HABERLER
Dini Haber
dinler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dinler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ZERDÜŞTLÜK NEDİR?

Zerdüştlük,Zerdüştlük nedir?,din,dinler,din ve mitoloji,Ahura Mazda,Ateşin Tanrıyı temsil ettiğine inanılan din,Zerdüşt kitabı Avesta,Zerdüşt peygamber,Ahura Mazda'dan Zerdüşt'e vahiy,Eski İran dini, A, Zerdüştçülük
Dünyanın en eski tek tanrılı dinlerinden biri olan Zerdüştçülük yaklaşık 3500 yıl önce, eski İran'da Peygamber Zerdüşt tarafından kurulmuştur. M.Ö. 600'den 650 CE'ye kadar İran'ın resmi dini olan Zerdüştlük 1000 yıl boyunca dünyanın en güçlü dinlerinden biriydi.

Bir zamanlar en güçlü dinlerden olan Zerdüştçülük için artık dünyanın en küçük dinlerinden biridir denebilir. 2006'da yapılan araştırmalara göre dünya çapında muhtemelen 190.000'den az inananın olduğu bir din olmuştur.
  • Zerdüştler, Ahura Mazda adında tek bir Tanrı olduğuna ve dünyayı yarattığına inanırlar.
  • Batılıların yanlış anladığı üzere Zerdüştler ateşe tapanlar değillerdir. Zerdüştler öğelerin saf olduğunu ve ateşin Tanrı'nın aydınlığını veya bilgeliğini temsil ettiğini düşünürler.
  • Tanrıları Ahura Mazda'nın gerçeği peygamberleri Zerdüşt aracılığıyla açıkladığına inanırlar.
  • Ateş Tapınağı veya Agiary'de ortak bir biçimde ibadet eden Zerdüştler geleneksel olarak günde sadece birkaç kez dua ederler.
Zerdüşt kitaplarında Kutsal Yazıların adı Avesta'dır. Avesta kabaca iki ana bölüme ayrılabilir:
Avesta, Gathas'ı içeren kutsal kitapların en eski ve çekirdek kısmıdır. Gathalar, Zerdüşt'ün kendisi tarafından bestelendiğine inanılan 17 ilahi içerir.
Genç Avesta - daha sonraki yıllarda yazılmış olan eski Avestan'a yapılan yorumlardır. Ek olarak mitler, hikayeler ve ritüellerin gözlem ayrıntılarını içerir.

Yazan: Anu

ŞAMANİZM

din, şamanizm, şamanizm nedir, gök tanrı inancı, gök tengri, Şamanlık, iyi Tanrı ülgen, kötü Tanrı Erlik, şamanizmde Tanrı, atalar kültü, Şamanizm inancı, Türklerin eski dini, dinler,
Şamanizm ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya, saygı duymaya dayanan eski bir inanç biçimidir. Eski bir şifa geleneği ve yaşam biçimi olan Şamanizm, doğa ile insan bağı üzerine odaklanır ve her yaratılışın esenliğini geliştirir. Şaman hayatının temel yönleri arasında, yolculuk, tören, kutsal dans ve doğada iktidar mekanlarına yapılan ziyaretler sayılabilir. Şamanlar bu dünya ile ruh dünyası arasında aracılık yapan, törensel ritüelleri yerine getiren, halkın iyileştiren ve Şamani yolda rehberlik eden liderlerdir. Bir şamanın hayatı köyüne aittir ve ailesinin, topluluğunun ve yaratılışın refahının sağlanması onun sorumluluğundadır. Bu görüşle Şamanlar hem kişisel hem de gezegen düzeyinde denge ve uyumu sağlamaya yardımcı olduğuna inanırlar.

Şaman ismi sa- "bilmek" fiilinden oluşur; yani Şaman, kelimenin tam anlamıyla "bilen"dir. Şamanizmin Sibirya kavimlerinde yaygın olduğu ve bu kavimlerin inançlarını, merasimlerini ifade eden bir terim olduğu görülür. Mançu-Tunguz halklarının kullandığı Şaman kelimesini duyan Avrupalı gezginlerden sonra bu ismi Sibirya sihirbazlarına verilmiştir bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Tarihsel kayıtlara bakıldığında Şamanlığın orta yaş çocukluktan itibaren her yaştaki kadın, erkek ve trans bireyi kapsadığı görülür; ki bu da Şamanizm'in ırk-cinsiyet gibi ayrımlara karşı olduğunu gösterir. Bununla birlikte Şamanizm, daha geleneksel olarak şifacı, dini lider, danışman ve meclis üyesi gibi rollerin birleştirildiği yerli grupları tanımlamak içinde kullanılmaktadır.

Bu anlamda Şamanlar, diğer Kuzey Kutup halkları, Amerikan Kızılderelileri, Avusturalya Aborjinleri ve geleneksel kültürlerini 20.yy'a kadar koruyan San gibi Afrika grupları arasında özellikle yaygındır. Ayrıca zamanla çok geniş topraklara yayınlan Şamanizm, Türk-Moğol toplumlarında önemli bir tarih ve geçmişe sahiptir (Hala Şamanizm yolunda giden Türk-Moğol toplum ve kabileleri bulunmaktadır)

Tarihi belgeler incelendiğinde, Gök Tanrı(Tengri), yer, güneş, su, atalar ve ateşin eski Orta Asya Şamanizminin temelleri olduğu görülür. Bu bağlamda Asya Halklarının inandığı Şamanizmin merkezinde insan-doğa bütünlüğüne ek olarak uyumu da önemli yer alır.

Evrendeki her şeye uyum sağlama yolunda olan Şamanizm, bu yolla evren, dünya, hayvan, insan ve bitkileri bir bütün olarak düşünüp inanırken, inanıp uyguladıkları "uyum"un tüm varlıkları yarattığı için kutsal sayılan dünya ve gök arasında da olduğuna ve dünya ile göğün yaratma işini birlikte, uyum içerisinde yaptığına inanılır. Asya'nın özellikle göçebe halklarındaki yer ve suya olan saygının özünü de bu inanış oluşturuyordu.

Şamanizm inancında insan neslinin hayatının sonsuz bir devam ve döngüsü yer alır. Atalar kültünün hakim olduğu bu inanç sistemine sahip biri kendini, daha önce yaşayan atalarına ait bir hayatın devamı olarak görür ve saygı duyar. Bu hayat devamı ve döngü inancı gereği insan kendisini de sonraki nesillerde görür ve bu Şamanlara göre var oluşun ana anlamıdır. Her birey bir önceki atasının hayatını devam ettirdiğinden ve kendilerinin de hayatlarına yeni nesiller devam edeceği için çocuk ve torunlarına eğitim vermek, toplum yararına olacak iyi biri olarak yetiştirmek, hayata karşı hazırlamak büyük önem taşır.

İnançlarına göre gökyüzüne hakim olan iyilik Tanrıları ve yer altına hakim olan kötülük Tanrıları hüküm sürer. Tanrılara ek olarak ağaçta, taşta, suda, ateşte, ayda ve güneşte uyuyan ruhlar olduğuna inanan Şamanlar, Tanrı ve ruhlarla insan arasında aracılık görevi görürler. Türklerin eski inancı olan Şamanizm inancında iyi ruh Ülgen, kötü ruh ise Erlik diye adlandırışmış olup Ülgen'in iyi ruhların başında durup onları yöneten, emir veren Tanrı olduğuna inanılmıştır. Tanrı, ve en büyük ruh olarak ise, gökyüzünün en üstünde bulunan insan biçimindeki bir varlık olarak tasavvur edilmiş olup gökte yaşayan bu ulu ruhun insanları, ova, ateş, yer, gök, yıldız ve güneşi yaratarak kainatın düzenini sağlamakta olduğuna inanılır. Bu inanışın eseri olarak yaşanan tabiat olaylarının Tanrının veya bazı ruhların eseri olduğu görüşü vardı.

Yazan: Anu

DİN VE SINAV

Yazan: A.Kara
Bilindiği gibi dinlerde bi "SINAV" inancı var ve bu inanç üzerinde düşünen hiçbir inanan görmedim şu yaşıma kadar. Din mensubu insanların belkide %95i inandıkları kitabı anlayacakları dilde okumadıkları gibi, inançlarının içindeki kavramları da hiç sorgulamıyolar çünkü sorgulamaktan korkuyolar ya da merak etmiyolar. Bu da garip geliyo bana.

Mesela "ALLAH BİZİ SINAVA TUTUYOR" inancı. Kimse kusura bakmasın ama körü körüne inanılan, hiç sorgulanmayan bir şey bu. Bazıları da sorgulamaya çalışırken aşırı vicdansız şeyler vızıldıyor orası ayrı.

SINAV mantığı bana göre neden tam bir saçmalıktır hemen izah edeyim:

Allah her şeyi bilir deniyor değil mi? Yani inananların inancı bu yönde. Peki Allah her şeyi biliyor ise benim isyan edip etmeyeceğimi de biliyo di mi? Mesela bana bi bela yolladığında, ya da öküzün birisini kız çocuğuma tecavüz ettirdiğinde benim isyan edip etmeyeceğimi biliyor olmalı Allah değil mi? O halde her şeyi biliyor ise nasıl oluyor da benim isyan edip etmeyeceğimi ÖĞRENMEK için beni sınıyor ? KAPİŞ ?!
Her şeyi biliyosa yolladığı musibet karşısında benim isyan edip etmeyeceğimi de biliyodur o halde beni sınava tabi tutması ve "du bakam napacak" demesi de ebemin şeysi kadar büyük bi mantık hatasıdır.

Sınava tutuyor diyelim. Yetim, hiç kimsesi olmayan 5 yaşındaki bi kız çocuğuna tecavüz ediyo zikko kafalı bi dallama. Şimdi sana soruyorum, elini g-tüne değil de vicdanına koyarak cevap ver tek ricam bu. 5 yaşındaki çocuğun ne gibi bi sınavı olabilir ???

Şimdi bana dersin ki kalkıp, çocuğun değil tecavüz eden adamın sınavı o. Öyle ise çocuğun günahı ne? Çocuk diğer dallamanın sınava tabi tutulması için Allah'ın yarattığı bi piyon mu yani sadece?
- Heee du bakam bizim camış bu ufakluğa hallenecek mi hallenmeyecek miii... Aha hallendi valla. 100 Günah puanı yazın buna.
- Eee, Tanrım! Peki ya çocuk ?
- Ehhhmm şey, bişey olmaz ya büyüyünce unutur...

Ama din tuhaf bir şey işte, insanların gözü, kalbi öyle bi mühürleniyo ki (inanmayanlar için kendileri derler fakat asil kalbi ve vicdanı mühürlü olanların çoğu kendileri, bunu göremiyolar) mesela birine çıkıp diyorum ki.
- Bak diyelim ki 3 yaşında bebeğin var, adamın teki de geldi buna tecavüz etti, senin ufacık bebeğine. Hatta (örneği çoktur) tecavüz ederek ÖLDÜRDÜ! Fakat bu senin veya adamın sınavı diyelim, e senin ölen bebeğinin suçu ne? Ne yaparsın böyle bi durumda ?
- Napayım sınavımmış derim isyan etmem

Bu cevabı duyduktan sonra bi tuhaf oldum ben, yani kanım çekildi vücudumdan...

Zaten her şeyin zemini de hazır, bu gibi durumlarda "zaten o melek oldu" falan geyiği yaparlar. Ulan hep bi kulp bulma peşinde olmayın ya nolursunuz. Ne demek öldü melek oldu? Kim diyor bebekken ölünce melek olunduğunu? Bu şekilde hiçbir AYET YOKKK ! He sen falan rivayet, falan hadis diye kıl tüy ararsın kendini buna inandırmak için orası ayrı. Çünkü biliyorum aslında insanların da vicdanı böyle olaylara el vermiyo, ama sırf inandıkları için tutunacak bi kulp uydurmaya çalışıyolar üzülmemek için.

Yine ilk yazdığım maddeye bağlı olarak,
Her şeyi bilen uluuuuuuuuğğğğ Tanrı her şeyi biliyor ise, benim cennetlik ya da cehennemlik olduğumu yaratırken de biliyordur di mi? O halde benim sonumu bildiği halde beni nasıl oluyoda sınava tutuyo?

Gelelim bu alandaki klişe cevaba:
- Eyi emmeeee, senin günah sevap kapun hep açuk, senü zorlameyo, istedüğünü yapabülürsün.
Eeee, ne fark etti? Neticede benim günah işleyip işlemeyeceğimi de, ömrümün sonuna kadar yapacağım her şeyi kılına tüyüne kadar da biliyor :) O zaman sınav nerede, bu ne saçma şeydir.

Sayabileceğim zibilyonlarca mantık hatasından sadece bir tanesiydi bu. Neyse, kendim yazıp kendim okudum zaten eminim, körü körüne tutunanların buradan bir pay çıkaracağını hiç sanmıyorum, hadi adios amigos...

ALLAH-TANRI'NIN YARATACAĞI HER ŞEYİ ÖNCEDEN GÖRME ÖZELLİĞİ

din, dinler, din ve mitoloji, Allahın yaratacağı her şeyi önceden bilmesi, Allah olacakları biliyorsa, Allah her şeyi biliyorsa, islamiyet, Allah tecavüzcüyü bile bile, Allah inancı, sizden gelenler,
Evreni yaratacağını, daha evreni yaratmadan çok önceleri bile görebilen Allah'ın, artık bu evreni yaratmama şansı var mıdır?

Evet Allah-Tanrı'ın olacak her şeyi önceden görebilme özelliği, aslında onu aciz ve eli kolu bağlı, önceden gördüğü her olayı zamanı geldiğinde yaratmak ve gerçekleştirmek zorunda olan programlanmış bir robottan farksız duruma sokmaktadır. Evreni yaratacağını çok önceden görüp biliyor. Artık ben vazgeçtim evreni yaratmaktan diye karar değiştirme hakkı bile yoktur. Zamanı geldiğinde mecburdur, eli mahkum evreni yaratacak.

Adolf Hitleri yaratacağını, yarattığı bu şahsın 50 milyon insanın ölümüne sebep olacağını sonsuz zaman önceden görüyor. Zamanı geldiğinde mecburen yaratıyor. Vazgeçme şansı yok. Öyle görüyor çünkü. Yaratıyor ve yarattığı adam 50 milyon insanı öldürüyor.

5 yaşındayken bir sapık tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen kız çocuğunu milyon yıl önceden görüyor. Ancak eli mahkum. Zamanı geldiğinde önce o kız çocuğuna tecavüz edecek sapığın dünyaya gelmesine izin veriyor. Daha sonra tecavüze uğrayacak kız bir bebek olarak dünyaya geliyor. Yine zamanı geldiğinde o sapık bu kız çocuğuna 5 yaşında tecavüz edip öldürüyor.

Bu olayların hepsini önceden görüp, gördüğü için mecburen yapmak zorunda olan, bu olanlara izin veren, kararını değiştiremeyen bir Allah modeli var karşınızda arkadaşlar. Allah karar değiştirir mi o zaman kendi ile çelişir derseniz o zaman neden dua ediyorsunuz ? Dua etmenize gerek var mı ? Dua ederek gerçekleşmesini istediğiniz olayın gerçekleşeceğini Allah önceden görmüşse sen zaten dua etsen de etmesen de gerçekleşecek. Yok gerçekleşmeyeceğini görmüşse dua etmen boşuna. Zaten gerçekleşmeyecek.

Kabul etseniz de etmeseniz de Böyle bir Allah profilinin; zamanı gelince her saat başı gonga vuracak bir saatten, önceden programlanmış ve zamanı gelince çamaşırları yıkayacak olan bir çamaşır makinesinden farkı yoktur. Kendi iradesi, karar verme, kararını değiştirme özelliği yoktur.

Yaratacağı her şeyi önceden görme özelliği Allah'ı eli kolu bağlı, aciz bir tanrı durumuna düşürmektedir. Bu tanrıya inanıyorsunuz. Maalesef gerçek bu.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y.Yılmaz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

HANGİSİ PUTPERESTLİK?

Yazan: A.Kara
din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar Bir DİNDAR kadının Atatürk büstünün altına "put" benzeri kelimeler yazıp zeka özürlülüğünü ve GÖZÜNDEKİ ÇAPAĞI görmeyişi bu yazıyı yazmamdaki tetikleyici unsur oldu.

Aşağıda yazdıklarımdan sonra, eğer tabularınıza yapışmayı bırakır da TARAFSIZCA düşünebilirseniz (ki %80 sanmıyorum) kimin PUTPEREST olduğuna dair karar verebileceksinizdir diye düşünüyorum, inat etmeyin, akıl edin.

İki ana başlıktan oluşacak bu yazıma ilk madde ile başlıyorum:
1) ATATÜRK PUT MU? Ona saygı duyan bizler putperest miyiz?
Evet bu aşağıda gördüğünüz bir Atatürk büstü örneği mesela.

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

Fakat bu büstü Osmanlıya feşkeş çeken damatlardan, ülkeyi ingilize satmaya kalkan hacılardan, vatana saldıranları ülke gençlerini, hatta tüm halkı akıllıca yönetip geri püskürttüğü için, onu unutmamak ve unutturmamak için dikiyoruz. İlkeleri yaşasın, ülke yine tavernaya, cariye odalarına, tekkelere, kardeş katli olaylarına, hurafelere kalmasın, geçmişte yaşadıklarımız unutulmasın diye.

FAKAT;
*Hiçbirimiz Atatürk büstlerinin etrafında toplanıp onu TAVAF etmiyoruz,

*Allah sevap yazacak diye büstün önünde ibadet edip orasını burasını koklamıyoruz,

*Poşedi 3-5 dolara TAŞ satın alıp sağa sola fırlatarak sevap puanı aldığımıza inanmıyoruz,

*Sakal-ı şerif, Hırka-ı şerif, Tüfek-i şerif, Miğfer-i şerif, Ebesi şerif diye eşyalarını yüceltip onları öpüp, koklamıyor, yüzümüzü, oramızı buramızı sürüp sevap puanı veya hac vazifesi yapmıyoruz,

*Ona ibadet edebilmek için taştan, kubbeli ve gösterişli binlerce yapıt inşa etmiyoruz,

Sadece ilkeleri yaşasın ve unutulmasın diye saygı gösteriyoruz o kadar.

Sıra geldi ikinci ana maddeye;
2) KABE PUT MU? Sizler putperest misiniz?
Öncelikle aşağıda Kabe'den, cami vb. ortamlarından görüntüler paylaştım onlara beyninizi açarak bir bakın.
din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

*Kabe denen kutu şeklindeki taştan yapıtın etrafında dönüp tavaf ediyor, bir nevi putperest tapınma ayini yapıyosunuz,

*Duvarlarına elinizi, yüzünüzü sürüp seviniyo, ağlıyosunuz,

*Hacerül esved denen taşı okşayıp öpüyo, dokunmak için birbirinizi eziyosunuz,

*Sakal-ı şerif vb. şeyleri öpebilmek, yakından bakıp dokunabilmek için kuyruklara giriyosunuz,

*Putperestlik ile suçladıklarınızın aksine, maddesel olan bu tür şeylere (kabe, sakal, hırka, terlik, ayak izi vb) bir nevi tapınıyorsunuz,

*Şeytan taşlama adı altında taştan oluşan dev bir deliğin etrafında toplanarak yine o deliğe para ile satın aldığınız TAŞ ları fırlatıyorsunuz,

*Etrafında dönüp tavaf ettiğiniz kabeden dolayı ondan ya da inandığınız Allah'tan medet umuyorsunuz (sevap, şifa, kısmet vb.),

*Vb. vb. saymakla bitiremeyeceğimiz bir ton putperestlik kokan eylem...

Şimdi SAMİMİ olarak sorun kendinize:
______KİM PUTPEREST ?______

Yazımı bitirirken şunu da söylemeden edemeyeceğim:
İslamiyetin putperestliği yıktığı yalanına ortak olup kendinizi de, büyüttüğünüz çocukları da kandırmayın (anne babalarımızın zamanında kandırıldığı ve bizi kandırdığı gibi). İslamiyetteki her şey Arapların geçmişteki putperest ayinleri ile aynıdır, tek farkı "ÇOK TANRIDAN" "TEK TANRI" ya geçiştir. Bunun dışında ne yapılıyor ise, bire bir putperestliğin kopyası. Bu yüzden totolarımızın İngiliz'e, Yunan'a satılmasının önüne geçmiş bir lideri hatırlamak adına yapılan büstlere kafa yoracağınıza, daha BÜYÜK konulara kafa yormanızı tavsiye ve temenni ederim (ki yine diyorum "hiç zannetmesem de")

ÖLÜME BİLE ŞAK ŞAK

Yazan: A.Kara
din,dinler, din ve mitoloji, islamiyet, ölüme bile şak şak,ölülere sevinen Müslüman dindar, din ve vicdan, depremlerde ölenlere kafir, ölü üzerinden dini tatmin,Mehmetçik ve Işid,yobaz kafası, yobaz,
Cahillik başa bela. İşin boktan yanı ise, cahillerin genel özelliği olan "bilmişlik" sendromu yüzünden hiçbir boku irdeleyecek, düşünecek kabiliyetlerinin olmaması ve bundan dolayı kıç beni gibi büyüyen kibirlerinin dört bir yanlarını sararak kalplerini, vicdanlarını mühürlemesi...

Bakıyorsun, yeni yıla girerken Ortaköy'de Reina'da patlama oluyor, 40 küsür insan ölmüş, onlarca yaralı var. Bu ölü ve yaralıların da çoğu TURİST. Bi bakıyosun ki (şaşırmadık) ölenlere sevinenler, totolarına okunmuş hurma sokup internette sevinç çığlıkları atanlar üreyi veriyor aniden.

BİZİM DİNİMİZ HOŞGÖRÜ DİNİ,
SENİN DİNİN SANA BENİM DİNİM BANA,
Gibi sözleri yıllarca ağzımıza ağzımıza sokup bunlarla övünürken, yaptıklarınız ile söylediklerinizin birbiri ile zerre tutmadığının farkında mısınız ? Yoksa zorla, inatla tutunmak istediğiniz egonuz, dininizin vermiş olduğu fanatiklik ve "ulan bu kafirlere ne kadar zarar verirsem o kadar sevap kazanırım" tarzı Işid kafası mı buna yol açıyor ?
Nasıl oluyor da bu kadar İNSAN olmaktan uzak kalabiliyorsunuz ?

* Büyük deprem olup binlerce insan ölüp, cesetleri bile soyulduğunda bunun için sokağa dökülüp ses getirecek şeyler yapan bir dindar görmedim !
"Azarlarsa böyle olur, yok efendim evlerde grup yapıp birbirlerini dürtüyorlardı, yok efendim Allah kerhaneleri vurdu" falan dediniz yüzünüz kızarmadan. Ulan geri zekalılık nasıl bir şeydir ya, ölen insanların alayı zaten senin "halkın yüzde 99u Müslüman" dediğin insanlar değil miydi ? Bu ölenlerin çoğu fakir, işten eve evden işe git gel yapıp ekmek derdinde olan, parasızlıktan evinin kolonunda çatlağı bile onaramayan insanlar değiller miydi ?
Her ölenin arkasından bir kulp bulup göbek atmak dinin farzlarından mı ?
Yoksa "kim daha Müslüman" diye gösteriş yapıp sidik yarışına girmek mi amaç ?

* Gaziantep'te çadırda tecavüze uğrayan çocuk için dışarı çıkıp ses çıkaran bir sakallı görmedim !
* Ensar vakfında tecavüze uğrayan çocuklar için dışarı çıkıp slogan atan bir çarçaflı görmedim !
* Yurtlarda tecavüze uğrayan, şiddet gören çocuklar için sokağa çıkıp bağıran bir mümin görmedim !
Bu ve bunun gibi bir çok olay için, taraflıca, anlamsızca TECAVÜZCÜYÜ savundunuz yada görmezden geldiniz hep. Salak salak kulplar uydurdunuz böyle yüzlerce olaya. Tecavüz edilenin suçu dediniz, onunda rızası varmış dediniz, iftira dediniz, o öyle değildir de şöyledir diye kıvırdınız... Neden ? Tecavüzü görmezden gelmek kanınız da mı var ? Ufak yaşlarda hayatı kararan çocuklar gözünüze batmıyorken, yeni yılda alınan bir süs çam ağacı mı TOTONUZA BATIYOR !?

* Özgecan ve onun gibi onlarca kadın tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde sokakta pankart açıp yürüyen dindarlar görmedim !
Şov amaçlı yazıp çizmeler, "bakın ben daha dindarım ulan", ben daha çok Allah yazdım cümlemde, bak kıza laf ettik giyimiyle ilgili kesin diğer mümin kardeşlerimden like alacağım tarzı yazılar... Peki ya insanlık ? O nerede ? Rafa mı kaldırdınız ? YOKSA SİZİN İNSANLIĞINIZ SADECE SİZİNLE AYNI OLANLARA MI ?

Sizin insanlığınız öyle kaşarlaşmış ki, tecavüzün, şiddetin, kanın, giyime, cinsiyete, dine bakmadığını anlayacak kapasiteniz bile kalmamış. Tecavüze uğrayan nice kapalılar var, giyim değil burada mevzu. Onların tecavüzcülerini de şakşaklayacak mısınız ? Ha doğru ya, siz tecavüze uğrayanı tecavüzcüsü ile evlendiriyordunuz, ne kadar mükemmel bir fikir, süs balığının yanına köpek balığı koymak gibi...

* Mehmetçik ışid tarafından yakılarak infaz edildiğinde Eminönü sahilinde dolaşan bir islam ordusu göremedim !
Fakat ne hikmetse Arap topraklarında birisi osursa, "TÜM OSURANLAR BİZİMDİR" diye yürüyen yüzlerce kalabalık gördük hep. Arapların bokunda altın bulundu da bizim haberimiz mi yok. Yoksa sadece Arapların yaşadıkları sorunlar mı sizin SÖZDE VİCDANINIZI etkiliyor ?
Kusura bakmayın ama, eğer sizin vicdanınız DİN, DİL, IRK, CİNSİYET seçiyor ise, o vicdan değil başka bir şeydir...

* Son olaya gelelim, Ortaköy'de Reina'ya yapılan saldırıya...
Ölenlerin (nasıl oluyor ise aklım almıyor) verdiği sevinçle götüne kına yakanlar var... Yahu sonra: din insanı vicdanlı yapar, yok efendim merhametli yapar bilmem ne diye sabah akşam kafa ütülüyorsunuz, bir gidin kendinizle çelişmeyin !!!

Biz dinlere inanmadığımız halde ölen bir MÜSLÜMAN (veya diğer dinlerden biri) için üzülebiliyoruz ULAN ! Cidden çözemedim. "Sadece Müslüman ve kapalıya merhamet" diye gizli, asla göremediğimiz bir madde mi var acaba İslamın şartları arasında ?

İnsanlığı canı gönülden ilgilendirecek, temel şeylere inanılmaz derecede KAYITSIZ kalıp ŞAKŞAKcılık yapabiliyorken, yılbaşı gibi size zararı dokunmayan, mahalle tabiri ile "size girip çıkanın olmadığı" bir şeye karşı yersiz DUYARLILIĞINIZ gösterişten başka bir şey değil.

Noel'in 25 Aralıkta kutlandığını, yani bizlerin ve tüm dünyanın 31 Aralık gecesi kutladığı şeyin Noel değil sadece yeni yılın gelişi ve coşkusu olduğunu anlayamayacak, En eski toplumların hatta Türklerin bile yeni yıl için ağaç süsleyip kutlamalar yaptığını bilemeyecek kadar cahilsiniz. Hayatı çekilmez kılıp, vatanını seven bizleri zorla ülkesinden de insanından da soğuttuğunuz için sizleri gözlerinden öpmez, canı gönülden tebrik ederim.

TANRI VE EVREN TARTIŞMASINA DAİR DEİSTİK KANITLAR

sizden gelenler, din, deizm, deizm tanrı,ateizm tanrı,tanrıyı kim yarattı,tanrı argümanları,ölüm ve ölümsüzlük,dinler, din ve mitoloji, evren ve tanrı,dinlerdeki tanrı
Ateistler; "Madem evrenimizi tanrı yarattı.. Peki Tanrı'yı kim yarattı? diye soruyor..
Bu soru yanlıştır, çünkü burada sorulan sorudaki düşüncede yaratıcı uzay ve zamana tabidir.
Teistlerin inandığı din Tanrı'larını, gökyüzündeki antropomorfik (insansı) adam kavramını aşarsak uzay ve zamanın, zamansız olanın yarattığını çıkarabiliriz.

Uzay zaman sürekliliğinin var olduğunu unutmayın; bu sonsuza kadar sürecek bir gerçeklik değildir. Evrenin 13,8 milyar yaşında ve yaratılmış olduğunu unutmayalım..
Bu, yaratıcının alanımıza ve zamanımıza tabi olmadığını ve aslında bunun kaynağı olduğunu ima eder; Tıpkı hologramın projektörü gibi..


Ölüm; zamansız ve uzaysız bir evren/evrenlerde yoktur.
Ölümsüzlük; zaman bitmeden kalıcı bir varoluş anlamına gelmez, tamamen zamanın dışında kalır.. Bunun anlamı insanoğlu ölümsüzlüğü keşfetse bile yine ölümlüdür.. Çünkü halen öldürülüp, yok edilebilir..
Evren, içinde tüm yaşam formlarını barındırdığı için yaşamında çok ötesindedir.. Bu sebeple evren yaşayan bir organizma gibidir..
Tanrı, yalnızca doğal evrenin düzeni ve karmaşıklığı aracılığıyla kendini açığa çıkarır.
Tanrı ve insanlar arasındaki tüm ilişkiler spekülatiftir.
Ahlaki ve etik ilkeler, insan aklı ve mantığından gelmektedir.
Tüm dini hipotezler, bazı insanlara bazı zamanlar için değer verir. Spekülatiftir, gerçekliği yansıtmaz..
Ahlak ve Bilgi, keşfedilen bir şeydir, insan tarafından veya insan için yaratılmış değildir. Bunlar yaratılışın bir parçasıdır.


Yaratılış, insan konuşmasından veya insan dilinden bağımsız olarak evrensel bir dili konuşuyor ve çoğaldıkça çeşitli olabiliyor.
İnsan, kendisini yeryüzünün bir ucundan bir uca yaymaktadır. Yayınlanıp yayınlanmayacağı insanın iradesine bağlı değildir.
İnsanların çoğunluğu yaratıcının neden kötülüklere izin verdiğini sorguluyor.. Biz insanlar sadece birbirimize yaptığımız kötülüğü sorguluyoruz.. Gezegende her gün milyonlarca masum hayvan vahşice insan tarafından kesilerek yok ediliyor..
Din tanrısına inanlar gezegendeki hayvanları katletme yetkisini kendisinde görüyor.. Gezegeni canı istediği gibi yağmalamasında kendinde hak görüyor ve inandıkları din tanrısının buna izin verdiğini sanıyor..
Kötü olan insanın kendisidir ve maalesef bunu göremiyor...


SİZDEN GELENLER | Yazan: B.Salcı

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

TANRI VE TANRIÇALARLA TANIŞMAYA NE DERSİNİZ?

dinler, din ve mitoloji, mitoloji, sümer tanrıları, sümer mitolojisi, tanrı ve tanrıçalar, eski tanrılar, sümer kökenli tanrılar, dinlerin kökeni, tanrı inancı, gılgamış, Enlil,
Tarihin kökenine inmeye, Tanrıça ve Tanrılar ile Tanışmaya ne dersiniz ? Başlayalım o halde. Buyurun Hep birlikte Tanrılar sofrasına. Kendinize bir Tanrı ve Tanrıça seçebilirsiniz. Nitekim Tarih Sümerlerde başlar.
Sümerleri anlamadan günümüz dinlerini ve inançlarını anlamak mümkün değil.

MEZOPOTAMYA SÜMERLER (KARDUKLAR) TANRI VE TANRIÇALARI

Mezopotamya mitolojisi, Sümerlerin dini evrendeki güç, nesne ve varlıkları temsil eden Antropomorfik tanrı ve tanrıçalar
içerirdi. Sümerlerin inanışına göre insanlar başta tanrılar tarafından hizmetçi, köle olarak yaratılmış fakat daha sonra özgürleştirilmiştirler.

Mezopotamya dini yaklaşık olarak İ.Ö. 400lerde yok olmasına rağmen modern dünyada birçok Yahudilik, Hıristiyanlık İslam ve Mandaizm de de tekrarlanan birçok Tevrat hikayelerinin ana kaynağının Mezopotamya mitolojisi olması dolayısıyla güncel etkilere sahiptir. Özellikle yaratılış mitolojisi, Aden bahçesi, tufan, Babil kulesi, Nemrut ve Lilith figürleri bu konuda en net örnekleri oluşturur. (bkz. Gılgamış destanı)

Sümer kökenli tanrı ve tanrıçalar daha sonra gelen Mezopotamya dinlerince benimsenmiştir. Kuşkusuz bu sadece dini ve mitolojik anlamda gerçekleşmemiştir; Sümer kültür ve yaşayış tarzı da aynı din ve mitoloji gibi daha sonra iktidara gelen Akad, Asur ve Babillilerce benimsenmiştir. Ayrıca farklı kültürlerin din ve mitolojilerinde de bazı benzerliklere rastlanır:Yunan mitolojisi ve Anadolu mitolojisi gibi. Mezopotamya mitolojisi Sümer temelli olmakla beraber Mezopotamya'nın aldığı sürekli ve yoğun göç ile birçok farklı kavmin inanç ve kültüründen etkilenmiştir.

İ.Ö. IV. binyılda Aşağı Mezapotamya'da yaşayan halkların inançları. Sümer dünyası XIX. yüzyılda keşfedilinceye inanç alanının temel bilgilerinde bir hayli değişiklikler olmuştur. Sümerler Dicle'yle Fırat deltasına yerleşik çok becerikli ve bilgili ulus olmakla birlikte bölgelerinin kuzeyinde yaşayan Akad'larıda etkileyerek, olağan üstü bir uygarlık geliştirmiştir.

Sümer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi, onlann da çocuklan ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.

Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aym zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir.

Tanrıları insan şeklinde algılamalan, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başanları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanlarm yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur

Sumer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onlan yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.

Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunlan yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Onlann kurduklan çokTanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturnuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır.

Patesi ya da Ensi adını verdikleri rahip-krallarla yönetiliyorlardı. Bugün için onlardan daha öncesi bulunmadığına ve bilinmediğine göre, keşfedildikleri tarihe kadar başka uluslara maledilen birçok uygarsal ve inançsal buluşların onların ürünü olduğu kabul edilmektedir. Onlardan kalan Gılgamış Destanı'yla Enuma Eliş(Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanesi, başka uluslara maledilen birçok inançların Sümer kaynaklı olduklarını kesin olarak meydana çıkarmıştır. Örneğin artık bilinmektedir ki Yahudilerin sanılan Tufan tasarımı onlarındır, Suriyelilerin Adonis'e dönüştürdükleri Babillilerin Tammuz'u onalrın Dumu-zid'idir, Samilerin Anu ve daha sonra Yunanlıların Uranus'a dönüştürdükleri tanrıların babası onların An'ıdır, Akdeniz'in ünlü Kybelesi onların Ki (Toprak ana)'sidir, Samilerin ilkin İştar ve Asarte'ye dönüştürdükleri onların İnanna'sıdır. Samilerin Sin'i onların Nanna (Ay-tanrı) ve Şamaş'ı onların Utu(Güneş-tanrı)'sudur Samilerin Ea'sı onların Enkisi'dir. Yunanlıların Hades'i onların Kur(Ölüler ülkesi)'u ve Elysion'u onların Dilmun(Cennet)'udur, Yunanlıların Persephone'si onların Ereşkigal'idir, Yunanlıların ünlü yedi bilge'si Mezapotamya'nın en eski yedi kentine uygarlığı getiren Sümer bilgeleridir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Sümer uzmanlarından N.K. Sandars şöyle demektedir: "Gılgamış, elbette bir İskender, bir Odysseus, bir Herakles, bir Samson, bir Dermot ya da Gawain değildir. Ama Gılgamış'ın öyküsü anlatılmamış olsaydı bu kahramanların hiçbiri şimdiki ölçüde hatırlanmazdı." Çünkü çeşitli tasarımların ortaya koyduğu bu kahramanlar Sümer'li Gılgamış'tan pek çok şey almışlardır. Sandars'ın da belirttiği gibi örneğin "ortaçağın İskender'inde Gılgamış'ın birçok özelliğini bulabiliriz". Dermot'la dövüşen vahşi adam, Gılgamış'la dövüşen Enkidu'nun tıpkısı denilebilir. Birçok tanrıları Anadolu'ya maleden Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) bile "Büyük ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in menşeini bulmak için Sümer'lere gitmeli"(Anadolu Tanrıları, İstanbul 1962, s. 89) der ve onu Sümer'lerin Dumu-zid'ine bağlar.

Samiler, Mezapotamya'yı istila edince Sümer tanrılarını benimsemişler, ne var ki onların adlarını ve özelliklerin çoğunu değiştirmişlerdir. Kaldı ki Mezapotamya'nın çeşitli kentlerinde de ortak tanrılar aynı adla anılmazlardı. Ayrıca, her kentin koruyucu özel bir tanrısı da vardı. Kimi kaynaklarda bu adlar birbirlerine karıştırılmış ve Sümer tanrıları çoğunlukla Sami dilindeki adlarıyla tanıtılmıştır.

Sümer tanrılarının adlarını yeniden düzenleyen Prof. Kramer'e göre önce su vardı. Tanrı An (Gök. An-sar: Tüm gök)'la tanrı Ki(Toprak. Ki-sar: Tüm dünya) bu sudan doğdular. Onların birleşmesinden Enlil(Hava) meydana geldi, gökle toprağın arasını doldurdu. Enlil, karanlık göğü aydınlatmak için Nanya (Ay)'yı yarattı. Nanna da Utu (Güneş)'yla İnanna (Aşk ve savaş)'yı yarattı. Samilerde bu tanrılar Sin (Nanna), Şamaş(Utu) ve İştar(İnanna) adlarıyla anılırlar. Enlil ilkin An (Samilerde Anu)'ın buyrukalrını yerine getiriyordu, sonra dünyayı Ki'nin elinden alarak yönetmeye başladı, daha sonrada An'ın yerine geçti ve bütün evrenin egemeni oldu, aynı zamanda Nippur kentinin koruyucusuydu.

An'la Ki'den doğan bir başka tanrıda tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı Enki (Samilerde Ea. Prof. Kramer "An'ın çocuğu olduğu söylenebilir" demekle yetiniyor, Enuma Eliş'de ileri sürülen bu doğumu kesin bulmuyor)'dir, sanatı koruyor ve derinde yaşıyordu.

Enlil toprağın egemenliğini eline geçirdiği sırada İnanna'nın ablası gök-tanrılaçalardan Ereşkigal'i Kur(Yeraltı ülkesi)'a kaçırmıştı. Bu yeraltı ülkesinde Annunaki (yargıçık yapan ve An'ı soyundan gelen yeraltı tanrıları)'ler vardı, ülkenin kapısını Neti(Samilerde Nedu) bekliyordu.

Gılgamış Destanı'nda bunlardan başka şu tanrıların adları anılmaktadır: Adad (Fırtına yağmur tanrısı), Antum (An'ın karısı), Absu (Tanrıları meydana getiren su), Aruru (Yaratıcı tanrıça. Endiku'yu kilden yarattı), Aya (Utu'nun şafağı ve gelini), Belit-Şeri (Yeraltı yargıçlarının zabıt katibi), Dilmun (Cennet. Sadece tanrılar gidebiliyor, bir de tufan'dan kurtulup ölümsüzleştirilen Utnapiştim ya da başka bir anlatımdaki adıyla Ziusudra orada yaşıyor), Dumuzi (Ya da Dumu-zid. Samilerde Tammuz ya da Temmuz. Verimlilik tanrısı. Çoban demek. İnanna'nın da kocası), Endukugga ve Nindukugga (Yeraltı tanrı ve tanrıçası. Enlil'in ana-babası), Enkidu (Aruru'nun yarattığı yabanıl yaratık. Daha sonra hayvanların koruyucu tanrısı oluyor), Enugi (Sulama tanrısı), Haniş (Kötü havayı haber veren göksel varlık), Humbaba ya da Huvava (Sedir ormanı bekçisi canava, Anadolu'lu bir tanrı olduğu sanılıyor), İgigi (Gök tanrılarının ortak adı), İnsan-akrep (Tanrıların karşıtı. Su tarafından tanrılarla savaşmak için birçokları yaratılmış. Güneşin battığı yerde nöbetçi), İrkalla ( Ereşkigalin bir başka adı), İşullana (An'ın bahçivanı. Aşkına karşılık vermediğinden ötürü İnanna tarafından köstebeğe dönüştürüldü), Lugabanda (Çoban-tanrı. Aynı zamanda kral. Gılgamış'ın babası ya da koruyucusu), Mammetum (Alınyazısı-tanrısı), Namtar (Uğursuzluk şeytanı, hastalık getirici. Yeraltı ülkesinin başpapazı), Nergal (Yeraltı tanrı.Ereşkigal'in kocası), Ningal (Ay tanrısının karısı, güneşin annesi), Ningirsu (Ninurta'nın eski adı. Verimlilik tanrısı), Nirnurta (Ningirsu'nun yeni adı. Savaş ve bereket tanrısı), Gizzida ya da Ningizzida (Bereket tanrısı. Hayat ağacının efendisi olarak niteleniyor. Büyü de yapıyor. Daha sonra Dumu-zid'le birlikte göğün kapısını bekliyor), Ninhursag (Ana tanrıça. Ki'nin başka adı. Enki'nin karısı),Ninki (Ninhursag ya da Ki'nin bir başka adı olduğu sanılıyor. Destanda Enlil'in annesi), Ninsun( Bilgelik tanrıçası. Lugulbanda'nın karısı ve Gılgamış'ın annesi), Nisaba (Tahıl-tanrıça), Puzur-Amurri (Utnapiştim'in dümencisi), Samukan (Sığırların tanrısı), Siduri ya da Sabit (Şarap yapımcı kadın. İnanna'nın bir başka adı olabileceği öne sürülüyor), Silili (Göksel kırsak, göksel aygırın da annesi), Şullat (kötü hava habercisi. Haniş'in bir başka biçimi) Şulpay (Şölen yöneticisi tanrısı) Ubara-Tutu (Utnapiştim'in babası, mitolojik kral), Utnapiştim (Sümerlilerin Ziusudra'sına Samilerin verdiği ad. Ünlü tufan kahramanı), Urşanabi (Utnapiştimin'in kayıkçısı. Dilmun'a gitmek için ölümcül suları hergün geçiyor), Yedi bilge (Yedi kente uygarlık getiren getiren Sümer bilgeleri)

TANRI VE TANRIÇALAR

Ab-zu: Yeraltı tanrısı. Apsu(ya da Absu)'da denir. İlk insanlar, yaşamın sarmal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları, ilkbaharda bütün doğaya canlılık verirler, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yağmurlarla yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışın da toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl böylece tekrarlanır. Su mevsimi gelince, her yl doğayı yeniden canlandırır. Bu yüzden Ab-zu, canlandırıcı bir tanrıdır.

Akrep İnsanlar: Akrep insanlar ülkesi. Tufan varsayımının ilk biçimi Sümerler'in Gılgamış öyküsünde anlatılır. Tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuşan Utnapiştim'in oturduğu yer, Akrep ülkesini aştıktan sonra varılan yerdir. Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmanın çaresini öğrenmek için büyük dedesi Utnapiştim'e gitmek için bu ülkeden geçer.

An: Gök-tanrı. Anum da denir. Savaş tanrısı İştar'ın kocasıdır. Yunanlıların Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. Sümer inançlarında Enlil(toprak) vr Enki(okyanus) ya da Ea'yla birlikte büyük tanrılar üçlüsünü kurarlar.

Anşar: Gökyüzü tanrısı. Yeryüzü tanrısı tanrısı Kişar'la birlikte dişi yılan Lakamu'yla erkek yılan Lakmu'nun çocuklarıdır.

Annunaki'ler: (Sümer) İkinci derece tanrılar. Bunlar baştanrı Marduk'tan kendilerine bir hizmetçi vermesini istemişler, o da insanı yaratmış.

Arallu: Cehennem ülkesi. Sümer inançlarına göre, cehennem ülkesini yöneten önce tanrıça Ereşkigal'miş, sonra çok güçlü bir tanrı olan Nergal onunla evlenerek cehennem ülkesinin kralı olmuş.

Aruru: Sümer tanrıçası. Sümerlerin ünlü Gılgamış destanında adı geçen, A-Ru-Ru biçiminde de yazılıyor. Uruk kentinin genç kızları, nişanlılarını sabahtan akşama kadar çalıştıran kral Gılgamış'ı ona şikayet ederler. O da Gılgamış'ı başka konularda oyalasın diye Enkidu'yu yaratır.

Boğa: Bolluk ve güçlülük simgesi. Hayvan tapımının en önemli tanrılık hayvanlarından biri olan boğa'ya ilkin Sümer inanaçlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır. Boğa tapımı, bütün sami dinlerinde süregelerek Antikçağ Yunan ve Roma inançlarına kadar gelmiştir. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir.

Ea: Su-tanrı. Enki adıylada anılır. Sümer-Akad inançlarında evrenin ana öğesi su'dur. Daha açık bir deyişle Sümer evreni gök (An), toprak (Enlil)ve su (Enki) olmak üzere üçe ayırmakla beraber bunların temel ve tümünün yaratıcı öğesi olarak su'ya tapmışlardır. Bu bakımdan, Ea büyük yaratıcı tanrıdır, göğü ve toprağı o yaratnıştır, aynı zamanda tüm bilgeliktir ve bundan ötürüde büyüsel etkiler onun yardımıyla elde edilir, yaşam kaynağı olduğundan ötürü bolluğuda simgeler. Sümer tapınaklarında Ea'nın kendisi olarak bir kap içinde kutsal su bulundurulurdu, bu sudan içen hastaların iyileşeceğine ve güçsüzlerin güçleneceğine inanılırdı. Tapınak rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerlerdi. Hıritiyanların İsa'ya tasarladıkları balık niteliğinin de kaynağı Sümerlerin bu inancı olsa gerektir. Sümer inançlarında Ea'dan önce, bir su ilkesi olan Ab-zu(ya da Ab-su) inancı alır.

Enkidu: Gılgamış'ın arkadışı. Engidu biçimindede yazılmaktadır. Kimi incelemeciler onun bir insan olmadığını, belki de bir aslan olduğunu ileri sürmektedirler.(Örneğin, Bkz. Challaye, Dinler Tarihi, İstanbul 1960, s. 116). Vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış. Bu yaratık Gılgamış'ın yaşamında büyük çapta etken olanlardan biridir ve sonunda da onun uğrunda ölür. Öyküye göre tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Bir başka anlatıma göre de Gılgamış, ölüler ükesinde arkadaşıyla görüşür. Enkidu'nun ona ölümün ne denli kötü olduğunu anlatması, Gılgamış destanı'nın en şiirli bölümüdür.

Enlil: Yeryüzü-tanrı. Bel ya da Belum adıyla da anılır. Baal'le birlikte bütün bu adlar, Mezapotamya'nın en büyük tanrısını dile getiren tanrı anlamındadır. Enlil, tanrı Anum'un oğluydu, zamanla babasının yerine geçerek baştanrı yerine yükseldi. Yeryüzüne hakim olan, onu yöneten odur. Sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran da odur. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. Karısı Ninlil ya da Belit'le birlikte Elam dağlarında oturur. Nippur sunağı ona adanmıştır. Özellikle sümerler en çok onu saymışlar ve en çok ondan korkmuşlar. Ne var ki Mezapotamya'nın çok uzun tarihinde tanrılar zamanla yer değiştirmekte, oğullar babalarının yerini almaktadır. Belli bir zamanda hangi tanrı sayılıyorsa, bütün tanrıların onun tarafından yaratıldığına inanılmaktadır.

Ereşkigal: Yeraltı ülkesi tanrıçası. Yeraltı ülkesi tanrısı Nergal'in karısıdır. Sümer inançlarına göre, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin için altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş.

Kingu: Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar.

Kişar: Yeryüzü tanrı. Ünlü Sümer tanrıları Anum, Enlil ve Ea, onun gökyüzü-tanrı Anşar'la birleşmesinden doğmuş ya da oluşmuştur. Kişar dişi, Anşar erkektir.

Lakmu: Erkek-yılan. Dişi-yılan Lakamu'yle birlikte dünyaya gelmiş. Sümerlerin yaratılış tasarımlarını anlatan Enuma Eliş (Gökyüzünde) adlı yapıta göre (bu yapıtın İ.Ö. VII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor) bu iki yılan Apsu'yla Tiamat'ın birleşmesinden olmuşlar. Bu iki yılanın birleşmesinden de Aşar ile Kişar dünyaya gelmiş. Yeryüzüyle gökyüzü böylece oluşmuş.

Lilitu: Dişi gece demonu. Rüzgarla gelen felaketler, hastalıklar, veba ve ölümden sorumlu görülmekle birlikte, belkide daha fazla insanların cinsel yaşamlarına müdahalede uzmanlaştıklarına inanılır.

Moummou: Sonsuzuk-tanrı. Kimi metinlerde Apsu'yla Tiamat'ın oğlu, kimi metinlerde de Apsu'nun veziri olarak gösterilmektedir. Mummu biçiminde de yazılıyor.

Nana: Ana-tanrıça Kybele'nin adlarından biri. Nina ve İnnina da denir. Akad'lar kendi dillerinde onu aynı anlamda İştar sözcüğüyle çevirmişlerdir. Ana ve Anna sözcükleri de bu kökten türemedir. Mezapotamya mitolojisinde Nane adıyla tanrı Enzu'nun ve kimi yerde de tanrı An'ın kızı olarak gösterilir, aşk ve savaş tanrıçası sayılır. İ.Ö. V.I. yüzyılda Babil'de Annumitu adıyla anılmıştır.

Ningirsu: Savaş-tanrı. Urningirsu da denir. Tanrı Enlil'in oğludur. Anu'nun kızı olan tanrıça Bo'yla evlidir. Tanrıça Bo, tanrıça İştar'dan önce Lagaş bölgesinin toprak-ana'sıydı. Savaş tanrının yirmi dört çeşit silahı varmış ki bunlardan herbiri bir devi simgelermiş. Ningirsu'nun annesi de Ninlil adını taşır ki Enlil'in karısıdır.

Ninhur Sag: Kış bölgesi tanrıçası. İ.Ö.III. b.nyılda tapılmıştır. Ninlil ile kardeş çocuklarıdır.

Ninlil: Tanrı Enlil'in karısı. Nirginsu'nunda annesidir.

Pazuzu: Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. İkircikli özelliği olarak güneydoğudan estirdiği rüzgarlarla vebayıda beraberinde getirdiğine inanılan demon.

Sin: Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. Evren-tanrı Enlil'le evren-tanrıça Ninhil'in oğludur. Akad'lar, eski Araplar ve Hitit'lerce tapılmıştır. Tevrat'ta da onun sözü edilir ve peygamber İbrahim'in çıktığı kent olan Ur'da onun egemen olduğu anlatılır. Sin, Sümer inançlarında birinci büyük tanrı üçlüsündendir. Kimi incelemeceiler bunu Mezapotamya'ya göçeden Sami ulusların etkisiyle bağlarlar.

Şullat: Fırtına ve kötü hava habercisi tanrıça.

Tiamat: Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu (ya da Ab-zu)'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu (Lagma biçiminde de yazılıyor)'yla dişi yılan Lakamu (Lagama biçimindede yazılıyor) doğuyor.Bunların birleşmesinden de Anşar (Gök. An-sar biçiminde de yazılıyor) ve Kişar (Toprak. Ki-sar biçiminde de yazılıyor) meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar.

UR ZİGURATI : Yeni Sümer uygarlığı döneminden kalmıştır. İ.Ö 2150 -1950 tarihleri arasındaki bir dönemde Sümer ülkesi yeniden canlandırılmış, büyük boyutlu ziguratlar yapılmıştır. Ur ziguratı 3 katlıdır, katlar birbirine rampalarla bağlanmıştır. Diğer adı NANNA’dır.

Temmuz: Sümer'lerin Dumuzi'sinin Sami'lerdeki adı. Tamuz ve Tammuz biçimlerindede yazılır ve söylenir. Kaynağı Sümer tanrısı Dummuzi olan Temmuz giderek Anadolu'da Attis ve Adonis'e dönüşmüştür. Bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Sümerlerden Yunanlılara kadar çeşitli bölgelere ad değiştirerek süregelen bu temel efsanede aşk ve şehvet doğurganlığın, bereketin, bolluğun simgesi sayılmıştır. Doğal yılın en verimli ayı sayılan Temmuz ayı da adını burdan alır. Bu tanrının sevgili ya da karısı da Sümerlerde İanna ya da İnanas, Samilerde İştar ya da Aştart ya da Aştoret'tir. Kimi anlatımlarda yeraltı ülkesine giden Temmuz değil, Aştart'dır. Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Akad anlatımlarındaysa İştar, genç kocası Temmuz'u aramak için yeraltı evrenine iner. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır. Ama bütün bu anlatımlarda tanrı ve tanrıçalar kış aylarını yeraltında, yaz aylarını yeryüzünde geçirirler; ölür ve yine dirilirler, ölmekle doğadaki canlılığa son verir ve dirilmekle doğayı canlandırırlar.

Utu: Güneş-tanrı. Ud ya da Ut da denir. Mezapotamya metinlerde Babbar, Asur ve Hitit metinlerinde Şamaş adıyla anılır. Adalet-tanrı Kittu ve hak-tanrı Meşarru onun çocuklarıdır. Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Ki(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)-Utu, (Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır.

Utnapiştim: Sümer'lerin Nuh'u. Babil diliyle yazılan tabletlerde bu adla anılan tufan kahramanına Sümer'lerin Ziusudra dedikleri sonradan anlaşılmıştır. Utnapiştim'e Sümer'lerin Nuh'u demekten daha iyisi Nuh'a Yahudilerin Ziusudra'sı demektir, çünkü bu öbüründen onbeş yüzyıl öncedir. Şurrupak kentinde kralmış, bilgeymiş ve rahipmiş. Adının sözcük anlamı "hayatı gören"dir. Ubara-Tutu'nun oğluymuş. Tufan'ı atlattıktan sonra ölümsüzlüğe kavuşan ve tanrılarca Dilmun(Cennet)'da yaşamasına izin verilen Utnapiştim aynı zamanda atası bulunduğu Gılgamış'a ünlü su baskınını şöle anlatır: İnsanlar çoğalıp gürültü yapmaya başlamışlar. Tanrıların gözüne uyku girmez olmuş. Bunun üzerine insanları yok etmeyi planlamışlar. Tanrı Ea "önceden verdiği sözü tutarak" bu karardan Utnapiştim'i haberdar etmiş ve bir gemi yapmasını sağlamış. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış, Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış, tanrı Ea'ysa kendisinin haber veridiği yadsımış ve "bilge kral Utnapiştim olacakları düşünde görmüş" deyip işin içinden sıyrılmış. Çaresiz kalan tanrılar toplanmışlar ve Utnapiştim'le karısına ölümsüzlük bağışlayıp "çok uzakta" yaşaması için Dilmun'a yerleştirmişler. Bu yüzden Sümer'ler ona Uzaktaki de derler.

SİZDEN GELENLER | Derleyen: S.Ayabakan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

İNSANLAR DİNLERE NEDEN İNANIRLAR?

din, inanç, dinler, sg, neden birçok din var, insanlar neden dinlere inanır, insan neden inanır, inanmanın sebebi, din ve mitoloji, insan ve din, insan ve inanç, inanmayı seçmek
Dünyada bir çok inanç var. Çünkü bence insanlar inanmayı seçtikleri en kolay yada etkisi altında kaldıkları dine bağlanıp yaşamlarına değer ve anlam kattıklarını düşünürler. İnsan iç güdüsünde sahiplenmek, korunmak, huzur bulmak, itaat etmek en büyük inanç etkilerinden birkaçıdır. İnsan toplu halde yaşamanın daha güven verici hissini yaşayabilmek için aynı örgütün inancın yada toplumun kutsal sayıp en büyük gücü dine bilinç altı bir bağla bağlanır. Birisine bir kelebeğin sizinle konuştuğunu söyleseniz sizi deli sanır fakat dini hikayelerde geçen doğa üstü birçok olayı kesinlikle sorgulamaz bile !
Saygılarımla.

SİZDEN GELENLER | Yazan: N.Durmuş

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

CİNLERE DAİR ÇILGIN BİR İHTİMAL

Yazan: A.Kara
din, dinler, cinler, cinlere dair, cinler var mı, cin zannedilen, başka gezegenlerden cin, gelişmiş uygarlıklar ve cin, din ve mitoloji, paranormal varlıklar, cin, dinlerde cinler Hepimizin bildiği üzere birçok din ve inanışta cin denen varlıklara inanılmaktadır. Hatta öyledir ki, özellikle Arap sentezi dinlerde bu cinlerin mertebeleri ve makamları vardır, en basit örnek olarak Araplarca inanılan "devlet cinlerini" bile verebilirim.

Yine bu cinler, coğrafyaların da etkisiyle insanlar tarafından farklı masallarla süslenmişlerdir. Mesela bir dinde cinler ateşten, dumandan varlıklar iken, başka bir dinde sudan ve sisten varlıklar bile olabiliyorlar.

Tabi ki dinleri gereği birçok insan bu varlıklara inanmak "zorunda". Aksi halde inandıkları dinden çıkacaklardır. Mesela bir Müslüman "ben cinlere inanmıyorum" diyemez çünkü bu varlıkları anlatan bir düzine ayet içermektedir inandıkları dinin kitabı.

Bir deist olarak ben tabi ki cin vb. varlıklara inanmıyorum fakat aklıma sizlere belkide çok çılgınca gelecek, "hade len" demenize sebebiyet verecek bir düşünce de gelmiyor değil. Her ne kadar çılgınca da olsa sizinle bu deli ihtimal ve düşünceyi paylaşmak istiyorum.

Bilindiği üzere evrenin sınırlarını anlamaya aklımız ve teknolojimiz yetmiyor, teknolojinin yetmemesine bağlı olarak da görebildiğimiz ve imkanlarına eriştiğimiz kanıtlar üzerinden hayal kurup, düşünebiliyoruz. Günümüzde gelişen teknoloji ile artık insanların görüntüsünü başka bir mekana, birebir aynı hareket, jest, mimikleri ile ve birazda olsa bozuk sesi ile aktarmak mümkün (hologram).

Pekiii, koskoca evrende, sinek pisliği kadar yer kaplayan bir gezegende yaşayan bizler bu sonsuz evrende, kara parçaları üzerinde yaşayan tek canlılar mıyızdır? Hiç sanmıyorum, Tanrı hepimizden akıllı olacağına göre ve koskoca evrenin sadece biz insanlara hizmet etmek için yaratıldığı fikri, saçma ve insan egosunu besler türden olduğuna göre, Tanrı da kesinlikle koskoca galaksiyi sadece bizler için var etmiş olamaz.

Şimdi geleyim çılgın fikrime; biz belkide milyarlarca gezegenden birinde yaşayan bir tür isek ve bizim teknoloji seviyemiz de X ise, farklı hayatlar süren milyarlarca topluluğun içinde teknoloji seviyesi: 10X, 5X, 100X olan canlıların da olması bir ihtimaldir, hatta büyük bir ihtimaldir (şahsi fikrim)

Peki bizim keşfetmeye imkanımızın yetmediği diğer yaşam formlarının olduğu gezegenlerde, daha zekilerinin de olabileceği yaşam formlarının yaşayabileceği ihtimalini var sayarsak (yukarıda bahsettiğim teknoloji oranlarını baz alarak) bu canlıların gelişmiş teknolojileri ile zaman, mekan, hız vb kavramların fazlaca önüne geçip bunları bükebilmeleri (hatta belki de paralel evrenleri) muhtemel değil midir?

Buradan hareketle şu çılgın fikir aklıma geliyor. "Evet cin vb. varlıklar yok, anlatılanlar bilinç altı oyunları, hastalık vb. olayların sonucu" fakat bunların dışında, belkide %10luk bir dilim, bize oranla kat kat gelişmiş teknolojisi sayesinde kendinin kopyasını, sesini, siluetini falan gezegenimize, hatta ve hatta sokak, cadde ve evlerimizdeki odalarımıza ışınlayabilen, bu şekilde gerek amacını tahmin edemeyeceğim işlerinin peşinde olan(araştırma, gözlem vb.), gerekse ergen çocuklar gibi bizleri korkutarak eğlenen ve sırf bunun için teknolojisini kullanan, farklı galaksilerde yaşayan varlıkların olması, ufacık ta olsa bir ihtimaldir benim için :)

Başka türlü nasıl anlatırım bilemedim, sanırım birde şöyle anlatmayı deneyebilirim bu düşüncemi, daha açık olabilmek amacım ;) Teknolojimizin geliştiğini, ve evinizde oturduğunuz odanızdan, kendinizi engel tanımadan başka yerlere hologram olarak ışınlayabildiğinizi ve buradaki her şeyi kendi gözünüzle görür, kulağınızla duyar, elinizle dokunur gibi hissettiğinizi düşünün. Şimdi bu teknolojiyi iyice arttırın ve bunu gezegenler arasında, diğer yaşam formlarının hayatlarına karışabilecek kadar ilerletebildiğinizi düşünün. Neler yapardınız değil mi?

Başta da dediğim gibi, böyle bir iddiam yok, sadece çılgınca bir düşünce ve sinek pisliği kadar da olsa "bir ihtimal" Yani dünya üzerinde insan hayatı var olmaya başladığından beri milyonlarca insanın dinlerini ve inançlarını süsleyen cin hikayeleri insan beyni-bilinç altı oyunu olduğu gibi, belkide bunların minicik bir kısmı, bizden gelişmiş olan bazı uygarlıkların bizim üzerimizdeki oyunlarıdır...