalama süreci genellikle zengin ya da fakir her vatandaşın kullanımına
açıktı. Bu durum onların ölüme odaklanan önemli inançlardan kaynaklanıyordu.
Ölen kişinin öbür dünyada ihtiyaç duyduğu iç organlarını saklamak için
kullanılan kanopik kavanozların her biri çakal, maymun, şahin ve insan başlı
farklı tanrıları temsil ediyordu.
Bu kavanozlar genellikle dört taneydi ve iç organların dört koruyucu tanrısını
temsil ediyordu. Çünkü bunlar vücudun önemli parçalarıydı ve öbür dünya için
korunmaları gerekiyordu. Bu yüzden onları tanrı Horus'un dört oğlu koruyordu.
Bu tanrılar Hapi, Duamutef, Imset ve şahin başlı Kebehsenuef 'di(Qebehsenuef).
Her birinin kendi rolü vardı. Hapi, ölen kişinin ciğerlerini koruyan maymun
başlı tanrıydı. Mide, çakal başlı tanrı Duamutef tarafından korunuyordu.
Kebehsenuef şahin başlıydı, ince ve kalın bağırsakları koruyordu. İnsan
başlı tanrı Imset ise karaciğeri koruyordu. Kalp çıkarılmıyor; Yargı
Salonundaki bir tüye karşı Tanrıça Maat'ın terazisinde tartılmak üzere**
vücudun içinde kalıyordu.
Bu ayrıntılı mumyalama süreci ve onu ilişkilendiren karmaşık inançlar en iyi
şekilde birinci sınıf kişilerin, firavunların ve soyluların cenazelerinde
gözlemlenir. Buna örnek olarak 18. hanedanlığın ünlü firavunu Tutankamon'u
verebiliriz. Onun mumyalanmış bedeni yaklaşık 3.300 yaşında olmasına rağmen
yine de bu süreçleri çarpıcı ayrıntılarla sergiliyor.
Kral öbür dünyaya savurganca bir tutumla hazırlanmıştı. Mumyalanmış vücudu
üç özel tabutla korunuyordu. İç içe geçen bu tabutlar bir lahit içinde yer
almış ve dört bölmeden oluşan odaya yerleştirilmişti. Ancak mumyalanmış
beden, mumyalama sürecinin kendisi hakkında önemli bir anlayış sağladığı
için araştırmacıların ilgisini özellikle çekiyordu.
Firavunun vücudu çok sayıda keten katmanına sarılmış ve aşırı derecede özel
yağlarla kaplanmıştır. Birbirini izleyen her sargı tabakası, firavuna öbür
dünyada hizmet edecek değerli eşyaları içerir. Zengin cenaze eşyalarıyla
birlikte hazırlanan Tutankamon'un mumyası Mısır'daki en önemli keşiflerden
biri olmaya devam ediyor.
Mısırlıların sadece ölen vatandaşlarını değil hayvanları da mumyalıyordu. Bazı
hayvanlar sahiplerine eşlik etmeleri için evcil hayvanlar olarak mumyalanırken
diğerleri çoğunlukla tanrılara kurban olması yada öte alemde dirilecek olan
kişinin yemesi amacıyla mumyalanıyordu.
Mısır tanrılarının büyük çoğunluğunun hayvani tabiat ve tasvirlere sahip
olduğundan onları onurlandırmak ve beğenilerini kazanmak için bağlantılı
oldukları hayvanlar kullanılırdı. Arkeologlar, şahinler, timsahlar, ibisler,
kediler, babunlar, balıklar, firavun fareleri, çakallar, köpekler, böcekler,
yılanlar gibi çeşitli hayvan mumyalarının bulunduğu mezarlıklar keşfettiler.
Sadece Sakkara mezar alanlarında 500.000'den fazla mumyalanmış aynak (ibis)
olduğu tahmin edilmektedir. Aynı şekilde mumyalanmış kedilerin bulunduğu
alanlar da keşfedilmiştir.
Günümüz anlayışına göre kötü ve iğrenç görünebilecek bu mumyalama süreçleri
eski Mısırlılar için Mısır dininin temeliydi ve kutsaldı.
DİPNOTLAR
* Ölüyü yıkama geleneği İbrahimi dinlerde görülürken,
yağlama-tütsüleme-baharatlama gibi işlemler Yahudi-Hristiyan geleneğinde yer
almaktadır.
** Kalbin Maat tüyüne karşı tartılması inancında Maat'ın tüyü dengeli
yani iyi bir yaşamı, iyi insan olmayı simgeler. Kişinin kalbi, yani kişi
terazide bunun karşısına konarak tartılır. Bu durum İbrahimi dinlerde "günah
ve sevapların tartılması" olarak görülür.