DİONYSOS VE ANTİK YUNAN DİNİ
Paganizm inanışı ve ayinleri binlerce yıl boyunca var olmuş, birçok
uygarlıklarda değişik şekillerde ortaya çıkmıştır. Hem yaşanan etkileşimlerden
hem de insanların doğayı, doğuşu, ölümü, gökyüzü, gezegen ve yıldızları anlama
çabalarının sonucu olarak farklı coğrafyalarda benzer inanış ve anlayışlar var
olmuştur. Bunun örneklerinden biri İsa figürünün oluşumunda pay sahibi olan
Dionysos kültüdür.
Dionysus, şarap ve ekmek tanrısıdır. Antik Yunanlı'nın gözünde her türlü
bitkiye yaşam veren, onları büyüten görünmez güçlerin toplamıdır. Bu yüzden
üzüm ve şarabın önemli olduğu antik dönem insanının gözünde onun sembollerin
biri asma oluvermiştir. Ek olarak boğa, yılan, kaplan, leopar da sembolleri
arasındadır. Kabul görmüş sembollerinden biri de incirdir. Genellikle
leopara binerken, leopar derisi giyerken veya panterlerin çektiği bir
arabada iken resmedilmiştir. Onu tanımlayan en önemli sembollerinden biri
elinde tuttuğu thyrsos yani ucunda çam kozalağı takılı olan ve asma dalları
ile bezenmiş değnektir. Değneğin ucundaki çam kozalağı onun bir Anadolu
tanrıçası olan Kibele ile ilişkili olduğunu düşündürür.
"Şarap veren" sıfatına ek olarak "efendi", "tanrı", "ağaçların olan" gibi
sıfatları vardı. Başka ve en önemli sıfatı "kurtarıcı"ydı; tıpkı İsa gibi.
Paganizm toplumlar arasında uygulanış olarak farklılık gösterebildiğinden
kimileri çılgınca uygulanan kanlı hayvan kurbanları ile kimileri ise
meditasyon benzeri yöntemleri ile öne çıkıyordu. Bugünün aksine geçmişte uzun
zaman boyunca bu tapınma biçimleri hor görülmemiş hatta devlet tarafından bile
onaylanmıştı. Bu yüzden tapınma ve ibadetler -ufak istisnalar hariç- gizli
saklı yapılmıyor ve kişiler ayıplanmıyordu. İlerleyen süreçte farklı dini
görüşe sahip baskıcı liderlerin başa geçmesi ile zulüm yaşamaktan korkan pagan
halklar ibadet ve ayinlerini daha küçük ölçekte tutup gizli yapmaya
çalışıyorlardı. Konum ve dil değişse de inanışın merkezinde ölüp yeniden
dirilen bir tanrı ya da insan miti bulunuyordu; tıpkı Dionysos gibi.
İnanışa göre Dionysus, Roma adıyla Bacchus tıpkı diğer bitki örtüsü tanrıları
gibi şiddetli bir ölüme maruz kalmış, tekrar dirilmiştir. Şarap ve bereketle
ilişki olan tanrının ayinlerinde onun çektiği acılar, ölümü ve yeniden
dirilişi canlandırılırdı. Ayinleri özünde, asma yetiştiriciliği ve onun yaşam
döngüsü ile ilgilidir. Tıpkı doğa gibi onun bir parçası olan bağ bahçeleri de
yaşayan tanrı olarak somutlaştırıldığından şarabın fermantasyonu parçalanarak
yeraltına inen tanrının özü ile ilişkilendirilmiştir.
Kültü yani insanların ona tapınması çok eskilere dayanır, öyle ki Miken'lere
kadar uzanır. Atina'daki Dionisya (Dionysia) ve Lenaia festivallerinde
fallisizm yani cinselliğini, cinsel organını kutsallaştıran törenler
düzenlenirdi.
Eleusis, diğer adıyla Elefsis, Yunanistan'da Atina'nın batısında yer alan bir
bölgeydi. Burada ana tanrıça ve tanrı-insan Dionysus şerefine kutlamalar
yapılıyordu. Burada yer alan Elefsis Tapınağında yaklaşık 1.100 yıl boyunca
kutlamalar yapılmıştı. Fakat buradaki tapınakları M.S. 396'da bir grup
Hristiyan keşişin yardım ettiği Vizigot kralı Alaric tarafından yok edilmişti.
[1]
Her tanrının, tapınıcılarının, antik dinlerin bir yükseliş ve düşüş dönemleri
vardır. İşte Elefsis'deki Dionysos kutlamalarının zirvede olduğu zamanlar,
ruhani gelişim yaşamak ya da gizli öğretileri öğrenerek öğretici olmak
hevesiyle kadın-erkek, zengin-fakir, köle-imparator fark etmeksizin herkes
tapınağa akın ediyordu. [2] Sulla, Mark Anthony, Cicero, Augustus, Claudius,
Domitian, Hadrian ve Marcus Aurelius gibi birçok Romalı asil ve İmparator
kutlamalarda yer almıştı. Kutlamaların ünü öyle yayılmıştı ki Hindistan'da
yaşayan bir Brahmin rahibi olan Zarmaros bile Elefsis'e gitmiş, tapınak
açıldığında yanan büyük alev harlandığında alevlerin içine doğru yürüyerek
izleyenleri büyülemişti. [3]
Hacca gitmek ya da oruç tutmak İbrahimi dinlere özgü değildir, bu dinler
ortada yokken çoktanrılı birçok topluluk hac yapmış, oruç tutmuş ve her biri
bunlara farklı anlamlar yüklemiştir.
Örneğin yaklaşık 30.000 kadar Yunan vatandaşı Dionysos adına kutlamalar yapmak
için kıyıda yer alan Elefsis'e gitmek amacıyla 30 kilometrelik bir yolu
yalınayak yürüyerek hacca giderdi. [4] Hac görevini tamamlayarak
bölgeye ulaşan Yunan hacılar Dionysos için kurbanlar sunuyor, arınma
ritüelleri yapıyor ve oruç tutuyorlardı.
Yunan pagan dininin gizli sırlarına erişmek isteyenler bu bölgeye kadar uzanan
Kutsal Yol boyunca ilerlerken zil ve tef sesleri eşliğinde dans ediyor,
kendilerine kötü davranan maskeli adamlar tarafından taciz ediliyor, hatta
bazen sopalarla darbe alıyorlardı. [5] Yani tanrının yaşadığı acı, çilecilik
yolu ile deneyimlenmeye çalışılıyordu. Kutsal Yol üzerinde gerçekleşen bu hac
yürüyüşünün başında Dionysos'un heykelini taşıyan görevliler bulunurdu.
Dolayısı ile yolculuk tanrının rehberliği ile gerçekleşirdi.
Temizlikte kullanılan su tarih boyunca, sıklıkla arındırıcı olarak
görülmüştür. Vaftiz inancının temelini de bu inanış oluşturmaktadır. İşte Ana
Tanrıça ve Dionysos'a hac yolculuğunu tamamlayan insanlar da çıplak olarak
denizde yıkanır, arınma törenleri yapar, daha sonra gizli sırları öğrenme hevesiyle
kalabalıklar halinde 3.000 kişilik kapasiteye sahip, Elefsis Gizemlerinin
merkez ve kutsal alanlarından biri olan Telesterion'un büyük kapılarına
gelirlerdi. Her hacı içeriye girme hakkına sahip değildi. İçeriye girecek
kişiler ya seçilmiş ya da daha önce buraya gelip öğretilere aşina olmuş
insanlar olmalıydı.
Peki içeri girmek neden bu kadar önemliydi? Önemli devlet isimlerini bile
heyecanlandıran bu törende neler yapılıyordu?
İçeri giren herkes gördüklerini ve öğrendiklerini sır olarak tutmaları için
kutsal bir yemin ediyordu. Girdikleri bu yerde etkileyici, tiyatral bir törene
eşlik ediyorlardı. Törenin başrahibi Hierophant yani kutsal gizemlerin
koruyucu ve yorumlayıcısı, insanları kutsal sayılan şeylerin huzuruna çıkaran
kişi Dionysos'un hikayesini dramatik bir şekilde canlandırırken Dionysos gibi
giyiniyordu. [6]
Yeni Ahit ve Kilise Tarihi profesörü Samuel Angus şöyle demişti:
"Bir Gizem Dini, ayrıcalıklı izleyicilerin hayret dolu gözleri önünde,
mücadelelerin ve ıztırapların hikayesi ile, koruyucu bir Tanrının
zaferini, yaşamın eninde sonunda ölüme galip geldiği ve acıdan neşenin
doğduğu doğanın meşakkatini tasvir eden ilahi bir dramaydı. Gizemlerin
ritüellerinin bir bütün olarak amacı, özellikle, duygusal hayatı
hızlandırmaktı. Bu tutku-oyununda duyguları kışkırtacı hiçbir araç göz
ardı edilmiyordu, ya ölçülü eğilimleri uyandırmak yolu ile ya da dış
uyaranlar sağlamak yolu
ile. Gergin zihinsel bekleyişlerin etkisi, oruç tutmak, derin
sessizlikler, görkemli alaylar ve karmaşık törenler, yüksek sesli ve vahşi
ya da yumuşak ve büyüleyici müzik, çılgınca danslar, spiritus likörlerin
içilişi, vücudu suya daldırmak,, yoğun karanlığı izleyen göz kamaştırıcı
ışık, harika tören cüppelerinin görünüşü, kutsal amblemlerin verilişi,
Hierophant'ın kendi telkinleri ve sözleri ile artırılıyordu-bunlar ve
duygusal coşkunun birçok sırları rağbetteydi."
[7]
Birçok araştırmacı ve bilim insanı Dionysos mitinin dramatize edilmesinin
tiyatronun kökenini oluşturduğunu söyler. [8] Dionysos törenini tiyatrodan
farklı kılan yönü izleyicilerin pasif olmamasıydı. Tiyatroya katılan bir kişi
sadece sahnelenen oyunu izlerken Dionysos törenine katılmaya hak kazanan
insanlar insan-tanrının ölümünü ve yeniden doğuşunu temsil etmek için onun
yaşadığı çileye ortaklık etmek, tutkusunu paylaşmak zorundaydılar.
Bu konuda otorite olmuş olan çağdaş yazarlardan Otto W. F. şöyle demiştir:
"Dioynsus, en kutsanmış esriyişin ve en coşkulu aşkın Tanrısı idi. Ama o,
aynı zamanda, eziyet edilen Tanrı idi, acı çeken ve ölen Tanrı idi ve onun
sevdiği herkes, ona hizmet eden herkes, onun trajik yazgısını paylaşmak
zorundaydı."
[9]
Dionysos'un acısına ortak olan insanlar bunu tiyatral bir gösteri amacı ile
yapmıyorlardı. Caferilerin kendilerini kamçılaması, Atargatis yani Kibele'nin
rahibelerinin kendilerini keserek kanatması gibi onlar da kendilerine zarar
veriyor ve ruhsal bir arınış, katarsis yaşıyorlardı. Kendini kaptıran bu
insanlardan kimileri huşu ile dolarken, kimileri kendilerini kutsal semboller
ile bağdaştırır, kimileri ise tanrılar ile birlikteymiş gibi hissederlerdi.
[10]
MÖ 200 dolaylarında Dionysos tapınımı Roma'ya yayıldığında tanrının adı
Bacchus olmuştu. Kadınlar 16 ve 17 Mart tarihlerinde Roma'nın üzerine
kurulduğu ünlü yedi tepeden biri olan Aventine Tepesi'ndeki koruya giderek
Dionysos yani Bacchus için kutlama ve ayinler yapıyorlardı. Bu kutlamanın adı
Bacchanalia idi. Sonraları erkeklerin de katılmasına izin verilmiş ve
kutlamalar ayda beş kez yapılmaya başlanmıştı.