Yaşayıp yaşamadığı konusunda herhangi net bir bilimsel bilgi bulunmamasına rağmen kutsal kitaplarda anlatılanlarla İbrahim hakkında bilgi sahibi olabildik. Ancak kutsal kitaplarda yazılanların da mantık açısından destekleyici kaynakları olmaması İbrahim’i daha gizemli bir hale getirmektedir.
İbrahim hakkında bilinenlerin bir kısmı Sümerlerin Ur kentinde putperest bir anne-babadan dünyaya geldikten sonra gençliğinde Nemrut isimli bir kral ile arasında anlaşmazlık olduğu ile başlar. Ancak İbrahim’in yaşadığı varsayılan tarihte ortada Nemrut isimli bir kral bulunmamaktadır. İbrahim daha sonra babası Terah’tan kavgalı bir şekilde ayrılıp bugünkü Harran’a göç ettiği bilinir. Atalarının yaşadığı Habur ovasından dolayı onlara Haburi ya da Habiru deniyordu. Harran’da kız kardeşi Sare ile evlilik akdini gerçekleştirerek hayvancılık işlerine girmiş yani celep olmuştu. Bu tarihten sonra yetiştirdiği küçükbaş hayvanların üretimini ve ticaretini yapmaya başladı. Tabii ki bundan dolayı da sürekli yeni taze otlaklar bulmak amacıyla göçebe bir hayat yaşıyordu.
İbrahim’in yaşadığı MÖ 2000’li yıllarda bölge coğrafyasında (Asur ve Babil) varlığını sürdüren Sümerlerin tanrısı Enlil ve Enki liderliğinde diğer tanrılardı. Sümer tanrılarının ikametleri gökler olduğu için yıldızlar ve gezegenler onların sorumluluk alanına girmekteydi. Zaten Enlil diğer anıldığı Baal ya da El gibi farklı isimlerde de olduğu gibi Boğa görüntüsü ile resmedilirdi ve bunun asıl sebebi de göklerde Boğa Burcunu temsil etmesiydi. Göklerin tanrısı olmasına rağmen yerden yani dünyadan sorumluydu ve bu yüzden de grubu toprak idi. Kardeşi Enki de yine göklerin tanrısı olmasına rağmen o suyu kontrol ediyordu bu yüzden de Kova (Aquarius) burcu ile simgelenmekteydi. Diğer Sümer tanrıları da her biri bir yıldızı temsil ediyordu bu yüzden Sümer tanrılarına inananların bir kısmı kendilerine “Mandaye” ve “Nasuraye” adını vermişlerdi. Aslı Aramice Mandaye kelimesinin kökeni olan Manda kelime anlamı itibarı ile “Bilgi”, “Hikmet” demekti. Batılı bilim insanları bu yüzden bu inancın adı için “Mandeizm” tanımlamasını kullandılar. Cemaat üyelerinde de Mandaye, Mandenler “Bilenler”, “Arif” adını verdiler. Araplar ise bu inanca sahip olanlara “Sabiî” adını vermişlerdi. Arapçada Sabiîlik “Yıldız içinden çıkıp yükselmek” gibi bir anlam içeriyordu. İbranilerde ise bu kelimenin Sub (Vaftiz için suya daldırmak) kelimesinden türetilen “İsabba” ile ilişkili olduğu iddia edilir. Bu kelimeden çıkartılan anlam ise yıldızların meleklerin yurdu olması ile ilgili olduğundan yıldızlara saygı duyulmasını ifade eder.
Sabiîlik genel olarak Sümer tanrılarının inanç şekline dönüştürülmüş bir oluşumudur. Doğrudan yıldızlara tapınmak şeklinde de ifade edilebilir. Bu konuda Yahudi bir filozof ve baş haham olan Musa bin Meymun, yıldızların birer tanrı ve güneşin de en büyük tanrı olduğunu söylüyordu. Ondan sonra ay ve diğer yıldızlar geliyordu. Sabiîler günlük ibadetlerini güneşin gökyüzündeki konumuna göre planlayıp ibadet öncesi su ile temizlenirlerdi.
Sabiîlik bir anlamda Zerdüşt inancına benziyordu. Onların da Zerdüştlerde olduğu gibi karanlık ve aydınlık tanrıları vardı. Gündüz 3 kez gece 2 kez kuzeye dönerek Işık Kralı’na ibadet ederlerdi. Temizlenme ile ilgili işlemin kesinlikle bir akarsuda yapılması zorunluydu ki bunun adına “Rişama” derlerdi. Sabiîler kökenlerinin Adem’e dayandığını iddia ediyorlardı.
Her ne kadar MÖ 2000’li yıllarda Sabiîlik yaygın bir din olarak kullanılıp daha sonra terk edilmesine rağmen sonraki yıllarda birçok uygulaması Yahudilerde, Hristiyanlarda ve Müslümanlarda ortaya çıkmıştır. Örnek vermek gerekirse Hristiyanlarda Yahya ile ortaya çıkan göllerde ve akarsularda başın ve gövdenin suya daldırılıp çıkartılmasıyla yapılan vaftiz uygulaması aslında Sabiîlerden kalmıştır. Müslümanlarda da namaz öncesi alınan abdest yine Sabiîlerden alıntıdır. Buna benzer başka uygulamalar da vardı.
İbrahim’in genel karakter yapısı duruma ve ortama göre davranmak şeklinde tanımlanabilir. Zamanın sert yaşam ortamında İbrahim’in oldukça mülayim bir yapısı vardı. Bu karakter yapısını yıllar sonra Firavun ile karısı Sare’nin de katıldığı sorunlu bir ilişkiden anlayabiliyoruz. İbrahim ölüm korkusu sebebiyle karısı Sare’ye karşılaştıkları başka kişilere eşi yerine kardeşi olduğunu söyletmesi bunun bir delilidir.
Sabiilik de diğer onca din gibi temelde "Işığa Tapınma"dır. Bu dinin
mitolojik kısmını başka bir makalede ayrıca ele alacak ve bu makalede
yalnızca teolojik kısmına, kısa tarihine ve benzerliklerine odaklanacağım.
Sâbiîlik, diğer adıyla Mandeizm beden ve ruh gibi zıtlık
ilkelerinin temelini oluşturduğu kozmolojiye sahip tek tanrılı ve gnostik
bir dindir [1]
Sabiiler, Doğu Aramice'nin bir lehçesini konuşurlar ve bu dil Mandence
olarak bilinir. Aramice'de "mande" bilgi demektir ve Mandeizm'deki "Mande"
teriminin buradan geldiği söylenir. [4][5] Bu terim İbranice'de מַדַּע
maddaʻdır.
Bu din esas olarak İran'ın Güney Irak ve Huzistan Eyaleti'nin bir parçası
olan Şatt'ül-Arab su yolunu çevreleyen nehirlerde; Aşağı Karun (İran),
Fırat-Dicle çevresinde ve nehirlerde uygulanmıştır.
Sabiiler Adem, Habil, Şit, Enoş, Nuh, Nuh'un oğlu Sam ve Sam'ın oğlu Aram'a,
özellikle de Vaftizci Yahya'ya büyük saygı duyarlar. Sabiilik karmaşık,
birçok farklı dinden, özellikle de Hristiyanlıktan ögeler içeren bir dindir.
Ağırlıklı olarak İbrahimi dinlerle bağlantılı olduklarından Sami ırkından
sayılmışlardır.
Kur'an'da 3 yerde onlardan bahsedilmiştir:
Hristiyan ve Yahudilerle birlikte Sabiilere de seslenilen
Bakara 62, Maide 69 ve Hac 17'de "ve-ssâbi-îne
(va-ssâbi-ûne) [وَالصَّابِـ۪ٔينَ]" olarak geçerler. Muhammed'in
yaşadığı coğrafyada Yahudi ve Hristiyanlardan sonra azımsanamayacak bir
Sabi toplumu olduğundan bu ayetlerle onları da dinine çekmek istemiştir:
Bakara 62:Şüphesiz, iman edenlerden, Yahudilerden, Hristiyanlardan ve
Sâbiîlerden Allah'a ve Âhiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler
yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları
alacaklardır; Onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.
Maide 69:İnananlar, Yahudilerden, Sâbiîlerden ve Hristiyanlardan Allah'a ve
Ahiret Günü'ne inanan ve iyi işler yapanlara korku yoktur. Onlar
üzülecek de değillerdir.
Hac 17:Gerçek şu ki inananlar, Yahudi inancına bağlı olanlar ve Sâbiîler,
Hristiyanlar ve Mecusiler ve bir de Allah'tan başka varlıklara
tanrısal nitelikler yakıştıranlar arasındaki hükmü Kıyamet Günü Allah
verecektir. Çünkü Allah her şeye şahittir.
Fakat bazı eleştirel bilim insanlarına göre burada "Sâbi-ûn" diye
bahsedilenler Sabiiler değil, aşağı Mezopotamya'daki eski bir
Yahudi-Hristiyan mezhebi olan Elkesai'ler ve Mani'yi takip eden
Maniheizm dini mensuplarıdır.
Çoğu akademisyene göre Mandeizm, Mezopotamya'nın güneybatısında, MS ilk üç
yüzyılda ortaya çıkmıştır. [3]
Sabiiliğin daha eski olduğunu, hatta Hıristiyanlık öncesi
döneme dayandığı görüşünde olan akademisyenler de vardır. [8] Süryani
yazar Thedoros Bar Konai, Güney Mezopotamya'da bir "Sabii mezhebi"
bulunduğunu belirtir. [22] Ülkemizde bu görüşe sahip olan tanınmış
isimlerden biri Turan Dursun'dur. Turan Dursun'a göre Sabiilik dünyanın en
eski dinlerindendir. Turan Dursun İslam'daki ibadetlerden çok sayıda
örnekler göstererek Sabiiliğin Müslümanlık üzerinde azımsanamayacak etkileri
olduğunu belirtir. Hatta İbrahimi dinlerin babası İbrahimin bir Sabii
olduğunu ve Muhammed'in ilk zamanlar Sabii olarak tanındığını söyler. [2]
Sabiiler Orta Doğu'da, kendi topluluklarının dışında Arapça Ṣubba (صُبَّة)
olarak bilinirler. Bunun tekil hali "Ṣubbī"dir. "Ṣubba" Aramice'de vaftizle
ilgili bir terimin kökünden türemiştir, Neo-Mandence'deki karşılığı
Ṣabi'dir. [6] Yani açıkça anlaşılıyor ki "Sabi" aynı zamanda "vaftiz
edilmiş" , "vaftiz olmuş" anlamına da gelmektedir, terimin kökenleri bunu
gösterir. Hatta bazılarınca Sabiilere "Aziz Yuhanna Hristiyanları" denir.
[7]
Sabi teriminin vaftizle ilgili bağlantısını İncil'de görmek mümkün.
Elçilerin İşleri kitabının 19. bölümünde "Kutsal Ruh" inancından
haberleri olmadığı halde vaftiz olduklarını dile getiren topluluk ile
bahsedilenlerin Sabiiler olduğu ve Pavlus'un Efes'e gittiğinde onlarla
karşılaşmış olduğu görüşü hakimdir.
Hristiyanlığa göre Yuhanna, Yahya'nın öğrencisidir. İlgili metinlere
bakarken bunu aklınızın bir köşesinde tuttuğumuzda Sabiilere neden "Aziz
Yuhanna Hristiyanları" dendiğini daha iyi anlamış olacağız:
1-2) Apollos Korint'teyken Pavlus, iç bölgelerden geçerek Efes'e geldi.
Orada bazı öğrencileri bularak onlara "İman ettiğiniz zaman Kutsal Ruh'u
aldınız mı?" diye sordu. "Kutsal Ruh'un varlığından haberimiz yok ki!"
dediler.
4) Pavlus, "Yahya'nın yaptığı vaftiz, tövbeyle ilgili bir vaftizdi"
dedi. "Halka, kendisinden sonra gelecek Olan'a, yani İsa'ya inanmalarını
söyledi."
5) Onlar bunu duyunca, Rab İsa'nın adıyla
vaftiz oldular.
Sabiiliğin İbrahimi dinler içinden en çok Hristiyanlıkla benzeştiğinden
bahsetmiştim. Şimdi bunu biraz daha detaylandıralım.
Mandeizm'deki en önemli iki tören "maşbuta" yani vaftiz ve ölüler için
yapılan bir ayin yada 'ruhun yükselişi' merasimi "masikta"dır. Bu dindeki
vaftiz diğer İbrahimi dinlerden farklı olarak tek seferlik bir olay
değildir. Sabiilerin kutsal günü de Hristiyanlarınki gibi Pazar'dır ve
vaftizleri her Pazar günü yapılır. Vaftizleri genellikle akan suya tamamen
girmeyi içerir ve vaftiz için uygun olduğu düşünülen tüm nehirlere Yardena
denir. İbadet eden kişi sudan çıktıktan sonra kutsal yağ ile mesh edilir,
ekmek ve sudan oluşan bir komünyondan pay alır. Gördüğünüz üzere
Hristiyanlığa oldukça benzer.
Ruhun yükselişi töreni çeşitli şekillerde gerçekleşse de genellikle ölülerin
anısına verilen bir yemeği içerir. Tıpkı bizlerin ölülerin arkasından yemek
vermesi gibi.
Yapılan bu törenin dünyadan ayrılanların ruhlarının Araf'tan Işık Dünyasına
yolculuklarında yardım ettiğine inanılır. Bu dinin mensupları günde üç kez
dua ederler. [17][18]
İbadet yerlerine Mandī veya Mişkan denir. [19] Mişkan'ın
İbranicesi משכן "mesken, yerleşke", Latincesi ise Tabernaculum yani
"çadır"dır.
Suyun temizleyici, ruhu arındırıcı etkisi olduğuna
inanıldığından İslamiyet öncesi Türkler, Kızılderililer gibi birçok
toplumda, dünya dinlerinin birçoğunda, özellikle de İbrahimi dinlerde önemli role sahip olmuştur. Su Mandeizm inancında da temel unsurlardandır; bu yüzden
Mandi adı verilen bu ibadethaneler vaftiz (maşbuta) yapılabilmesi için bir
nehrin yanına inşa edilmelidir. Her mandi bir darfaş ile süslenir. Darfaş,
üzerine bir parça beyaz saf ipek kumaş ve yedi mersin dalı tutturulmuş,
zeytin ağacından bir haçtır. Sabiilik'teki bu haç Hristiyan haçı ile
tanımlanmamıştır. Bu inanışa göre haçın dört kolu evrenin dört köşesini, saf
ipek kumaş Tanrı'nın Işığını, [20] mersin ağacının yedi dalı yaratılışın
yedi gününü temsil eder. Fakat tüm bunlara rağmen Hristiyanlıkla ciddi
oranda benzerlikleri göz önüne alındığında bu haçın aynı zamanda
Hristiyanlıkta haç ile ilişkisinin olmadığını söylemek dürüst bir tutum
değildir.
Sabiiler evliliğe, üremeye ve bu dünyada etik ve ahlaki bir yaşam tarzına
sahip olmanın önemine inanırlar. Barış yanlısı ve eşitlikçidirler. MS 2.
yüzyılda Sabiilerin kutsal kitabı Ginza Rabba'nın (Büyük Hazine) Sol
Ginza'sını (Ginza Smala) kopyalayan en eski Sabii katibi Sehlama Bet Kidra
(Shlama Beth Qidra) adlı bir kadındır. [21]
Sabiiler sofuluk-çilecilik yapmazlar ve aile hayatına büyük önem verirler.
Sert içeceklerden ve kırmızı etten uzak dururlar.
Sünnet geçmişte bir dönem Hristiyan dini mensuplarınca bile uygulanan bir
eylemdi ancak kısa süre sonra bu uygulama terk edildi ve Hristiyanlarca
sünnete karşı bir nefret doğdu. Benzer şekilde Sabiiler de sünnetten nefret
ederler. [16]
YAKIN TARİH
Dünya çapında 60.000 ila 70.000 Sabii olduğu düşünülmektedir.
[9] Irak Savaşı gerçekleşene kadar neredeyse tamamı Irak'ta
yaşıyordu. [10] 2003'de yaşanan Irak işgali ve ardından ABD silahlı
kuvvetlerinin işgalinin yarattığı kargaşa ve buna bağlı olarak aşırı
mezhepçilerin şiddet olaylarındaki artış nedeniyle ülkelerini terk etmek
zorunda kaldılar. [11] Öyle ki 2007'yılında Irak'taki Sabiilerin nüfusu
yaklaşık 5.000'e kadar düşmüştü. [10]
Bu durumlardan dolayı Sabiiler ve Sabiilik bir şekilde daha kişisel, özel
ve ayrık kaldı. Hatta onlara ve dinlerine ilişkin raporlar bile öncelikli
olarak dışarıdan, özellikle doğubilimci Julius Heinrich Petermann'dan
[12], 1887'de Musul'da Fransız konsolos yardımcılığı yapan ve Suriyeli bir
Hristiyan olan Nicolas Siouffi'den [13][14] ve İngiliz antropolog E.S.
Drower'dan gelir. Bunlara ek olarak Fransız gezgin Jean-Baptiste
Tavernier'in [15] çok daha erken dönemden,1650'lerden kalma bir anlatımı
vardır.
KAYNAKLAR
Buckley, Jorunn Jacobsen (2002), The Mandaeans: ancient texts and modern
people
Turan Dursun - Din Bu 2, s. 28-48
https://www.britannica.com/topic/Mandaeanism
Rudolph, Kurt (1978). Mandaeism. BRILL. p. 15
The Light and the Dark: Dualism in ancient Iran, India, and China Petrus
Danker John Williams
Häberl, Charles (2009). The Neo-Mandaic Dialect of Khorramshahr. p. 1
Edmondo, Lupieri (2004). "Friar of Ignatius of Jesus (Carlo Leonelli)
and the First "Scholarly" Book on Mandaeaism (1652)". ARAM Periodical.
16 (Mandaeans and Manichaeans): 25-46
Etudes mithriaques 1978 p545 Jacques Duchesne-Guillemin "The conviction
of the leading Mandaean scholars – E. S. Drower, Kurt Rudolph, Rudolph
Macuch – that Mandaeanism had a pre-Christian origin rests largely upon
the subjective evaluation of parallels between Mandaean texts and the
Gospel of John."
Iraqi minority group needs U.S. attention. Kai Thaler, Yale Daily
News, 9 March 2007
"Save the Gnostics" by Nathaniel Deutsch, 6 October 2007, New York Times
Iraq's Mandaeans 'face extinction', Angus Crawford, BBC, 4 March 2007
Foerster, Werner (1974). Gnosis: A Selection of Gnostic texts. 2. Oxford
University Press. p. 126
Lupieri, Edmundo (2001). The Mandaeans: The Last Gnostics. Wm. B.
Eerdmans Publishing. p. 12
Häberl, Charles (2009). The Neo-Mandaic Dialect of Khorramshahr. Otto
Harrassowitz Verlag. p. 18
Tavernier, J.-B. (1678). The Six Voyages of John Baptista Tavernier.
Translated by Phillips, J. pp. 90–93
Drower, Ethel Stefana. The Mandaeans of Iraq and Iran. Oxford At The
Clarendon Press, 1937
Baker, Karen (September 28, 2017). The Mandaeans—Baptizers of Iraq and
Iran
"The Edinburgh Review". A. and C. Black
Secunda, Shai, and Steven Fine. Secunda, Shai; Fine, Steven
(2012-09-03). Shoshannat Yaakov
"Iraq: Old Sabaean-Mandean Community is Proud of Its Ancient Faith"
Buckley, Jorunn Jacobsen. The Mandaeans: Ancient Texts and Modern
People. Oxford University Press, 2002. p4
Chwolsohn, Die Sabier, 1856, I, 112; II, 543, cited by Salmon
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON ●►Youtube 'Katıl': KATIL
Hayat Nasurai'nin Aramca "Yaşamak" veya hayatın kendisi anlamına gelen "Hayyi" dediği bir Tanrı varlığının tanınmasıdır. Büyük Yaşam (veya Yüce Tanrı), evrenin yaratıcı ve devam eden gücünün bir kişiliğidir ve her zaman kişiliksiz çoğul olarak söylenir, gizem ve soyutlama olarak kalır. Chai (Yaşam) harflerini kolye gibi asılı olarak giymek, Mandean'ın hayata olan saygısı ile ilişkilidir. Büyük Yaşamın sembolü "yaşayan" su ya da bahçeyi akıtır. Bu nedenle, akarsular Nasurai ayinlerinde merkezi bir yere sahiptir, dolayısıyla nehirlerin yakınında yaşama gerekliliğini doğurur.
MANDEANİZM'DE IŞIK
İkincisi ışığın hayat verme gücüdür. Melka d Nhura (Işık Kralı) ışığın kişiselleştirilmiş halidir ve sağlık, güç, erdem veren ışık ruhları ile temsil edilir. Mandaralıların etik sisteminde, Zerdüştlerde de olduğu gibi, temizlik, vücut sağlığı, vicdan sağlığı ve ahlaki yasalara aklın saflığı da itaatle eşlik etmelidir. Temiz ve saf akıl için disiplin kılavuzlarındaki bir cümle şöyle der: Yaşam ışığını görebilirler.
MANDEANİZM'DE ÖLÜMSÜZLÜK
Ölümsüzlük dinin üçüncü önemli ayinidir; ruhun ölümsüzlüğüne olan inanç ve atalarının ruhlarıyla doğrudan ve ilahi olan yakın ilişkiyi ele alır. Vücut küçümsenirken, ruhun kaderi temel endişe kaynağıdır. Bir sonraki hayatın varlığına olan inancın içinde ödül ve ceza vardır. İnanışa göre günahkarlar El-Matatathi'de cezalandırılacak ve ardından Cennete girecektir. Allah, merhametli ve affedici olduğu için ebedi ceza yoktur.
Tüm tek Tanrılı dinlere o yada bu şekilde hizmet etmiş bir din: SABİİLİK
İngilizcesi Mandaeans olan bu topluluk Araplar tarafından Sabi,Subbi gibi isimlerle anılırken, onlar kendilerine Mandenler, yani "arifler" derler. Bir diğer anlamı ise "bilgili olanlar"dır (Biraz ego sezdim). Mandeanizm'e inananlar kendilerine Manden dışında, Nasura'da derler. Kendilerine Nasura demelerinin sebebi ise kutsal öğretileri korudukları düşüncesidir ve kelimenin anlamı da tam olarak budur.
Ortadoğu'da doğan bu dinde insanlar genellikle ay, güneş ve ışığa taparlar (ve gök cisimlerine). Bazılarına göre taptıkları şeyler doğrudan gök cisimleri, yani somut varlıklar olsa da tapındıkları şey aslında bu gök cisimlerinin ruhlarıdır çünkü Sabiiler daha çok doğa ruhlarına taparlar ve onlara göre yıldızlar doğa ruhlarının dışa vurumunun en net örneklerindendir, yani aslında taptıkları şey "ışıktır".
Konuştukları dil Mandence'dir, zaten Sabii sözcüğü de kendi dinleri olan Mandence'de "suya daldırmak, vaftiz olmak" gibi anlamlara gelmektedir. İslam araştırmacılarına göre Sabiiler X.yüz yıla kadar Irak'ta yaşamışlardır. Halime Me'mun döneminde üzerlerinde bulunan öldürülme tehlikelerinden kurtulmak isteyen Harran'lı putperestler (Harraniler) kendilerini Sabiiler olarak göstererek ölüm tehlikelerinden sıyrılmış fakat bu yüzden de geçmişten bugüne gelen yanlışın ortaya çıkmasına sebep vermişlerdir. Ölüm korkusuyla kendini Sabii'ler olarak tanıtan Harrani'ler can damarı olan Bağdat'da ünlü olarak inançlarını yaymaya başladılar. Fakat, yaydıkları inanç Sabiilik değil, saklamak zorunda kaldıkları kendi inançlarıydı. Bağdat çok merkezi bir yer olduğundan meşhur olan ve Mandeanizm arkasına sığınan Harranilerin yaşadığı sahte Sabiilik ön plana çıkarken, gerçek Sabiiler zamanla unutuldular çünkü inançları gereği ilkelerine bağlıydılar ve bu bağlılıkları onları Harrani'lerin gölgesinde bıraktı.
Bu sırada, gerçek Sabiiler unutulurken, Biruni, El-Bağdadi gibi araştırmacılar imdatlarına yetiştiler. Yaptıkları araştırmalar sonucu Sabiileri Harran ve Vasıt olarak ikiye ayırarak Irak'ın güneyinde kalanları gerçek Sabiiler olarak kabul ettikleri gibi, Harranlıların gerçek Sabiiler olmadıklarını ve bu adı kendilerini korumak için sonradan aldıklarını belirttiler.
En başta Cizvir misyonerleri olmak üzere batılı araştırmacılar Mandenler ile XVI.yüz yıl itibari ile ilişki kurmaya başladılar. Hristiyan misyonerler Mandenlere "Vaftizci Yahya Hristiyanları" diyorlardı ve ilişki kurmalarının devamında Sabiilerin kutsal metinlerini çevirip , din ile ilgili bilgiler aktarmaya başladılar. Gerçekleştirilen ciddi araştırmalar sonucu Manden literatürünün tümü Batı dillerine çevrilmiş oldu.
Bazılarına göre İbrahim (Abraham) tek Tanrılı dine geçmeden önce Mandendi ve gök cisimlerine, yıldızlara tapıyordu ve sonrasında "gerçek" dediği Tanrısını bulmuştu.