Neyse, şimdi demem o ki, zaman zaman aklıma çok delice olduğunu düşündüğüm, soğuk kış gününde Eminönü vapurunun tepesine çıkıp külotla harlem shake dansı yapmakla eş değer olan düşüncelerim bunlar. Fakat yazmazsam olmaz, rahatlamam lazım, hem makara yapmak hemde düşünmek iyi geliyo bana. Nescafe pipisi bir arada kıvamında bir haz hacı dayı.
Aklımda horon tepen ihtimalleri sıralamak gerekirse şöööyle bir başlayayım efenim;
Ya Mitoloji dediğimiz eski inançlardaki gibi birden fazla Tanrı varsa? Ya birbirleri ile çatışma içindeler ve horus ile set, zeus ile hades gibi birbirlerini düşman iseler. Ya Işid denen kafa yapısının var olmasını, milletin savaştan, açlıktan ölmesini kurgulayan bir kötü Tanrı ve buna karşı iyi bir Tanrı varsa? Hatta belkide sayısızca Tanrı :) Ya akşamları birbirleri ile kendi diyarlarında yada gökyüzünde bulutların üzerinde tavla oynuyolar ve kazanan o gün dünyayı yönetiyosa (ki bu ihtimale göre kötü Tanrı tavlada çok iyi olmalı, dünyanın babasını ağlattı sevgi koyayım)
Bu yarı saçma (yarı tanrı gibi) fikir neden sıkça aklımı fortluyo biliyo musunuz aslında? Bu sayede en azından şunu diyip rahatlarım diyorum kendime "Bak bu boktan olan olaylar varya işte, vicdanımızın kaldıramadığı, Tanrının adaleti nerede huleynnn dediğimiz her olay, her an, işte bunlar hep o kötü olan diğer Tanrının işi!". Ne bileyim bi nevii vicdan rahatlatma ve gördüklerine dayanamayan beynin yeni fikirler pompalaması eylemi diyelim.
Tanrı dediğimiz şey aslında yok ise ve biz aslında bir rüyanın içinde isek? Hepimize ortak bir rüya gösteren bi ilacı kıçımıza enjekte eden, bizden daha ileri düzeyde bir toplum varsa ve bizi kobay faresi olarak kullanıyosa? Belkide milyonlarca insan bile yok, sen yoksun, ben yokum, sadece 1 yada 3-5 kişinin rüyalarında hayat bulan ve bunu hayat gibi yaşayan hayallerden ibaretizdir. Ne bileyim hani olur ya bazen kıçı kırık bi rüya görünce bile yaşamış gibi uyanırsın, ki benim kahkaha atarak uyandığım rüyalar bile olmuştur (artık ne gördüysem hiç bilmiyorum). Tüm hayatımız birimizin yada birilerinin uyuyarak gördüğü bir rüya ise ve biz rüya içinde rüya görüp market alışverişinde çikolata aldığını zanneden ama aslında aldığı şeyin sadece %2 sinin çikolata olduğunu bilmeyen insanlar gibi kandırılıyor isek? Cizıs kırayst...
UZAYLILAR TANRI İSE
Bizi yaratıp dünyaya salanlar, tarlada hasat yaparken popomuzu yılan dişlemesine maruz bırakanlar ya o koca kafalı uzaylılar ise. Ya bizi gelişmiş teknolojileri ve minik testisleri ile kendi diyarlarında yaratıp dünyaya salmış ve evcil hayvan olarak bakıyolarsa. Hani evine akvaryum koyar ve her gün balıklarını izler, besler ve akvaryumun dekorunu değişirsin ya, onun gibi :) Neticede akvaryumdaki balıklar da belki (biz hayvanlar için akılsız ve iç güdüleri ile hareket ediyorlar desekte) bizim gibi "acaba dışarı bizden başkası var mı?", "bizi kim yarattı yada buraya koydu" diye düşünüyolardır, hatta bizi görenler belki de Tanrı zannediyodur. Yem atarken patlak gözleri ile cam önüne gelip bize sanki "Ooo hoş geldin Tanrım yem at yem" diyorcasına bakan balık ile ürünleri güzel hasat verdiğinde topladığı elmayı HAŞIRT! diye ısırırken "Tanrım sana şükürler olsun" diyen insan arasında ne fark var ki? İkimizi de besleyeni, ortama koyanı Tanrı olarak görüyoruz belki de? Bizden daha ileri bir topluluğun başka bir gezegenden bizi yaratıp akvaryumda balık bakar gibi bizi bakmadıklarını, bizi izleyerek eğlenmediklerini nereden bileyim di mi?
Şimdi bu yanlış anlaşılmasın, Tanrıysak derken tutupta ağaç, çiçek, böcek yaratamıyoruz tabi ki. Fakat demek istediğim aslında hepimiz o isek ve düşüncelerimizle var ettiğimiz o meşhur Tanrı aslında biz isek ve sürekli dirilip ölerek aslında ölümsüz olmalı dediğimiz o Tanrıyı oluşturuyorsak. Yani hepimiz puzzle parçasıyız ve düşüncelerimizle, doğmamızla, ürememizle, ölmemizle aslında yaşamı sürekli devam ettirirken Tanrı parçacıkları olduğumuzu göremiyorsak? (ki bu da sadece saçma düşüncelerimden birisi, ciddiye almayın yani) Ne bileyim saçmada olsa bi ihtimal işte, insanın aklına geliyo, napayım sezeryanla aklımı mı aldırayım (tabi varsa)
Belkide hepimiz zaten yazılmış olan bi oyunun parçalarıyızdır. Hani merak edip ateri kasetlerini kırdığında o yeşil zımbırtının üzerinde lehim noktalarına giden ince beyaz çizgiler görürdün ya, belki ahanda alayımız o ince beyaz çizginin üzerinde halay çekiyoruzdur da haberimiz yoktur. Neticede bi oyun karakterinin kendi bilinci olmaz. Nasıl desemmm, süper mario gibi. Şimdi tak atariye kasedi, aç super mario'yu (tamam nan nereden bulacam atari mi kaldı bu devirde ehtiyaaar demeyin hemen ayar etmeyin adamı, takın diyosam takın) sonra sor bakalım ekrandaki Mario'ya "sen oyunsun la, yazılımsın haberin var di mi? Yani hazırlandığın gibi çalışmak zorundasın, bilgin var mı?" alabileceğin tek cevap ekranda erotik shop tabelası misali yanıp sönen "press start" yazısı olacaktır. İşte bundan mütevellit (abovvv sonunda bu kelimeyi kullanma fırsatı yakaladım, cizıs kırayst) bizler de belki bizden daha üstün bir Irkın, Tanrının yada Tanrıların atari oyunuyuzdur belki. Belki de hayata çok fazla anlam yüklemeye gerek yoktur ve bizden sıkıldıklarında tek yapacakları bizimde yaptığımız gibi atariyi kenara koyup kasedi çöpe atmak yada "amaaaan çok baydı yaaa, yenisi çıktı bunların" diye sallamak olacaktır. Biliyom saçma, ama fikir işte :)
He bu arada belki diyeceksiniz ki "admin belki aslında sende yoksun". Evet belki yokum ve bu yazıyı da ebem yazdı. Bak gülme, buda bi ihtimal. 0000,1 bile olsa, ihtimal ihtimaldir, pencereyi açık tutacaksın ki hava girsin ;)