HABERLER
Dini Haber

CENNET VE CEHENNEMİN SONSUZLUK ÇIKMAZI

Yazan: Wiseman

CENNET VE CEHENNEMİN SONSUZLUK ÇIKMAZI

Son zamanlarda cehennemin “sonsuz olamayacağı, cehennemde sonsuza kadar yanma/yanmama” tartışması aldı başını gidiyor. Görünen o ki vicdanının sesine kulak veren bazı Prof. Unvanlı “sözde aklı selim Müslümanlar”, “cehennemde sonsuza dek yanma” fikrini akıl ve vicdanlarına kabul ettirememiş olmalılar ki, “cehennemin sonsuz olamayacağını ve cehennemde sonsuza dek yanmanın olamayacağını düşünüyorum” demeye başladılar. (Örneğin Prof. Sinan Canan ve Prof. Mustafa Öztürk) Böyle düşünmelerinin nedeni; yaratıcıya inanmadığı halde yaratıcıya inananlardan daha “vicdanlı, ahlaklı, dürüst, erdemli” hayat süren insanların varlığını çok daha sık görmeleri. “Vicdansız, ahlaksız, günahkar, her haltı işler” diye itham ettikleri, yaratıcıya inanmayanlardan daha “vicdansız, ahlaksız, günahkar, her haltı yiyen” Müslümanların varlığını ise çok sık ve fazla görmeleridir. Kısaca dinlerin, insanlara ahlak, dürüstlük ve erdem vermediğine bizzat şahit olmalarıdır. Kendi mahallelerinin gerçek yüzünü görmeleridir.

İki insan tipi düşünelim.

1-YARATICIYA İNANAN, dindar ama her türlü pisliği, ahlaksızlığı, günahı işleyen, haksız yere insan öldüren, hırsızlık, yolsuzluk, zina yapan, kul hakkı yiyen ama İNANÇLI BİRİ.

2-YARATICIYA İNANMAYAN, dinsiz ama vicdanlı, ahlaklı, dürüst, sevgi dolu, yardımsever ve hatta insanlığa yararlı icat ve eylemlerde bulunmuş, karıncayı bile incitmeyen, kul hakkı yemeyen İNANÇSIZ BİRİ.

Birinci kişi SIRF YARATICIYA İNANDIĞI İÇİN günahlarının cezasını çekse bile, ceza bitiminde cehennemden çıkıp, SONSUZ CENNETTE YAŞAMAYA HAK KAZANACAK!

İkinci kişi ise erdemlilik açısından, birinci kişiden (yaratıcıya inanan dindar kişiden) çok daha erdemli, Müslümanlar tarafından bile örnek alınacak bir hayat sürse bile, SIRF YARATICIYA İNANMADIĞI İÇİN SONSUZA DEK CEHENNEMDE YANACAK!

Böyle bir durum, elbette aklının, vicdanının sesine kulak veren bazı “sözde aklı selim Müslümanlar” tarafından kuşku ve sorgulama ile karşılanıyor. Haliyle böyle bir haksızlığı vicdanları da kabul etmiyor. Bunun dışında “sonsuza dek yakılmayı” da “CANİLİK” olarak görüyor ve bunu inandıkları Allah’a yakıştıramıyorlar.

KONUYU HEM KUR’AN AYETLERİ İLE HEM DE AKIL, MANTIK, VİCDAN YÖNÜ İLE ELE ALALIM.

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir ki cennet “varsa”, cehennem de “var” olmak zorundadır ki Kur’an’a göre de vardır. Cehennem “varsa”, cennette “var” olmak zorundadır. Cennet “sonsuz” ise cehennem de “sonsuz” olmak zorundadır. Cehennem “sonsuz” ise cennet de “sonsuz” olmak zorundadır. Ki Kur’an’a göre her ikisi de sonsuzdur. Bu iki kavram birbirinden asla ayrılamaz iki parçadır. Çünkü birinin varlığı, diğerinin varlığına bağlıdır. Birini “var”, diğerini “yok” sayamazsınız. Birini “sonsuz” diğerini “sonlu” sayamazsınız. Çünkü kabul ettiğiniz “imtihan”, sonuçları itibarı ile ödül için Cennet'i, ceza için cehennemi barındırır.

Kur'an'da hem cennetin hem de cehennemin “sürekli, ebedi, sonsuz” olduğuna, cennet ve cehennemde “sürekli, ebedi, sonsuza dek kalınacağına” dair birçok (54 tane) ayet var! Bu Kur’an ayetlerini dip notta veriyorum.

Şimdi gelelim “cehennemi sonsuz”, “cehennemde yanmayı sonsuz” kabul etmeyen, edemeyen, “sözde aklı selim, vicdanlı Müslümanların”, “cehennemin ve cehennemde yanmanın sonsuz olamayacağı” çıkmazlarına.

1’NCİ ÇIKMAZ: Sevgili kardeşim, her ne kadar senin vicdanın bu sonsuzluğu ve cehennemde sonsuz yanmayı kabullenmese de dip nottaki inandığın Kur'an ayetleri (54 tane) ne yazık ki senin aklını ve vicdanını dikkate almıyor, yok sayıyor ve cehennemi sonsuz olarak bildiriyor! O ayetler seninle, aklınla, vicdanınla çelişiyor! Ya aklınızı ve vicdanınızı bastırıp “imanlı Müslüman” kalacak, sonsuz cezayı kabulleneceksiniz ya da akıl ve vicdanınızın sesini dinleyip, 54 adet Kur’an ayetini yok sayıp dinden çıkacaksınız! Bu sizin birinci çıkmazınız.

2’NCİ ÇIKMAZ: Diğer bir konu, siz sadece “cehennemin sonlu (süreli) olacağı” ve “cehennemde belli süre ceza/işkence görüleceğinden” bahsediyorsunuz. Cenneti ise yine sonsuz ve sonsuza dek kalınacak gözü ile bakıyorsunuz. Bunu aklınız ve vicdanınız nasıl kabul ediyor? Halbuki bu iki kavramın birbirinden asla ayrılamayacağını yukarıda açıkladım. Eğer cehennemi ve cehennemde yanmayı sonlu (süreli) kabul ediyorsanız, cenneti ve cennette sonlu (süreli) kalmayı da kabul etmek zorundasınız. Bu durum da sizin için ikinci çıkmazınız.

3’NCÜ ÇIKMAZ: Diyelim ki aşağıdaki 54 Kur’an ayetine rağmen, cenneti de cehennem gibi sonlu (süreli) yaptınız ve cennette de sonlu (süreli) kalınacağını kabul ettiniz. Peki, böyle bir durumda herkes mükafatını aldı ve cezasını ödedikten sonra ne olacak? Allah, “Harç bitti yapı paydos, herkes ödül ve cezasını aldı, süre bitti, dükkanı (Cennet ve Cehennemi) kapatıyorum, ahiret hayatını da yok ediyorum” mu diyecek? İnsanlar ebediyen yok mu olacak? Eğer sonunda yokluk varsa dünya hayatının, imtihanın, yaşananların ne önemi kaldı? Cennettekiler, dünyada yaşayamadıklarına mı yansın? Cehennemlikler dünyada yaşadıklarına mı sevinsin? Bu da sizin üçüncü çıkmazınız.

4’NCÜ ÇIKMAZ: Diyelim herkes ödülünü aldı, cezasını çekti. Ahiret hayatı da sonlandı. Bu durumda Allah ne iş yapacak? Yeniden Kainat ve insanlar yaratıp yeniden imtihan mı edecek? İnsanlar Allah’ın oyuncakları mı? Eğer öyleyse önceki ahireti neden sonlandırdı? Bu abesle iştigal ve gereksiz değil mi? Allah gereksiz iş yapar mı? Bu da sizin dördüncü çıkmazınız.

5’NCİ ÇIKMAZ: Diyelim dip nottaki 54 Kur’an ayetindeki gibi ahiret hayatı sonsuz. Bu durumda da sonsuzluk sahibi olan insanlar, Allah’ın sonsuzluk (Beka) sıfatına ortak olmuş olmayacaklar mı? Her istediklerini elde etmekle Tanrılaşmayacaklar mı? Bu da sizlerin beşinci çıkmazınız.

6’NCI ÇIKMAZ: Diyelim “Ahiret hayatı” gerçek ve sonsuz. Yani cennette vaadedilenler de cehennemde vaadedilenler de sonsuz. Sadece “Tanrının varlığına inanma karşılığında” sonsuzluk boyunca her istediğinizi elde edeceksiniz. Ya da sadece “Tanrının varlığına inanmama karşılığında” sonsuzluk boyunca ceza ve işkence göreceksiniz. Burada da üç ayrı çıkmazınız mevcut.

1) “İnanma ve inanmama” karşılığında sonsuz mükafat ve sonsuz ceza dengesizliği. Düşünsenize milyonlarca insanı öldürseniz bile, binlerce tecavüzde bulunsanız bile, hırsızlık ve yolsuzluk yapsanız bile, cezanızı çekip sonsuz cennete kavuşacaksınız. Ya da hiçbir öldürme yapmasanız, tecavüz yapmasanız, hırsızlık, yolsuzluk yapmasanız, günah denilen kavramları işlemeseniz bile Cennet yüzü görmeden sonsuza dek ceza ve işkenceye tabi tutulacaksınız. Bu durumun akla, vicdana, adalete uymadığının, dengesizliğin farkında mısınız?

2) Sonsuz cehennem ve sonsuz ceza kavramı, Tanrının sonsuz merhameti ile çelişen bir durumdur.

Kur’an’da Tanrının merhamet ve sonsuz merhamet sahibi olduğuna dair onlarca ayet mevcut. Hem sonsuz ceza verme hem de sonsuz merhamet etme, birbiri ile çelişen iki özelliktir.

3) Sonsuzluk boyunca mükafat ve cezanın monotonluğu ve sıkıcılığı.

Düşünsenize şu dünyada bile aynı iş ve eylemi, zevk ve cezayı üç gün üst üste yaptığımızda bile sıkılıyoruz. Monoton hale geliyor. Her gün baklava, börek yemek, her gün sevişmek, her gün milyonlar kazanmak, her gün gezip tozmak vs. tüm zevkleri tatmak, o zevki elde ettikten sonra değerini yitirmektedir. Monoton hale gelip o eyleme karşı ilgisizlik ve isteksizlik duyulmaktadır. Cazibesini yitirmektedir. Cennet ve cehennemde elde edilecek veya maruz kalınacak sürekli kazanım ve kayıplar da değerini yitirecek ve önemsizleşecektir. SONSUZ CENNETTE ÖLÜMSÜZLÜK, CEHENNEME DÖNÜŞECEKTİR!

Bu da sizlerin altıncı çıkmazınız.

CENNET VE CEHENNEM Mİ ARIYOR ve İSTİYORSUNUZ?
Cennet de Cehennem de gerçekte bu dünyada ve insanın kendi elindedir.
Ne öbür dünya ne de öbür dünyanın Cenneti ve Cehennemi yoktur!
İnsanın Cenneti de Cehennemi de İNSANDIR!
Cennet de Cehennem de yaşadığınız HAYATTIR!
Başarılarınız ve mutluluğunuz Cennetiniz, başarısızlık ve üzüntüleriniz Cehenneminizdir!
Huriler ve Melekler de Nuriler ve Şeytanlar da hayatınızdaki kişilerdir.
Sahip olduğumuz hayatın içi boş ve sınırlıdır.
İstesek de istemesek de o hayatı yaşamak zorundayız.
Bu nedenle hayatın anlamı onun kullanılışında yatar.
Hayatınızı, aklınızı ve vicdanınızı iyi kullanırsanız hayatınız Cennetiniz, kötü kullanırsanız hayatınız Cehenneminiz olur.
Hayatınızı Cennet yapmak için de rehberiniz din ve dogmalar değil AKIL, VİCDAN, BİLİM, ADALET, SEVGİ VE AHLAK OLMALIDIR.

Sağlık, akıl ve sevgi ile kalın.

DİPNOT

CEHENNEMDE EBEDİYEN, SONSUZA DEK KALINACAĞINA DELİL AYETLER


Bakara 39: “İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise ateş halkıdır, onlar ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR...”

Bakara 81: “Kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olanlar, ...ateş ehli ve ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Bakara 217: “Dininden dönen ve kafir olarak ölenler... Onlar cehennemliktir ve ORADA EBEDİ KALIRLAR…”

Bakara 275: “Faiz yiyenler... Kim de FAİZE devam ederse, onlar cehennem ahalisidir, ORADA EBEDİ OLARAK KALACAKLARDIR.”

Nisa 93: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, İÇİNDE EBEDİ KALACAĞI CEHENNEMDİR…”

Nisa 14: “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu EBEDİ KALACAĞI CEHENNEM ATEŞİNE SOKAR. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”

Rad 5: “... İşte bunlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. ONLAR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Yunus 52: “Sonra da zulmedenlere, “EBEDİ AZABI TADIN! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına çarptırılıyorsunuz” denilecektir.”

Maide 36, 37: “İNKAR EDENLER... Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. ONLARA SÜREKLİ BİR AZAP VARDIR.”

Ali İmran 116: “İnkar edenlerin... İşte onlar cehennemliktirler. Onlar ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Tövbe 63: “Allah’a ve resulüne karşı gelenler, İÇİNDE EBEDİ KALACAĞI CEHENNEM ateşinin olduğunu bilmediler mi?”

Tövbe 68: “Allah, erkek ve kadın münafıklara ve kafirlere, İÇİNDE EBEDİ KALMAK üzere cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah, onlara lanet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır.”

Nahl 27, 28, 29: “KAFİRLER... “Haydi, İÇİNDE EBEDİ KALACAĞINIZ CEHENNEMİN kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”

Zümer 71, 72: “KAFİRLER... onlara şöyle denir: “İÇİNDE EBEDİ KALMAK ÜZERE cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!”

Müminun 103: “Kimlerin de tartıları hafif gelirse... ONLAR CEHENNEMDE EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Mümin 76: “Onlara, (kafirler) “EBEDİ KALMAK ÜZERE CEHENNEM kapılarından girin.”

Cin 23: “... Kim Allah’a ve resulüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, İÇİNDE EBEDİ KALACAKLARI CEHENNEM ateşi vardır.”

Beyyine 6: “Şüphesiz, inkar eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde EBEDİ KALMAK ÜZERE CEHENNEM ATEŞİNDEDİRLER…”

Al-i İmran 86, 88: “İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra İNKAR EDENLER... ONUN İÇİNDE EBEDİ KALACAKLARDIR. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.”

Mümin 75, 76: “Yeryüzünde haksız yere şımarıp ve böbürlenen ve büyüklenenler içlerinde EBEDİ KALMAK ÜZERE CEHENNEM kapılarından girin.”

Araf 36: “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenler işte onlar CEHENNEMLİKLERDİR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Enbiya 98, 99: “Allahtan başkasına tapanlar ve taptıkları cehennem yakıtısınız…Onların hepsi ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

CENNETTE EBEDİYEN, SONSUZA DEK KALINACAK DİYEN AYETLER

Bakara 25: “İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan CENNETLER olduğunu müjdele ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Bakara 82: “İman edip salih ameller işleyenler ise CENNETLİKLERDİR. ONLAR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Al-i İmran 15: “… Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, İÇİNDE EBEDİ KALACAKLARI CENNETLER, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir.”

Al-i İmran 136: “İşte onların mükafatı Rableri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan CENNETLERDİR Kİ ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR. ...”

Al-i İmran 198: “… Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde EBEDİ KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLER vardır.”

Nisa 13: “…Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKAR. İşte bu büyük başarıdır.”

Nisa 57: “İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE koyacağız.”

Nisa 122: “İman edip salih ameller işleyenleri de EBEDİ OLARAK KALACAKLARI, içlerinden ırmaklar akan CENNETLERE koyacağız.”

Maide 85: “… Allah onlara, DEVAMLI KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLERİ mükafat olarak verdi. … ORADA EBEDİ OLARAK KALACAKLARDIR.”

Maide 119: “Allah, şöyle diyecek… Onlara içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLER VARDIR.”

Araf 42: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince işte onlar CENNETLİKLERDİR. Onlar ORADA EBEDİ KALICIDIRLAR.”

Tövbe 72: “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, EBEDİ OLARAK KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLER ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti. …”

Tövbe 89: “Allah onlara, içinde EBEDİ KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLER HAZIRLAMIŞTIR. İşte bu büyük başarıdır.”

Tövbe 100: “… Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLER HAZIRLAMIŞTIR.”

Yunus 26: “... İşte onlar CENNETLİKLERDİR VE ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Hud 23: “İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar CENNETLİKLERDİR. ONLAR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Hud 108: “Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde EBEDİ KALMAK ÜZERE CENNETTEDİRLER. ...”

İbrahim 23: “İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, EBEDİ KALACAKLARI ve içlerinden ırmaklar akan CENNETLERE sokulacaklardır. ...”

Kehf 107, 108: “Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde EBEDİ KALACAKLARI FİRDEVS CENNETLERİ bir konaktır. Orada EBEDİ OLARAK KALACAKLAR.”

Taha 76 “… işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİYEN KALACAKLARI ADN CENNETLERİ vardır…”

Müminun 10, 11: “Onlar FİRDEVS CENNETLERİNE varis olurlar. Onlar orada EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Furkan 15, 16: “De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara VADEDİLEN EBEDİLİK CENNETİ Mİ?” Orası onlar için bir mükafat ve varılacak bir yerdir. Onlar orada ne isterse var. Hem ORADA EBEDİ KALACAKLAR.”

Furkan 75, 76: “İşte onlar, sabretmelerine karşılık CENNETİN yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır. Orada EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Ankebut 58: “İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNET köşklerine yerleştireceğiz…”

Lokman 8, 9: “Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için İÇLERİNDE EBEDİ KALACAKLARI NAİM CENNETLERİ VARDIR. …”

Zuhruf 70, 71: “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde CENNETE giriniz.” …Siz ORADA EBEDİ OLARAK KALACAKSINIZ.”

Kaf 31, 34: “CENNET, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak…Şimdi selam ve selametle ORAYA GİRİN. İşte SONSUZLUK GÜNÜ budur.”

Hadid 12: “… “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, EBEDİ OLARAK KALACAĞINIZ CENNETLERDİR.” İşte bu büyük başarıdır.”

Mücadele 22: “… İşte Allah … Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKACAKTIR. …”

Tegabun 9: “… Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKAR...”

Talak 11: “Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKAR.”

Beyyine 8: “Rableri katında onların mükafatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde EBEDİ KALACAKLARI ADN CENNETLERİDİR.”

FATİH SULTAN MEHMET NE KADAR İYİ BİR DEVLET ADAMIYDI?

Yazan: Sedat Hakkı Karadayı

FATİH SULTAN MEHMET NE KADAR İYİ BİR DEVLET ADAMIYDI?

Fatih Sultan Mehmet’in ne denli iyi bir padişah olduğu üzerine yazılar yazılmış methiyeler düzülmüştür. Özellikle pozitif bilimlere olan düşkünlüğü, birçok lisanı ana dili gibi konuşabilmesi, muzaffer bir komutan olması açısından bakıldığında hakkında olumsuz bir şey söylemenin olanaksız olduğunu düşünüyorum.

Osmanlı Devleti’nin geleceğini düşünerek evlat ve kardeş katlinin meşrulaştırılmasını kabul edecek olursak, aynı dikkati ve özeni kendisinden sonra tahta oturacak evladının seçimi konusunda dikkat etmemesine ne cevap vermemiz gerekir?

Bir başka dikkatimi çeken nokta da seçtiği Vezirler konusudur. Bu konudaki olumsuz gidişin şansızlığından mı yoksa seçimdeki basiretsizliğinden midir çözemedim. Çalıştığı o kadar vezirden biri de mi iyi çıkmaz?

İlk sadrazamı Çandarlı Halil Paşa aslında Çandarlı sülalesinden gelme ve o zamana kadar son derece başarılı devlet adamlığı yapmış bir yöneticiydi. Oysa Fatih’in İstanbul fethi sırasında suçlanarak önce hapse atıldı, sonra gözlerine mil çekildi ve daha sonra tüm mallarına devlet adına el konularak idam edildi. Fatih’in vefatı ve II. Bayezit’in tahta oturmasından sonra devlet tarafından el konulan tüm malları çocuklarına iade edildi. Peki gerçekten Çandarlı Halil Paşa suçlu muydu?

Çandarlı Halil Paşa’nın hapse girmesinde en büyük sebeplerden birisi eski Lalası yeni Veziri Zağanos Mehmet Paşa olmuştu. Fakat Zağanos Mehmet Paşa da 2 kez azledilmişti. Hatta kızı ile evlenmiş olmasına rağmen Zağanos’un kızı olan eşi Hatice Hatun’u sırf Vezire olan kızgınlığı sebebiyle boşamıştı.

Zağanos Mehmet Paşa’dan sonra Sadrazam olan Veli Mahmut Paşa’yı da bir kez azledip sonra yeniden göreve çağırmıştı. İkinci sadrazamlığı sırasında ise oğlu Şehzade Mustafa ile husumet yaşayan Veli Mahmut Paşa fatih tarafından önce hapse atılmış sonra idam edilmişti.

Veli Mahmut Paşa ile beraber vezirlik yapan Rum Mehmed Paşa’yı da iki kez azletmek zorunda kaldı. Üstelik Rum Mehmed Paşa, son azlinden sonra başarısızlıklarından dolayı boğularak öldürüldü.

Fatih Sultan Mehmet’in ölümle cezalandırmadığı iki veziri vardı. Bu vezirlerini sadece azletmekle yetindi. Bu vezirlerden biri İshak Paşa idi ki o da iki kez azledildi. Birinci azil Fatih Sultan Mehmet tarafından, ikinci azil ise kendisini desteklemesine rağmen II. Bayezit tarafından yapılmıştı. Diğer veziri ise Gedik Ahmet Paşa idi. O da bir kez Fatih tarafından azledildi. Vefatından sonra II. Bayezit tarafından önce azledilip hapse atıldı daha sonra ise boğdurularak idam edildi.

Sanıyorum eğer kendinden sonra veliaht olarak güçlü bir şehzadeyi tahta varis bıraksaydı ve kendine uygun akıllı, zeki vezirleri seçebilmiş olsaydı, Osmanlı’nın geleceği çok daha güzel olabilecekti.

DİNİ AZINLIKLAR SAYGI BEKLİYOR

Haber

Türkiye'deki Hristiyanlar Yeni Kiliselerini Kutluyor, Ancak Dini Azınlıklar Hala Saygı Bekliyor

15 Ekim'de, Türkiye'deki yüzlerce Süryani Hristiyanı, İstanbul'un yeşillikler içindeki Yeşilköy semtinde bir araya gelerek, cemaatin yüzyılı aşkın süredir açtığı ilk yeni kilise olan Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi'nin açılışına tanıklık etti.

Bir nesil önce, İstanbul'da yeni bir Süryani Hristiyan kilisesi inşa etme fikri hayalden öteye gidemezdi. Kilisenin en eski kollarından biri olan Süryani Ortodoks Hristiyanlığı, ayinlerinde hâlâ İsa ve havarilerinin dili olan Aramice'nin bir lehçesini kullanıyor. Türkiye'nin azınlık halkları üzerine çalışan Süryani Katia Arslan, "Biz çok eski bir halkız, bir Mezopotamya halkıyız" diyor.

Ancak bugün Türkiye'de Süryani Kilisesi, Doğu Süryani Kilisesi ve Roma'ya bağlı Latin Birliği Kiliseleri'nde temsil edilen, ancak çoğu Süryani Ortodoks olan yaklaşık 25.000 Süryani Hristiyan yaşamaktadır.

Bir zamanlar Türkiye'nin güneydoğusunda sayıları yüz binlerle ifade edilen ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki savaş koşulları ve ekonomik sebeplerle dünyanın çeşitli yerlerine göç etmiş bir topluluğun son kalıntılarıdır. Modern Türkiye'nin ilk günlerinde daha fazla kitlesel biçimde yurtdışına veya Türkiye'nin batı şehirlerine göç etmişlerdir. Göç sırasında devlet, kiliseler ve manastırlar da dahil olmak üzere Süryanilere ait bazı mülkleri kamulaştırmıştır.

Öte yandan İstanbul, Ankara ve İzmir Süryani metropoliti Yusuf Çetin, bu ay İstanbul'daki yeni kilisenin açılışında, kilisenin kapılarını meshederken ve dua okurken kalabalığın alkış ve tezahüratlarıyla karşılandı.

Daha da önemlisi ve belki de daha da şaşırtıcı olanı, önceki pazar günü, İslam'ı Türk kimliğinin bir parçası haline getirmek için çok çaba sarf eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kilisenin tamamlanmasını kutlamak üzere bir ziyaret gerçekleştirmiş olmasıdır.

Cumhurbaşkanı, "İnşa ettiğimiz kilise, ülkemizdeki din ve inanç özgürlüğünün bir sembolüdür" dedi. "Bölgemizde ve dünyada dini ve etnik kökene dayalı bölünmelerin, çatışmaların ve nefret suçlarının arttığı bir dönemde Türkiye'nin bu kucaklayıcı tavrı çok önemlidir" dedi.

Erdoğan'ın 1990'ların sonunda iktidara gelmesinden bu yana Türkiye'deki Hristiyanlarla girift bir ilişkisi oldu. Seleflerinin yaklaşık bir asırlık katı laik politikasının ardından Türkiye'de İslam'ı kamusal alana geri getirirken, devletin kamulaştırdığı birçok kilise ve sinagogun müze ve kültür merkezi, hatta aktif ibadethane olarak yeniden açılmasına da izin verdi.

Mor Efrem'in inşaatının başladığı 2019 yılında Erdoğan temel taşlarından birini yerleştirdi.

Metropolit Yusuf Çetin 15 Ekim'deki açılışta Türk medyasına verdiği demeçte "Cemaat olarak ona inandık ve samimiyetine güvendik" dedi. "Sadece Türkiye'deki Süryanileri değil, yurt dışındaki Süryanileri de onurlandırdı."

İstanbul'daki MEF Üniversitesi'nde siyaset bilimi öğretim üyesi olan Özgür Kaymak, AKP'nin dini azınlıklara yönelik politikalarının, hükümetin Türkiye'nin laik geçmişinden kopuşunun bir parçası olduğunu, fakat aynı zamanda siyasi pragmatizmini yansıttığını belirtti.

Süryani diasporası üzerine yayın yapan Sabro dergisinin editörü David Vergili de aynı görüşte. Vergili, "AKP'nin özellikle çatışma dönemlerinde ve Batılı ülkelerin gözünde azınlıkların varlığından fayda sağlamaya çalıştığını açıkça görüyoruz" dedi.

Gerçekten de Mor Efrem'in açılışı sadece Süryani liderler tarafından değil, diğer Hristiyan mezhepleri tarafından da kutlandı: Kilise sadece ilk Süryani binası değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1923 yılından bu yana herhangi bir mezhebe ait yeniden inşa edilen ilk kilisedir ki Cumhuriyet'in ilk yılları, üniter ve milliyetçi bir Türk kimliğini pekiştirmek maksadıyla etnik ve dini azınlıkların baskı altına alınmasıyla sonuçlanan Türkleştirme politikalarıyla şekillenmişti.

Süryani kilisesinin yakınında bulunan Tesbih'in Kraliçesi Meryem Katolik Kilisesi'nin Dominiken papazı Rahip Luka Refatti, Mor Efrem'in açılışında kilisenin önünde diğer din adamlarıyla birlikte durdu.

Refatti'nin kilisesi, İstanbul'da sadece tek bir kilisesi olan Süryani cemaatine yıllarca ev sahipliği yapan birkaç Hristiyan cemaatinden (Ermeni ve Rum Ortodokslar, Latin Katolikler ve diğerleri) biriydi ve İstanbul'daki 18.000 Süryani'nin çoğunun kümelendiği Tarlabaşı semtinden uzakta bulunan bir kiliseydi.

Refatti, "Şimdi onlar için bu yeni bir dönem" dedi. "Umarım burası sadece kendi kimliklerini gösterecekleri ve sergileyecekleri bir yer değil, aynı zamanda dua edecekleri ve Tanrı'yla buluşacakları bir yer olur. Sadece Süryani Hristiyanlar için değil, tüm mezhepler için" diye ekledi.

750 kadar kişinin ayin yapabileceği bu yeni bina beş katlıdır ve modern mimari ile geleneksel Süryani tarzını harmanlamaktadır. Dış cephesi, tarihi bir Süryani bölgesi olan Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan Mardin ilinde bulunan Süryani kiliselerini yansıtan kumtaşından bir tasarıma sahipken, ibadethane de dördüncü yüzyıldaki adaşı Suriyeli Aziz Efrem gibi erken dönem kilise figürlerinin freskleriyle donatılmıştır.

Kilisenin açılması pek çok Hristiyan için sevindirici bir gelişme olsa da Türkiye'deki dini azınlıkların durumunu uzun süredir takip eden bazı kişiler bu duruma şüpheyle yaklaşıyor. Kaymak, Türk anayasasının gayrimüslim azınlıklara eşit haklar tanıdığını ancak gerçek eşitliğin nadiren sağlandığını belirtiyor.

Erdoğan'ın Hristiyanlarla olan ilişkisinde de belirsizlikler var. Mor Efrem'in temelini attıktan sadece bir yıl sonra Erdoğan, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve hem Bizans Ortodoks Hristiyanlığı'nın hem de Osmanlı İslamı'nın merkezi olan Ayasofya'yı tekrar camiye dönüştürerek Hristiyan dünyasının tepkisini çekmiştir.

Bir ay sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana müze olarak tarafsız bir şekilde korunan antik Kariye Kilisesi/Kariye Camii de Müslümanların ibadet mekanına dönüştü. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı bunu "tüm inananlara karşı bir provokasyon" olarak nitelendirdi.

Bu hamle Süryani cemaati tarafından da hoş karşılanmadı.

Vergili, "İstanbul'daki Ayasofya'nın ve ülkedeki diğer kiliselerin dönüştürülmesi, Hristiyan mirasının yok edilmesi ve ülkedeki kadim Hristiyan topluluklar için uzun süredir devam eden engeller ve zorluklar halkımız için gerçek endişe kaynağıdır" dedi.

Erdoğan'ın Mor Efrem'deki açılış törenine katıldığı hafta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin güneydoğusundaki Mor Gabriel Süryani Manastırı'na ait bir mülkle ilgili anlaşmazlıkta Türkiye'nin Süryani cemaatinin haklarını ihlal ettiğine karar verdi.

Türkiye 2011 yılında manastırın arazisinin %60'ından fazlasına el koymuştu. Bu arazinin büyük bir kısmı 2018 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin aldığı bir kararla Süryani kilisesine iade edildi, ancak Mardin'de bulunan bir arazi üzerindeki anlaşmazlık devam ediyor.

Arslan, "Hükümetin Süryani cemaatine yaklaşımı biraz muğlak ve değişken" diyor. "Güneydoğu bölgesinde farklı, batı bölgesinde farklı bir politikası var."

2021 yılında Türkiye'nin güneydoğusunda bir Süryani rahip olan Aho Bileçen'in tutuklanıp hapse atılması da dünya çapında Süryani toplumunun tepkisine sebep oldu.

Her türden Hristiyan için, Erdoğan'ın azınlıkların kamusal yaşamdaki yerine yönelik politikasının, kilise mülkiyeti konusu kadar, gerçek anlamda çoğulcu bir toplumu oluşturmak adına saygıyı yeniden tesis etme konusunu da kapsaması gerekiyor.

Vergili, "Süryani halkının ve Hristiyan topluluklarının korunması ve refahı için hakikat, şeffaflık ve demokratik ilkeler doğrultusunda uzun vadeli bir programa ihtiyaç var" dedi.

NOT: Haberin orijinalinde Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Süryanilerin soykırıma uğradığı yazıyor. Bu kısım aslına sadık kalarak çevrilmemiştir. Batılı paradigmaya göre Türkler bahsi geçen dönemde adeta bir canavar gibi bütün azınlıklara (Ermeniler, Süryaniler, Pontuslular, Rumlar vs.) soykırım uygulamıştır. Doğru olmadığını, soykırıma uğradığı ve neredeyse tümüyle yok edildiği söylenen toplulukların yurtdışında (ve çevre ülkelerde) yaşayan milyonlarca ferdinin bulunmasından bildiğimiz bu anlatının tekrarlanması sebebiyle haberin bir kısmı aslına uygun çevrilmemiştir.

    KAYNAK

●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON
●►Youtube 'Katıl': KATIL

BATILI KİLİSELER ATEŞKES ÇAĞRISINDA BULUNDU

Haber

Batılı Kiliseler Ateşkes Çağrısında Bulundu Ancak Filistinli Hristiyanlar Boş Sözler İşittiler

Rahibe Sally Azar yıla yüksek bir notla başladı. Ocak ayında Luteryenler onun ilk Filistinli kadın papaz olarak atanmasını kutlamak için dünyanın dört bir yanından geldiler. Muhabirler ve fotoğrafçılar onunla vakit geçirmek için can attılar ve Kudüs'te kırılan cam tavan hakkında yazılar yazdılar.

Ancak 7 Ekim'den ve İsrail ile Hamas arasındaki savaşın patlak vermesinden bu yana Azar, işgal altındaki topraklara ve Ürdün'e dağılmış 2.500 kişilik cemaatini bir arada tutmak için mücadele ediyor. Batı Şeria'daki pek çok kişi hareket özgürlüğünde ciddi kısıtlamalar, artan yerleşimci saldırıları ve iş kayıpları yaşıyor.

Azar, protestoların ve yerinden edilmelerin ortasında, Batılı Hristiyan kilise liderlerinin İsrail'i desteklemelerinin ya da çatışmanın her iki tarafı hakkında tarafsız beyanlarda bulunmalarının, cemaatin kendisini terk edilmiş hissetmesine neden olduğunu söyledi. Ona göre, bazıları savaşı Batılı mezheplerin sömürgeci geçmişleriyle hesaplaşması için bir fırsat olarak görüyor.

Azar, "Herkes tarafsız olmaya çalışıyor ama Hristiyan bakış açısıyla, bunun tarafsızlık için uygun bir zaman olduğunu düşünmüyorum" dedi.

Filistin'deki Anglikan toplumu ile İngiliz Mandası dönemine dek uzanan uzun bir ilişkisi olan İngiltere Kilisesi'nin ruhani lideri Canterbury Başpiskoposu Justin Welby, savaşın başlamasından bu yana İsrail'i birçok kez ziyaret etti. 13 Kasım'da çatışmayla ilgili bir konuşma yapan Welby, İsrail'in Gazze'ye yönelik bombardıman ve kuşatmasının "ahlaki olarak haklı gösterilemeyeceğini" söyledi. Ancak Hamas'ın vahşeti ile "İsrail'in kendini savunma hakkı ve görevi" arasında bir denklik olmadığını açıklayarak 14 Aralık'ta bu tutumunu yineledi.

Yaklaşık 20 milyon Alman Protestanı temsil eden ve Azar'ın papazlık yaptığı kiliseyi 1898 yılında kuran Almanya Evanjelik Kilisesi – İmparator Wilhelm II beyaz bir at üzerinde Kudüs'e gelerek kutsamıştır – İsrail'in kendini savunma hakkını tutarlı bir şekilde savunurken çatışmaların durdurulması çağrısında bulunmuştu.

Kilisenin kısa bir süre önce bir cinsel istismarı örtbas ettiği iddiaları üzerine istifa eden lideri Annette Kurschus, 11 Kasım'da düzenlenen sinodda yaptığı konuşmada "Yahudi nefretinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Ve 7 Ekim katliamını hafifletmeye yönelik her türlü girişim anti-semitizmdir. Her 'evet, ama' önemsizdir" dedi.

Bu tür al gülüm ver gülüm yaklaşımları bazı Filistinli Hristiyanları şaşkına çevirdi.

Beytüllahim'de, Luteryen bir papaz ve Filistinli bir ilahiyatçı olan Rahip Mitri Raheb, "Ateşkes yeterli değil" dedi.

Mevcut savaş nasıl sona ererse ersin, yıllar içinde daha fazla çatışmanın yaşanacağını öngören Raheb, Kutsal Topraklar dışındaki kilise liderlerinin Batı'daki güçlü hükümetlere gerçek bir siyasi çözüm bulmaları için baskı yapma konusunda aktif bir rol üstlenmeleri gerektiğini söyledi.

Raheb, "Filistinliler için adalet olmadan İsrail için barış olmaz" dedi. "Adalet İncil'in kalbinde yer alır. Adalet konusunda taviz veremeyiz. Diğer kiliseler adalet olmadan barış istiyor."

27 Kasım'da Filistinli Hristiyanlardan oluşan bir heyet Biden yönetimi ile temaslarda bulunmak üzere Washington'a gitti. Beytüllahim'deki Luteryen, Ortodoks, Ermeni ve Katolik liderlerin mühürleriyle damgalanmış, kapsamlı ve acil bir ateşkes talep eden bir mektup teslim ettiler.

Delegelerden biri olan Luteryen papaz Munther Isaac, çatışmanın geçmişine değinmeyen son açıklamalardan dolayı "büyük hayal kırıklığına uğradığını" söyledi. "Olaylar 7 Ekim'de başlamadı. İsrail'in kendini savunma hakkına odaklanıyorlar, peki ya Filistinlilerin kendilerini ve topraklarını kolonizasyona karşı savunma hakkı ne olacak?" dedi.

"Kiliseler İsrail'in anlatısını sorgulamadan tekrarladığında rahatsız oluyorum," diye ekledi. "Bir soykırıma makul bir zemin kazandırmaya çalışıyorlar."

Vatikan'ın tepkileri bile Isaac'ın gözünde yetersizdi. Papa Francis 22 Kasım'da genel sinodda yaptığı konuşmada İsrail'in Gazze'de yürüttüğü harekatın "savaşın ötesine geçtiğini" söyledi.

Francis, "Bu savaş değil, terörizmdir" açıklamasında bulundu. Francis'in daha güçlü bir duruş sergileyip sergilemediğine ilişkin bir soruya Isaac şu yanıtı verdi: "Evet ama yeterli değil. Daha fazlasına ihtiyacımız var."

"Benim kiliselerden beklentim her şeyin adını doğru koymalarıdır: Bu bir soykırımdır. Çok sayıda kurum tarafından kanıtlandığı üzere ortada açık savaş suçları var. Kiliseler hala İsrail'i açıkça ve doğrudan kınamaya yanaşmıyor" dedi.

Washington'a gelen bir diğer delege olan Tamar Haddad da benzer bir hayal kırıklığını dile getirdi. Bölgedeki Ortodoks, Katolik ve Protestan kiliselerinin oluşturduğu bir koalisyon olan Orta Doğu Barışı için Kiliseler'de koordinatör olan Haddad, Batılı kiliseleri ateşkese verdikleri destekte ikircikli davranmakla suçladı. "Ateşkes çağrısında bulunsalar bile" dedi, "bunu her zaman çelişkili ifadelerle birlikte yapıyorlar."

Haddad, "Neden korktuklarını bilmiyorum" dedi. "Tekrar tekrar yanlış şeylere odaklanıyorlar."

Savaşın başlarında Batı Şeria'daki Anglikanlar da 21 Ekim'de benzer itirazlarını ağır bir mektupla dile getirmişlerdi. Batı Şeria'nın Ramallah ve Birzeit kentlerindeki cemaatler, Canterbury Başpiskoposu'nun İsrail'in meşru müdafaa hakkını destekleyen açıklamalarından dolayı "tamamen şaşkın" olduklarını yazmışlardı.

Welby'ye gönderilen mektupta "Kilise, yaşananların, tüm dünyanın gözleri önünde halkımızın vazgeçilemez haklarının 75 yıldır sistematik olarak yok sayılmasının bir sonucu olmadığına inanmıyor mu?" ifadeleri yer aldı.

Raheb ve Haddad, ABD'deki bazı mezhep ve örgütlerin, özellikle de Protestan olanların Filistinlilere daha güçlü destek verdiğini belirtiyor. İsrail'i apartheid devleti olarak niteleyen bir kararı 2022 yılında kabul eden Presbiteryen Kilisesi (ABD), Filistinlilerin "işgal olmaksızın kendi topraklarında özgürce yaşama hakkını" ve İsrail'in "özgür ve egemen bir ulus olarak var olma hakkını" desteklediğini ifade etti.

Birleşik İsa Kilisesi, İsa'nın Havarileri ve Amerika'daki Evanjelik Lüteriyen Kilisesi, diğer 26 Protestan grupla birlikte, 12 Ekim'de Kongre'ye gönderdikleri bir mektupta Filistinlilere yönelik "on yıllardır süren kurumsallaşmış baskı ve toplu cezalandırmaya" dikkat çekti.

Ancak Raheb, Amerika'daki Evanjelik Hristiyanlar ile Cumhuriyetçi Parti arasındaki uyuma işaret ederek, bu kiliselerin tepede etkisi olan kiliseler olmadığını söyledi.

Nitekim bazı ibadethaneler tarihi bir leke taşıyor gibi görünüyor ve eleştirilen resmi duruşları değil, emperyalist savaş makinesiyle olan köklü bağlantılarıdır.

Filistinli Hristiyanlar da Batılı kiliselerden sadece mevcut tutumlarını değil, ülkelerindeki çatışma ortamının yaratılmasındaki tarihi rollerini de değiştirmelerini ve tövbe etmelerini istiyor.

Raheb, "Başpiskopos neden 'Balfour Deklarasyonu ve İngiliz Mandası eliyle siz Filistinlilere yanlış yaptık' diyemedi?" dedi. "Bunun için özür dileriz ve hatamızı telafi etmek istiyoruz. Artık bu ülke bir değil iki halk tarafından paylaşılmalı."

"Filistin'de tüm bu yerleşimci sömürge projesini başlattıkları için asla pişman olmadılar. Bu hiçbir zaman ele alınmadı" diyen Raheb, İngiltere'nin İsrail'in kuruluşundaki başlıca rolüne atıfta bulundu.

Azar'a göre mesele tarihi bir suçluluk değil, insanlık meselesidir. "Kiliseler politikacı değildir. Biz Hristiyanca karşılık veririz." dedi.

    KAYNAK

●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON
●►Youtube 'Katıl': KATIL

PAPA FRANCİS İSRAİL'İN KİLİSEYE YAPTIĞI SALDIRI HAKKINDA KONUŞTU

Haber

Papa Francis Cumartesi Günü İsrail'in Hristiyan Kilisesine Düzenlediği Saldırıyı Terör Eylemi Olarak Niteleyerek Kınadı

Papa Francis, haftalık Pazar duasında (17 Aralık), İsrail'in cumartesi günü Gazze'deki bir Hristiyan kilisesine düzenlediği ve iki kadının ölümüne, çok sayıda kişinin de yaralanmasına yol açan keskin nişancı saldırısını kınadı.

Aziz Petrus Meydanı'nda toplanan inananlara seslenen Francis, "Gazze'den çok vahim ve acı haberler almaya devam ediyorum. Çaresiz siviller bombalamaların ve silahlı saldırıların kurbanı oluyor. Bu bir savaş, bu bir terörizm." dedi. Papa uluslararası toplumu dünyada barış için çaba göstermeye çağırdı.

Cumartesi günü Nahida Khalil Anton ve kızı Samar Kamal Anton, çatışmalardan kaçarak sığındıkları Gazze'deki Kutsal Aile Kilisesi'nin tuvaletine doğru yürürken keskin nişancılar tarafından vuruldu. Kilise cemaatinden alınan bilgilere göre iki kadın Hristiyan cemaatinin aktif üyeleriydi.

Kudüs Latin Patrikhanesi tarafından cumartesi günü yapılan açıklamaya göre kilisede bulunan yedi kişi daha yaralandı. "Hiçbir uyarı yapılmadı, hiçbir bildirimde bulunulmadı" diyen patriklik açıklamasında, iki kadının "hiçbir savaşçının bulunmadığı Kilise binasının içinde soğukkanlılıkla vurulduğu" ifade edildi.

Papa da kilisede terörist olmadığını, "sadece ailelerin, çocukların, hasta ve engellilerin, rahibelerin" bulunduğunu söyledi.

İsrail ordusu "konuyu ciddiye aldığını" ve saldırıyla ilgili bir soruşturma başlattığını açıkladı. Askerlerin Hamas teröristlerinin Hristiyan kilisesinin bulunduğu bölgeye sığındıklarına inandıklarını iddia ettiler.

Patriğin bildirdiğine göre, cumartesi sabahı erken saatlerde bir roket 54 engellinin ikamet ettiği Rahibe Theresa'nın kız kardeşleri manastırını hedef aldı. Binanın jeneratörü tahrip oldu ve manastır yaşanmaz hale gelerek sakinleri yerlerinden oldu.

"Tüm Hristiyan cemaatiyle birlikte dua ederek, bu anlamsız trajediden etkilenen ailelere yakınlığımızı ifade ediyoruz. Aynı zamanda, tüm kilise Noel'e hazırlanırken böyle bir saldırının nasıl gerçekleştirilebildiğini anlamakta güçlük çektiğimizi ifade etmekten başka bir şey yapamıyoruz" dedi.

Kardinal Pierbattista Pizzaballa tarafından yönetilen Kudüs Latin Patrikhanesi, Kutsal Topraklardaki Katolik cemaatini temsil etmektedir.

İtalyan medya kuruluşlarına konuşan ve Kudüs'teki Katolikler için tarihi öneme sahip dini mekânları denetlemekle görevli bir Fransisken tarikatı olan Kutsal Topraklar Vesayeti, kiliseye karşı güç kullanımını "kesinlikle haksız" olarak nitelendirdi.

ABD Piskoposlar Birliği de cumartesi günü yaptığı açıklamada son olaylara "büyük bir üzüntü ve dehşet" ile tepki göstererek şiddetin durdurulması ve barış görüşmelerine bağlılık çağrısında bulundu. "Bu çatışmanın tüm taraflarına savaşın asla bir çözüm olmadığını, aksine her zaman bir yenilgi olduğunu hatırlatan Kutsal Babamız Papa Francis'e kararlılıkla eşlik ediyoruz. Yalvarıyoruz, 'barış, lütfen barış!'" ifadeleri yer aldı.

Francis daha önce Hamas ve İsrail arasındaki şiddeti terörizm olarak nitelendirmiş ve bunun "savaşın ötesine geçtiğini" belirtmişti. Bu terörizmdir" demişti.

İsrailli temsilciler Papa'nın İsrail güçlerinin eylemlerini Hamas militanlarınınkiyle bir tutmasına karşı çıktılar. İsrail'in Vatikan Büyükelçisi Raphael Schutz, patrikhanenin açıklamasının "kan iftirası olarak en sert şekilde kınanması gerektiğini" söyledi ve iki Hristiyan kadının ölümünü "korkunç bir hata" olarak nitelendirdi.
    KAYNAK

●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON
●►Youtube 'Katıl': KATIL

DANİMARKA PARLAMENTOSU DİNİ KİTAPLARIN YAKILMASINI YASAKLADI

Haber

Danimarka Parlamentosu Kur'an-ı Kerim ve Diğer Dini Kitapların Yakılmasını Yasaklayan Yasayı Kabul Etti

Yakın zamanda bir avuç İslam karşıtı aktivist tarafından Kuran'a yapılan saygısızlıkların Müslüman ülkelerde şiddetli gösterilere yol açmasının ardından Perşembe günü Danimarka parlamentosunda, ülkede herhangi bir kutsal metne saygısızlık yapılmasını yasadışı hale getiren yeni bir yasa kabul edildi.

Bu İskandinav ülkesi yurt dışında diğer ülkelerin kültürlerine, dinlerine ve geleneklerine hakaret edilmesini ve aşağılanmasını kolaylaştıran bir yer olarak görülüyor. Adalet Bakanlığı, yasanın amacının, diğer şeylerin yanı sıra Danimarka'da terörizm tehdidinin artmasına katkıda bulunan "sistematik alaycılığa" karşı koymak olduğunu söyledi.

Adalet Bakanı Peter Hummelgaard yaptığı açıklamada "Danimarka'nın ve Danimarkalıların güvenliğini korumalıyız" dedi. "Bu nedenle uzun zamandır gördüğümüz sistematik saygısızlıklara karşı artık daha iyi bir koruma sağlıyor olmamız önemlidir."

Folketing yani parlamento, sekiz milletvekilinin katılmadığı oylamada 94'e karşı 77 oyla yasayı kabul etti. Yeni yasa, "dini bir topluluk için önemli bir dini anlamı olan bir yazıya ya da bu şekilde görünen bir nesneye, alenen ya da daha geniş bir kesime ulaşmak amacıyla uygunsuz muamelede bulunmayı" suç haline getirecek. "Küçük bir bölümü" saygısızlık içeren ancak daha büyük bir sanatsal üretimin parçası olan sanat eserleri yasak kapsamına girmiyor.

Dört saatten fazla süren tartışma sırasında sol ve aşırı sağ partiler merkez sağ hükümete karşı birleşerek 25 Ağustos'ta taslağı sunan üç partili koalisyonun da tartışmaya katılmasını talep etti. Hükümet hiçbir şey söylemedi, bu yüzden muhalefet tarafından "korkak" olarak nitelendirildi.

Sosyalist Halk Partisi'nden Karina Lorentzen "İran, Danimarka bir İranlının yapabileceği bir şeyden rahatsız olduğu için yasalarını değiştirir mi? Pakistan değiştirir mi? Suudi Arabistan değiştirir mi? Cevap hayır" diye retorik bir soru sordu. Göçmen karşıtı Danimarka Demokratları'ndan Inger Støjberg ise yeni yasanın İslam'a teslimiyet ve "bizim değerlerimizi paylaşmayan" ülkelere boyun eğmek anlamına geldiğini söyledi.

Støjberg, "Danimarka gibi modern ve aydınlanmış bir toplumda ifade özgürlüğünün kısıtlanması yanlıştır" dedi.

Sadece bu yıl içinde aktivistler, Müslüman ülkelerin büyükelçilikleri önünde, ibadet yerlerinde ve göçmen mahallelerinde Kuran yakma da dahil olmak üzere 500'den fazla protesto gösterisi düzenledi.

Danimarka defalarca bu saygısızlıklarla arasına mesafe koymuş ancak ifade özgürlüğünün Danimarka toplumunun en önemli değerlerinden biri olduğu konusunda ısrar etmişti. Hükümet "dini eleştiriye açık kapı bırakılması" gerektiğini ve 2017 yılında yürürlükten kaldırılan dine hakaret maddesini yeniden yürürlüğe koyma planlarının olmadığını söyledi.

Danimarka'nın ikinci büyük şehri Aarhus'ta bir camide imamlık yapan Oussama Elsaadi, B.T. gazetesine yaptığı açıklamada bunun "tüm Müslümanlar için iyi bir mesaj" olduğunu söyledi.

B.T.'ye göre Elsaadi, "Kuran'ın yakılması ötekilere hakarettir" dedi ve ekledi: "Kendinizi istediğiniz gibi ifade edebilirsiniz ama öteki insanların hayatlarını altüst edecek şekilde değil."

2006 yılında Danimarka'da bir gazetenin aralarında türban olarak bomba takan bir Muhammed Peygamber karikatürünün de bulunduğu 12 karikatürü yayınlamasının ardından Danimarka, Müslüman dünyasında geniş çaplı bir öfkenin odağı haline geldi. Müslümanlar peygamberin tasvirlerini kutsal değerlere saygısızlık ve putperestliğe teşvik olarak görmektedir. Bu resimler dünya çapında Müslümanlar tarafından Danimarka karşıtı şiddetli protestolara yol açtı.

Yeni yasayı ihlal edenler para cezasına ya da iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek. Yasanın yürürlüğe girmesi için Danimarka'nın temsili hükümdarı Kraliçe Margrethe'nin yasayı resmen imzalaması gerekiyor. Bunun da bu ay içinde gerçekleşmesi bekleniyor.

İsveç haber ajansı TT, bir dizi Kuran yakma olayına ve kutsal kitapların tahrip edilmesini içeren protesto gösterileri düzenleme taleplerine sahne olan komşu İsveç'te, hükümet tarafından başlatılan bir soruşturmanın sonucunda polis yönetmeliğinin gözden geçirilmesi gerekip gerekmediğinin ortaya çıkacağını yazdı.

TT, İsveç polisinin kutsal kitaplara saygısızlık içeren bir halk toplantısı başvurusunu değerlendirirken ülkenin güvenliğine yönelik tehditleri de göz önünde bulundurabilmesi gerektiğini ve bu konudaki çalışmaların önümüzdeki yıl 1 Temmuz'a kadar tamamlanacağını belirtti.

İsveç'te Kuran'ın ya da diğer dini metinlerin yakılmasını veya bunlara saygısızlık edilmesini özel olarak yasaklayan bir yasa bulunmuyor. Pek çok Batı ülkesinde olduğu gibi İsveç'te de dine hakarete ilişkin bir yasa bulunmuyor.

Temel ilkelerin çatışması konusu İsveç'in, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra aciliyet kazanan ancak mevcut tüm üyelerin onayına ihtiyaç duyduğu NATO'ya katılma yönündeki isteğini zora soktu. Türkiye, Stockholm'deki Türk ve İslam karşıtı protestoları gerekçe göstererek İsveç'in üyeliğini geçen yıldan bu yana engelliyor.

    KAYNAK

●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON
●►Youtube 'Katıl': KATIL