Hızır (ٱلْخَضِر) "Yeşil" demektir. Kur'an'da geçmese de rivayetlerde
yer alan ve türlü toplumlarda görünen mitolojik bir karakterdir. Kehf
suresinin 65 ve 82.ayetleri arasında Musa ile birlikte yolculuk eden kişinin
Hızır olduğu söylense de Kur'an'da böyle bir açıklama yoktur.
Hızır'ın ölümsüzlük suyundan içtiği için ölüp yeniden dirilebildiği ve yeşil
giydiği düşünüldüğünde doğayı simgelediği açıktır. Hızır Ata'da denen bu
karakterin havada dolaştığına, su üzerinde yürüdüğüne, kılıktan kılığa
girebildiğine, doğadaki canlıları yönetebildiğine dair inanışlar vardır.
Taberi Hızır ile İlyas'ın eşit olduğunu ve her yıl gerçekleşen mevsim
kutlamalarında buluştuklarını, hatta Hızır'ın Pers, İlyas'ın Yahudi olduğunu
söyler. [1]
İşte İlyas ve Hızır'ın buluştuğu gün Hıdırellez olarak bilinir.
Hıdırellez Miladi takvime göre 6 Mayıs, Jülyen takvimine göre 23 Nisan'da
kutlanır ve birçok antik toplumda olduğu gibi yılın ikiye bölündüğü görülür. 5
Mayıs gecesi artık kışın bittiği ve sıcaklıklarla birlikte bolluk ve bereketin
artacağına inanılırdı. Bu yüzden 6 Mayıs ile 7 Kasım arası Hızır, yani yaz
günleri iken 8 Kasım ile 5 Mayıs arası Kasım, yani kış günleridir. [2]
Hızır ve İlyas'ın buluşmaları anlatımı 2.Krallar, 2.Bab'da İlya'nın bir dulun
içecek ve yiyeceklerini 3 yıl boyunca tükenmez kılması ve ölen oğlunu
diriltmesi anlatımında da görülür. Bu anlatıda göğe yükselirken
İlya'nın düşen cüppesini Elişa alır.
Elişa bu cüppe sayesinde kısırlığa neden olan bir su kaynağını iyileştirir,
dulun yağının çoğalmasını sağlar. Şunemli bir kadının ölü oğlunu diriltir,
misafirlerin tümünü elindeki somunu çoğaltarak doyurur.
İşte bu cüppe anlatıları da İslam kaynaklarındaki Hızır'ın cüppesi ile
örtüşür.
İslam'ın İran''da yayıldığı süre boyunca Hızır'ın yerini birçok figürün
aldığı görülür. Bunlardan biri Anahita adlı kadın figürdür. Yezd şehrindeki
en popüler tapınak Anahita'ya adanmıştır. Zerdüştler arasında, Yezd'e giden
Zerdüşt hacılar için altı pirin en önemlisi "Yeşil Tapınak"tır. İsmi bu
tapınağın etrafında büyüyen yeşil bitkilerden gelmektedir. [3] Burası hala
ziyaret edilen ve İran'da yaşayan günümüz Zerdüştleri için en kutsal
yerlerden olan bir tapınaktır. [4]
Her yıl 14–18 Haziran tarihleri arasında İran, Hindistan ve diğer
ülkelerden binlerce Zerdüşt bu tapınağa adanmış ve kutsal baharı içerdiğine
inandıkları mağaraya ibadet etmek için Yezd'e hac yolculuğu yapıyor. İbadet
edenler dölleyici yağmur ve doğanın yeşillenmesi, canlanması için dua
ederler.
Hindistan'ın belirli bölgelerinde Hızır, kuyu ve akarsuların nehir ruhu olan
Hızır Hoca olarak da bilinir. Büyük İskender'in maceralarının yazıldığı
Sikandar-nama'da Hızır'dan ölümsüzlük kuyusuna başkanlık eden ve hem Hindular
hem de Müslümanlar tarafından saygı gören aziz olarak bahsedilir. [5]
Bazı Aleviler Hızır bayramından (Hıdırellez) önceki gün kavrulmuş
buğdaydan un yaparlar. Hızır'ın izlerini görebilmek için bunu mutfakta bir
yerde saklarlar. Ertesi gün un üzerinde bazı işaretler görürlerse Hızır oraya
bolluk ve bereket getirmek için geldiğini düşünürler. Daha sonra Kömbe veya
Gömbe denilen bir çeşit kek pişirirler. [6][7]
Bu gelenek muhtemelen Osiris, Adonis, Dionysos, Melkart ve Mitra gibi ölmekte
olan Antik Yakın Doğu tanrılarının mitoloji ve ritüellerinden doğmuştur.
Tahılın una dönüştürülürken izlediği süreç ise tanrının yakılmasını, yani
ölümünü simgelemektedir. [8]
Al-Tabari (1991). The History of al-Tabari. Albany: State University of
New York. p. 3.
Önal, Mehmet Naci. "Muğla'da Hıdırellez Bayramı" Çukurova Üniversitesi
Türkoloji Araştırmaları Merkezi
Jenny Rose, Zoroastrianism: An Introduction, India, 2010: I.B. Tauris, p.
123.
Michael Strausberg, Zoroastrian Rituals in Context, Leiden, 2004: Brill,
p. 563; Payam Nabarz, The Mysteries of Mithras. The Pagan Belief That
Shaped the Christian World, foreword C. Matthews, CANADA, 2005, p. 99-100
Longworth Dames, M. "Khwadja Khidr". Encyclopedia of Islam, Second Edition
ḴEŻR – Encyclopaedia Iranica". Iranicaonline.org
Aksoy 2006, p. 288-292; for qāvut, see Anna Krasnowolska, ḴEZR,
Encyclopædia Iranica, 2009
Aksoy 2006, p. 288
●►Üye olarak platforma destek olabilirsiniz: KATIL ●►Patreon üyeliği için: PATREON
Yule kış gündönümünün kutlandığı bir Cermen bayramıdır. Kavimler Göçü ile Cermenler Avrupa'ya göç ederek yayılmışlardır. İskandinav halkları olan Danlar, Norveçliler, İzlandalı ve
İsveçliler ayrıca Hollandalılar, Flamanlar, Almanlar, İngilizler, Avusturyalılar
ve İsviçrelilerin bir kısmı (Almanca konuşanlar) Cermen halklarıdır.
Pagan kış festivali yılın en karanlık zamanında ya da yeni yılın başlangıcı sayılan bir dönemde kutlanırdı. Yaklaşık
olarak 21 Aralığa denk gelen kış gündönümü, güneş ışınlarının oğlak
dönencesine dik geldiği, Güney yarımkürede en uzun gündüz iken Kuzey yarımkürede
en uzun gecenin yaşandığı ve akabinde gündüzlerin uzamaya başlayacağı gündür.
Cermen pagan halkları baharı müjdeleyen ve karanlık kışın bitişini bildiren uzun geceyi önemli gördüklerinden bunu Yul ya da Jul adını
verdikleri bir kış festivaline dönüştürmüşlerdir. Gündüzlerin uzayacak olması ve kışın gidişi yeni bir
dönemin başlangıcını, gelmekte olan bolluk ve bereketi, tabiatın canlanmasını
simgeliyordu. İnsanlar yeni dönemin şans, barış getirmesini [Flateyar destanı, i. 318, 8] ve iyi bir hasat edebilmeyi diliyorlardı. [Heimskringla, p.3]
6. yüzyılın en önemli tarihçilerinden Bizanslı Prokopius İskandinavların "Thule (Yule)" adlı ziyafetini, yokluğunun ardından güneşin geri dönüşünü nasıl coşkuyla kutladıklarını anlatır.
Kimi araştırmacılar Yule festivalinin kökenlerinin Vahşi Av inancına, tanrı
Odin'e ve pagan Anglo-Sakson'ların Mödranit inancına (Mōdraniht'e)
dayandığını söyler.
Vahşi Av inancı başta İskandinav, Çerkes, Hint, Japon, Kızılderili ve
Kelt mitolojileri olmak üzere Kuzey yarımküre'deki pek çok kültürde görülen
bir inanıştır. Bu inanışa göre Vahşi Av başladığında koruyucu ruhlar ortaya çıkar ve hayalet atlılar, İskandinavlara göre Asgard'lılar gökyüzünde koşturmaya başlar. Bu
ava her kültürde farklı bir tanrıçanın, dişi ruhun eşlik ettiği görülür.
Örneğin İskandinavlarda bu Freya, Morrigan veya Odin'in karısı
Frigg'dir. Bu dişi ruhlara da onların eşleri olan erkek karakterler
eşlik eder.
"Annelerin gecesi" yada "Anne'nin gecesi" denen Mödranit ise Anglosakson
paganların yeni yıl şenlikleri arifesinde yaptıkları uygulamaları içerir. Bu
durum ilk Anglosakson tarihçisi Bede tarafından da kaleme alınmıştır [14] ve
Annelerin gecesi adlı bu ayinde insan kurban edildiğinden bahsedilir.
Bede'nin kitabında şöyle yazar:
...Rab'bin doğumunu kutladığımız 25 Aralık'ta başladı. Bizim kutsal
kabul ettiğimiz o geceye, bütün gece yaptıkları törenler nedeniyle
Mödranit, yani "Annenin Gecesi" derlerdi.
[1][2]
Yani tüm bunlara bakıldığında her halükarda kutlanan şeyin bolluk ve
bereketin geleceği inancı olduğu, kutsal annenin veya kutsal karı-kocanın
birleşerek verimi getirip kışı ve uzun geceleri sonlandıracağı inancı olduğu
açıktır.
Paganların Yule diye kutladıkları bu gün ve güne dair uygulamaların bir çoğu
Hristiyan dünyası tarafından yeniden formüle edilerek Noel'e
dönüştürülmüştür. Yani Noel aslında pagan kökenli bir gündür [3] Örneğin
Yule şenliklerinde Yule kütüğü, Yule keçisi, Yule domuzu, Yule şarkıları
gibi pagan gelenekleri vardır.
Yule kütüğü, gündönümü şenliklerinde, şenlik ateşi için yakılan
kütüğe verilen isimdir. 12. gece olan 6 Ocağa kadar her
akşam ağaçtan bir parça yakılır. Bu yakılan kütüklerden kalanlar daha
sonra şans getirmesi ve ev halkını ateşten koruması için yatak altılarına
yerleştirilir. Yule kütüğüne dair birçok inanış vardır. Yanan ağaçtan çıkan
kıvılcımları sayarak yeni yılda sahip olacakları servetleri görmeye çalışmak
bunlardan biridir. [4]
Kış gündönümü geleneklerinde yer alan Yule kütüğü yakmanın "ilahi ışığı"
sembolize eden simgelerden biri olduğunu belirtenler de vardır. Buna benzer
şekilde Yule kandilleri vardır ve Hristiyanlığa Noel mumları olarak
geçmiştir. [4]
Cermenlerin kütük yakmalarının ve dev mumları her bir yana yerleştirip
etrafı aydınlatmalarının temel nedenlerinden biri de etrafı aydınlatarak
geceyi gündüze çevirmekti. Kütük yakmak muhtemelen gelmekte olan Güneş'i,
onun ısısını ve uzayacak gündüzleri simgeliyordu. [5]
Yule keçisi de kış gündönümü kutlamalarındaki geleneklerden biridir.
Genel olarak samandan yapılmış keçi figürleri ağaçlara, kayalara ve
evlere asılırdı. [6] Eski Noel kartlarında Noel babanın tıpkı Yule
geleneğinde olduğu gibi bir keçiye bindiği, veya keçiyi beslediği çizimler
görülürdü. Daha sonra zamanla keçinin yerini geyikler aldı. Bunun da
muhtemel nedeni keçinin Hristiyanlıkta günah ve kötülüğün simgesi olarak
görülüyor olmasıydı.
Keçi, güneşin bereketinin ve hasat tanrısının onurlandırıldığı eski
proto-Slav inançları ile de ilişkilidir. Onlarda Yule şenliğinin adı
Koliada'dır. Bu festivalde Dazbog olarak da bilinen Devac adlı tanrı
beyaz keçi ile temsil edilirdi. [8] Bu yüzden Koliada festivallerinde her
zaman keçi gibi giyinmiş bir kişi bulunur, adak ve hediyeler talep ederdi.
[9]
Yule keçisine dair popüler bir teoriye göre bu festivalde keçinin önemli rol
oynamasının nedeni gökyüzünde arabası ile dolaşan tanrı Thor'un arabasını
çeken Tanngrisnir ve Tanngnjóstr adlı iki keçidir. Hasatta toplanan son
tahıl demetinin hasadın ruhu olarak büyülü özelliklere sahip olduğuna
inanıldığından Yule kutlamaları ve keçisi için saklanırdı. [7]
İsveç geleneğinde mısır demetine de Yule keçisi denirdi. Eski İsveç'te
insanlar Yule keçisini kış gündönümü kutlamalarından bir süre önce ortaya
çıkıp kutlama hazırlıklarının doğru yapılıp yapılmadığını kontrol eden,
görünmez bir ruh olarak görüyorlardı. [7] Hasırdan veya yontulmuş ağaçtan
yapılmış nesneler Yule keçisi olarak adlandırılırdı. Eski İskandinav
toplumunda yaygın bir Noel şakası vardı. Bu şakada komşusu fark etmeden onun
evine Yule keçisi gizlenirdi. Şakalanan aile de aynı şakayı bir başkasına
yaparak ondan kurtulmak zorundaydı.
19. yüzyılda Yule keçisinin tüm İskandinavya'daki rolü değişti. Ailedeki
erkeklerden birinin Yule keçisi gibi giyinerek Noel hediyeleri dağıtan kişi
olmasına doğru kaydı. [6]
Noel domuzu da özünde Yule domuzundan gelir. Kuzey Avrupa'da kış
gündönümünde yenen bir yemektir. [10] Bu gelenek de Cermenlerin pagan
ayinlerinden evrimleşmiştir. Yağmur, güneş ışığı, doğurganlık ve büyüme bahşeden, bereket ve barış için başvurulacak [Gylfaginning, bölüm 27.] tanrı olan Freyr için domuz kesiyor, ondan bir sunu olarak "Julgalti" adını verdikleri, ağzında elma olan pişmiş domuz yemeği yapıyorlardı. Domuz büyük ihtimalle toprağın döllenmesi ile bağlantılıydı. [Encyclopaedia Of Religion And Ethics, vol. 3, p. 609.]
Hasat şenliklerinde İskandinavların tanrı Freyr'e sunup kurban ettikleri yaban domuzu zamanla Noel'deki
domuz yemeğine dönüşmüştür. [11][12][13] Bu geleneğin Hıristiyanlar
tarafından benimsenmesine hız kazandıran olay ise Aziz Stefen Günü'dür.
Zaman içinde Julgalt adlı domuz sunusu kimi Cermen halklarında değişim geçirmiştir. Örneğin Danlar julgalt dedikleri bir hamurişi pişiriyor, kırıntılarını tohumlarla birlikte toprağa gömüyorlardı. Danların inanışına göre ölen çiftçinin hayaleti dedikleri "Julnisse" adlı varlık Yul gecesinde yulaf lapası ile beslenmezse hasadı bozacak ve sığırlara zarar verecektir. Bu yüzden ruhlar için sunu sofrası hazırlamak önemlidir. Bu geleğin yansıması olarak Danimarka'daki bir Noel ilahisinde meleklerin evde nezaketle karşılanması durumunda tarlada ekili durumdaki tohumlar ve gecelek tahıl ürünleri açısından verimli bir yıl geçirileceği söylenir.
Her ne kadar bu uygulamalar temelde verim ile ilgili olsa da söz konusu kış olunca Cermen Yul geleneklerinde farklı, karanlık bir yön belirir. İnanışa göre Yul, yılın en karanlık dönemi ve takvimin sonu olduğundan canlılar özellikle hava iblisleri tarafından tehdit edilirler. Tanrı Odin veya Frigga'nın, Asgard tanrılarının ve ruhları avlayan Valkürlerin sesleri kuşların geçisinde, fırtınaların sesinde duyulurlar. Tanrı Odin'in kendisi bile "Yule'nin Efendisi" sıfatıyla anılır. Gündönümü kutlamalarının yapıldığı bu gecelerde yeraltı dünyasından çıkan canavarların ve kötü ruhların ortalıkta dolaşarak insanları yaraladığına, korkuttuğuna inanılır.
Kötü ruhların ortalıkta dolaşmasına ilişkin söylemler evin eski sakinlerinin hayaletlerinin eve musallat olacağı gibi bir dizi inancın ortaya çıkmasına neden olmuş; sonraları "mundus patet (Antik Roma'nın Cadılar Bayramı)" ismiyle Roma Katolik Kilisesi'ne bile geçmişti. "Tüm Ruhlar Günü" Kilise tarafından bu ölüler kültü için seçilen gündü. Fakat zamanla Roma Kilisesi tarafından devralınan bu inanış da değişmiş, daha iyimser hal almıştı. Artık kış festivali gecelerinde insanları tehdit eden kötü varlıklar yoktu; dost canlısı konukların iyi şekilde karşılanması yönünde evrilmişti. İnsanlar evi ve ahırları temizlemeli, keseceklerini kesmeli, mayalamayı, fırınlama ve yemek pişirmeyi, yıkama ve giyinmeyi, mumları yakmayı ve akşam yemeği servisi gibi tüm hazırlıklarını kiliseye gidecekleri Noel arifesine kadar tamamlamalıydılar. Bunların tek ve temel bir amacı vardı: Ev terk edildiğinde ölüler ziyarete gelecek, her şeyin yolunda olup olmadığını görmek için evde dolaşıp inceleyecek, hazırlanan sofradan yiyeceklerini alacak ve yemeklerin sadece önemsiz kısmını yiyip içeceklerdi.
Bu doğrultuda Kuzey İsveç'te köylüler gelecek varlık ötesi ziyaretçileri için özel bir sofra hazırlıyorlardı. Yeni yılın verimli olması ölülerin iyi karşılanmasına bağlıydı. Söz konusu inançları ve inanmanın insan zihnini nasıl etkileyebileceğini kanıtlar şekilde Almanya ve İskandinavya'da evde ya da ayinlerinin yapıldığı kilisenin önünde ölü gördüğünü söyleyen insanlar olmuştu. Söz konusu ziyaretçi ölüler kimi Cermen Hristiyan ilahilerinde bazen meleklere dönüştürülmüş ya da zaman zaman özellikleri meleklere atfedilmiştir.
İngiliz Noel gelenekleri bu animistik inançlardan ve Eski Roma'nın Saturnalia geleneklerinden etkilenmiştir, neşeli bir hava hakimdir. Noel arifesinde olağan ibadetler bittikten sonra büyük mumlar yakmak ve ocağın üzerine devasa bir Yul kütüğü atmak gelenekti. Zenginlerin evlerinde eğlenceleri denetlemesi için "Kötü Yönetimin Efendisi" adlı bir memur atanırdı. İskoçya'da "Akılsızlık Başrahibi" unvanı taşıyan benzer bir görevli vardı fakat 1555 yılında Parlamento tarafından kaldırılmıştı. Kötü Yönetimin Efendisinin saltanatı 2 Şubat'a yani İsa'nın Mabede Takdimi Bayramı'na [Luka 2:22-40.] kadar devam ederdi. Yani eğlencelinin hüküm sürdüğü bir ortam vardı. En sevilen eğlenceler arasında sihirbazlık, müzik, dans, su dolup kaptan ağızla fındık eya elma alma, başını birinin dizine yaslayıp sırtına kimin vurduğunu tahmin etme, körebe gibi oyunlar yer alırdı. Bu dönemde kahvaltı ve akşam yemeği için tercih edilen yemekler ağzında bir elma veya portakal olan pişmiş domuz kafası, erikli muhallebi ve kıymalı börekti. Evler ve kapılar yaprak dökmeyen bitkilerle, özellikle ökseotuyla süslenirdi. [Encyclopaedia Of Religion And Ethics, vol. 3, p. 609.]
Giles, John Allen (1843:178). The Complete Works of the Venerable Bede,
in the Original Latin, Collated with the Manuscripts, and Various Print
Editions, Accompanied by a New English Translation of the Historical
Works, and a Life of the Author. Vol. IV: Scientific Tracts and
Appendix.
Wallis (1999:53). Note that the first element of the phrase matrum
noctem is here translated with "mother's", whereas it is plural: a
translation "mothers' night" is therefore more accurate.
"Winter Solstice/Yule". Vancouver Island University: Yule is a festival
historically observed by the Germanic peoples. Departing from its pagan
roots, Yule underwent Christianised reformulation resulting in the now
better-known Christmastide.
Watts, Linda, Encyclopedia of American Folklore, p.71
Bourne, Henry, Observations on Popular Antiquities. T. Saint, p.155–162
Rossel, Sven H.; Elbrönd-Bek, Bo, Christmas in
Scandinavia, 1996:XIV
Schager, Karin. Julbocken i folktro och jultradition (Yule goat in
Folklore and Christmas tradition), Rabén & Sjögren
Kropej, Monika. Supernatural Beings From Slovenian Myth and Folktales,
2012
Zguta, Russell. "Russian Minstrels", 1978
Tidholm, P., & Lija, A. (2014). "Culture-Tradition: Christmas: A
Family Affair". Sweden.se.
Simek, Rudolf (1998), Die Wikinger.
Martineau, Chantal. "In Defense Of Christmas Ham"
"The history of the Christmas ham". WFLA
Bede, De temporum ratione
●►Üye olarak platforma destek olabilirsiniz: KATIL ●►Patreon üyeliği için: PATREON
Nevruz eski Farsça kökenli bir kelimedir. Anlamı "yeni gün" yada "gün
ışığı"dır.
Türkiye, Özbekistan, Kazakistan, Pakistan, Türkmenistan, Çin, Kırgızistan,
Kosova ve birçok ülkede kutlanan Nevruz, baharın gelişinin bayramıdır.
İlkbaharın başlangıcını simgeleyen bu bayram Kuzey yarım kürede 22 veya 23
Mart'ta kutlanıyor olsa da 21 Mart'ta kutlandığı bölgeler de vardır.
Türkler ve Kürtler için, Bahai ve Zerdüşt dini mensupları için bu gün
genellikle baharın gelişini temsil ederken, Türklerde aynı zamanda
Göktürklerin Ergenekon'dan çıkışı olarak kutlanır.
Bahar dönencesinde [10] kutlanmaya başlayan bu gün İranlıların yeni yılıdır
[3][4][5] ve aynı zamanda Pers yeni yılı olarak da bilinir. [6][7][8][9]
Nevruz 3000 yıldan beri kutlanmakta olan Pers ve Zerdüştlük kökenli bir
şenliktir. Bu geleneğin tarihi ilahlaştırılan Pers kralı Cemşid'e kadar
uzandığı, yerleşik hayata geçiş sonrası yeni gelen baharı kutlama geleneğini
onun başlattığı söylense de bu geleneği Zerdüştlerin peygamberleri olarak
inandıkları Zerdüşt'ün yayıp koruduğu söylenir.
Nevruz ve Cemşid'e dair bir efsane Şehname'de yer alır. Efsaneye göre; Cemşid,
her şeyi öldüren kışı ortadan kaldırmak için her tarafı elmaslarla donatılmış
bir taht inşa ettirir. Cin ve iblisler tahtı göğe kadar yükseltirler, Cemşid
ve tahtı gökyüzünde güneş gibi parıldayıp ışık saçar, kışı bitirir, sıcakları
geri getirir.
Tüm canlılar onun etrafında toplanır, üzerine elmaslar saçar ve kışın gidip
sıcakların geldiği bu yeni günü (baharı) kutlarlar. [1]
Bu kutlamalar Ahameniş İmparatorluğunda bile vardı. Pers orduları arasında
bulunup onların sefer kayıtlarını tutan Yunan filozof Ksenofon Ahamenişte
kutlanan benzer bir bayramdan ve bunun Persepolis'de bir geleneğe
dönüştüğünden bahsetmiştir.
Baharın yeniden canlandığı bu kutsal günde Ahameniş ulusunun farklı kralları,
kralların kralına hediyeler verdiği anlatılır. Kral 2.Kambises her yıl
düzenlenen Ahameniş festivaline katıldıktan sonra bu gelenek meşruiyet
kazanmıştır.
Nevruz, Ahamenişten sonra gelen 3. hanedanlık olan Part'ların diğer adıyla
Arşak İmparatorluğunun (MÖ 248 - MS 224) resmi tatil günüydü. MS
300'lerde Sasaniler Batı Asya'da güç kazanana kadar Partlar sonbaharda
Nevruz kutlamaya devam ettiler.
Part hanedanlığının hükümdarlığı döneminde Mitra onuruna kutlanan bir Zerdüşt
ve İran festivali olan bahar festivalinin adı Mehregan'dı. [2]
Nevruz kutlamalarına ilişkin kapsamlı kayıtlar, Sasani İmparatorluğu'nun
kurucusu I. Ardashir'in (MS 224-651) üyeliğini takiben ortaya çıktı. Sasani
imparatorları döneminde Nevruz, yılın en önemli günü olarak kutlandı. Halkla
birlikte kraliyet izleyicileri, nakit hediyeler ve mahkumların affedilmesi
gibi Nevruz'un çoğu kraliyet geleneği, Sasani döneminde kuruldu ve modern
zamanlara kadar değişmeden devam etti.
KAYNAKLAR
Firdawsī (2006). Shahnameh:a new translation by Dick Davis, Viking Adult,
2006. p. 7.
John R. Hinnells, "Mithraic studies: proceedings", p. 307
Richard Foltz (2017). "The “Original” Kurdish Religion? Kurdish
Nationalism and the False Conflation of the Yezidi and Zoroastrian
Traditions". Journal of Persianate Studies. Volume 10: Issue 1. pp. 93, 95
Navid Pourmokhtari (2014). "Understanding Iran’s Green Movement as a
‘movement of movements’ ". Sociology of Islam. Volume 2: Issue 3-4. p. 153
Del Re, E. C. (2019). " Minorities and Interreligious Dialogue: From
Silent Witnesses to Agents of Change". In Volume 10: Interreligious
Dialogue.
Mary Boyce, A. Shapur Shahbazi and Simone Cristoforetti. "NOWRUZ".
Encyclopaedia Iranica Online
Keelan Overton and Kimia Maleki (2021). The Emamzadeh Yahya at Varamin: A
Present History of a Living Shrine, 2018–20 . Journal of Material Cultures
in the Muslim World. Volume 1: Issue 1-2. p. 137
Michal Fux and Amílcar Antonio Barreto. (2020). "Towards a Standard Model
of the Cognitive Science of Nationalism – the Calendar ". Journal of
Cognition and Culture. Volume 20: Issue 5. p. 449
"International Nowruz Day". United Nations.
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON ●►Youtube 'Katıl': KATIL
Antik Sümer ve Babil toplumlarının birçok dini etkilediğini, birçoğu için
kaynak olduğunu Sümer Mitolojisi ve İslam, Babil Mitolojisi ve İslam gibi
araştırma makaleleri ile anlatmaya çalışmıştım.
İbrahimi dinlerin kitaplarında kendine yer edinmiş olan ve kökeni antik Sümer
olan bir başka efsane ise Dumuzi ile Enkimdu yani
Habil ile Kabil (Kayin) mitosudur. Çoban ile çiftçinin yaşam tarzlarına
ve tanrıça İnanna'nın aşkını elde edebilmek için aralarında oluşan rekabete
değinen bu efsane özellikle Tevrat'ta kendine geniş yer bulmuşken, Kur'an ve
İncil'de daha kısa şekilde geçmektedir.
İsrailliler Dumuzi'yi Babilli adıyla Tammuz (Temmuz) olarak biliyorlardı.
Tanah'ta, Hezekiel 8:14-15'te şöyle yazar:
14) Bundan sonra beni Rab'bin Tapınağı'nın kuzeye bakan kapısının giriş
bölümüne götürdü. Orada oturup
Tammuz için ağlayan kadınları gördüm.
15) Bana, “İnsanoğlu, bunu gördün mü? Bundan daha iğrenç şeyler de
göreceksin” dedi.
Dumuzi ve Enkimdu olarak bilinen Sümer efsanesine göre tanrıça İnanna kendine
bir eş seçecektir ve önünde 2 seçenek vardır: Çoban tanrı Dumuzi ve çiftçi
tanrı Enkimdu.
İnanna'nın erkek kardeşi ve güneş tanrısı olan Utu, ona çobanı yani Dumuzi'yi
tercih etmesini söylemektedir fakat İnanna'nın gönlünden geçen isim çiftçi
olan Enkimdu'dur.
Çoban ve çiftçi, İnanna'yı ikna etmeye çalışmaktadır. Dumuzi İnanna'ya
Enkimdu'nun sahip olduğu her şeye, hatta fazlasına sahip olduğunu söyler.
Enkimdu'da İnanna'yı istediği için Dumuzi'yi bu sevdadan vazgeçirmeye
çalışarak ona türlü tekliflerde bulunur fakat Dumuzi İnanna ile evlenme
arzusundan vazgeçmemektedir.
"Sen ey çoban , niye bir kavga çıkarıyorsun ? Ey Çoban Dumuzi niye kavga
çıkarıyorsun ? Benle seni, ey çoban , benle seni niçin karşılaştırıyorsun
? Koyunların yerin otlarını yesin, Benim otlaklarımda senin
koyunların otlasın, Zabalam tarlalarında ot yesinler, Tüm koyun
sürülerin ırmağım Unun'un suyunu içsin "
Dumuzi şöyle cevap verir:
"Ben , çoban [diyorum ki] evliliğim ey çiftçi
dostum olarak girme [burnunu sokma]
Ey çiftçi Enkimdu , dostum olarak, ey çiftçi [evliliğimi] çiğneme"
Enkimdu'nun ise vereceklerini sıralamaya devam ederek ikisini de ikna
etmeye çalıştığı görülür:
"Sana buğday getireceğim, fasulye getireceğim sana,
... fasulyesi getireceğim sana,
Genç kız İnanna (ve) sen neden hoşlanırsan o şeyi
Genç kız İnanna ...getireceğim sana ."
Enkimdu'nun bu uğraşlarına rağmen Sümer efsanelerinde kendisinden İnanna'nın
kocası olarak bahsedildiğinden ve tablette yer alan şiirlerden bu çekişmenin
kazananının çoban tanrı Dumuzi olduğu açıktır. İnanna başta çoban olduğu
için Dumuzi'yi küçük görür ve şöyle der:
Çobanla evlenmeyeceğim, asla!
Yünü kaba giysileri kabadır onun.
Fakat çoban Dumuzi hitabeti ve sundukları ile bereket tanrıçası İnanna'yı
kendine aşık eder ve çiftçi Enkimdu geri planda kalır.
Bu efsanede çoban tanrı Dumuzi'nin çiftçi tanrı Enkimdu'nun armağanlarından
hiçbirini kabul etmemesinin Tevrat'ta Yehova, Kur'an'da ise Allah'ın çiftçi
Kayin'in tarım ürünlerini kabul etmemesinin temelini oluşturduğu açıktır.
Kökeni antik Sümer olan birçok efsanenin semavi dinlerde yer aldığı gerçeği
göz önündeyken bu efsanenin de Sümer'den ve onları işgal eden Samilerden çevre
topluluklara yayılmış olması oldukça büyük bir olasılıktır.
Tevrata göre yeryüzünde ilk başta sadece Adem ile Havva ve Kayin ile Habil
yaşamaktadır ve tıpkı Sümer efsanesinde olduğu gibi tanrı Yehova'nın kendine
adaklar sunan Kayin ile Habil'den çiftçi olan Kayin'in mahsullerini kabul
etmediği görülür. Bunun üzerine Kayin kıskançlık hissine kapılarak kardeşi
Habil'i öldürür.
Tevrat ve Kur'an'dan ilgili ayetlere bakalım:
Yaratılış 4:1-9:
Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu.
“RAB’bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim” dedi.
2) Daha sonra Kayin’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin
ise çiftçi.
3) Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB’be sunu
getirdi.
4) Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de
yağlarını getirdi. RAB Habil’i ve sunusunu kabul etti.
5) Kayin’le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.
6) RAB Kayin’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın?
7) Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı
yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen
olmalısın.”
8) Kayin kardeşi Habil’e, “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada
birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü.
9) RAB Kayin’e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu.
Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık
verdi.
Maide Suresi 27-30. Ayetler:
27) Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani
ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul
edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, "Andolsun seni öldüreceğim!"
dedi. O da dedi ki: "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.
28) Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için
sana elimi kaldıracak değilim! Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan
korkarım.
29-30) Ben diliyorum ki sen hem benim günahımı hem de kendi günahını
yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur."
Sonunda içindeki duygular onu kardeşini öldürmeye itti; onu öldürdü ve
böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.
Habil ile Kabil mitosu Tevratın yazanlar tarafından büyük ölçüde
değiştirilmiştir ve efsanenin Tevrat varyantında yer alan Kayin ile Habil her
biri kendi kurban törenlerini uygulayan iki farklı toplumu temsil etmekte
kullanılmıştır. Antik dönemdeki birçok topluluk doğa olaylarını olağan dışı
şekilde yorumlar, mahsül bakımından verimsiz geçen yılları tanrının onlara
duyduğu öfke ve kızgınlık, hatta lanetlemesi olarak düşünürlerdi. İşte
çiftçinin adaklarının kabul edilmemesi de o yılın mahsul bakımından verimsiz
geçtiğinin bir işaretiydi ve bu gibi verimsiz dönemlerde insanlar bu durumu
düzeltmesi için tanrıya bir nevi bir kefaret olarak kurban verirlerdi.
Yaratılış 4:6-7 bu bağlamda okunduğunda üzerindeki bulanıklık ortadan
kalkacaktır. Zira bu bölümde İbrani tanrısı Yehova, Kayin'e böyle bir törenin
gerekliliğini vurgulamaktadır:
6) RAB Kayin’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın?
7) Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı
yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen
olmalısın.”
Tevrat'ın İ.Ö. 3.yy'da yapılan Yunanca çevirisinde (septuagint) yazan fakat
İbranice metinde yer almayan önemli bir cümle vardır:
"Ve Kayin kardeşi Habil'e tarlaya gidelim" dedi. Bu ayrıntıdan sonra
Sümer efsanesi ile arasındaki bir diğer bağlantıyı fark ettiniz mi?
Sümer mitosunda da çiftçi tanrı çoban tanrıyı koyunlarını getirip tarlalarında
otlatması için çağırıyordu.
Dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki bu efsanenin Yahudi uyarlamasında çoban
verimsiz olan, çiftçinin iyi mahsul alamadığı sürülmüş topraklar üzerinde
öldürülür ve bu durum bahsi geçen öldürmenin ritüel yönden önemli bir niteliğe
sahip olduğunu gösterir.
Çünkü anlatıda şöyle yazar: "Yer senin kardeşinin kanını alabilmek için ağzını
açtı"
Tüm bunlara bakıldığında öldürmenin düşüncesizce, sadece kıskançlık hissi ile
yapılmadığı ortadadır. Asıl vurgulanan şey verimsizliği ortadan kaldırmak
adına tanrıya kurban sunmak ve kurbanın kanıyla verimsiz toprağı ıslatarak
döllemek, bu yolla onu verimli hale getirmektir; ki bu da komünal bir ayindir.
Tevrattaki hikayede tanrının Kayin'i hem lanetlemesi hem de onu kimse
öldürmesin diye üzerine koyduğu bir işaretleme koruması tuhaf değil mi? Çünkü
Tevrata göre bu durum yaşandığında yeryüzünde kardeşini öldüren Kabil ve onun
akrabaları dışında kimse yaşamamaktadır. O halde Yahudilerin tanrısı Yehova o
dönemde başka insan topluluklarının yaşamadığını unutmuş mudur? Hayır, bu
aslında Babil geleneklerine dayanan bir uygulamanın izlerinin bulunduğu
anlatıdır.
Babilonya Yeni Yıl Şenliği olan Akitu ve Atina Bouphonia ayini gibi mevsimsel
ayinlerin uygulanışına baktığımızda duruma açıklık getirebiliriz.
Babil toplumunun özellikle daha verimli hasat elde etme amacıyla kutladığı
Akitu şenliğinde kurbanı kesecek olan bir rahip ve bir cin kovucu öldürülmüş
koyunun kanını tanrı Marduk'un oğlu Nabu'nun sunağının duvarlarına sürerek
dinsel anlamda arındırırdı.
Fakat bu ritüeli yapanların kirlendiğine inanıldığından ayinin hemen akabinde
toplum tarafından zorla sürgüne gönderilir ve Akitu şenliği bitene kadar çölde
kalırlardı.
Çıktığı dönemde sonbaharda kutlanan Yeni Yıl Şenliğinin bir bölümünü de İbrani
Kefaret Günü ritüeli oluştururdu ve bu ritüelde tamamen dinsel-ritüel amaçlı
bir öldürme ve kaçışın var olduğu görülmektedir. İbrani örneğinde baş rolde
insanın değil de biri öldürülen diğeri çöle sürülen iki keçinin olduğu
görülür. Öyle ki "günah keçisi" deyişi bile bu gelenekten türetilmiştir.
Benzer şekilde, Atina Bouphonia ayininde bir öküz öldürülüp kanı sunulurdu ve
ayinin kurban verme sürecini yürüten iki kişi yine sürgüne gönderilir, bir
süre uzaklaştırılırdı.
Tüm bunlar dikkate alındığında Tevrattaki Kayin ve Habil efsanesinde Kayin'in
kaçışı onun ritüel nitelikli bir eylem gerçekleştirdiğini gösterir. Tevrattaki
bu anlatının kökeni olan Babil mevsimsel ayinlerinde töreni uygulayan, kurban
veren kişi kutsal bir iş yaptığından arınıp temizlenene dek sürgün edilirdi.
Bu yüzden öldüren kişi aynı zamanda kutsal bir koruma altına girerdi çünkü
inanışa göre o tanrının onları görmesini, topraklarını ve hasatlarını
bereketlendirmesini sağlayan yani topluluk yararına çalışan biriydi. Fakat
kurban ayini sonrası dokunulmazlığa sahip olsa da törensel anlamda kirlenip
murdar sayıldığından topluluktan uzaklaşması gerekirdi.
Tevratta Yehova'nın katilin üzerine öldürülmemesi için işaret koymasının
temeli de Babildeki bu ayinlerde yatar. Ayin sonrası sürgüne giden rahiplerin
kutsal kişiler olduğunun, tanrının mülkü olduklarının bilinmesi ve
öldürülmelerini engellemek adına yüzlerinde bir dövme yada vücutlarında
çeşitli işaretler taşırlardı.
Eski Ahit'teki bir anlatı da peygamber olduğuna inanılan kişilerin bu tür
işaretler taşıdığından bahseder, böylece ilahi kişiler olduğu, tanrının mülkü
oldukları anlaşılacaktır:
Zekeriya Kitabı 13:4-6:
"Ve o gün vaki olacak ki, peygamberler utanacaklar, peygamberlik ettiği
zaman herkes kendi niyetinden utanacak ve aldatmak için kıl kaftan
giymeyecek ve diyecek: Ben peygamber değilim, ben toprak işçisi bir
adamım; çünkü gençliğimde bir adam beni köle edindi. Ve biri ona diyecek:
kollarının arasındaki bu yaralar ne?
(Kitabı Mukaddes (1981 Türkçe baskısı)
Tüm bunların ışığında Tevrat'ta Kayin'in Habil'i öldürmesi hikayesinin
temelinin Sümer ve Babil'e dayandığı, bu ayetlerin özgün biçiminin aslında
ürün bolluğu için ayinsel bir kan akıtmayı-öldürmeyi anlattığı, öldüren ve
sürgüne giden din adamının kutsal işaretlerle koruma altına alındığı mevsimsel
kutlamalardan bahsettiği açıktır.
Tevratı yazanlar Sümer ve Babilden devşirdikleri bu efsaneyi kısmen
değiştirmişti. Kur'an'ın yazarları da bu anlatıyı Tevrat'tan alırken
kendilerine göre uyarladığından Kur'an'da yüzeysel olarak anlatılan Habil ile
Kabil hikayesi Babildeki asıl halinden tanınamayacak derecede uzaklaşmış ve
Kabil, kardeşini öldürerek günah işleyen, yeryüzünde ilk kanı döken insana
dönüşmüştür.
Yaratılış 4:1-9
Hezekiel 8:14-15
Zekarya Kitabı 13:4-6
Maide Suresi 27-30. Ayetler
cuneiform:𒌉𒍣𒉺𒇻; Sumerian: Dumuzid sipad,[2] derived from the Sumerian
words meaning "faithful son".
Kramer, Samuel Noah (28 April 1970), The Sacred Marriage Rite,
Bloomington, Indiana: Indiana University Press, ISBN 978-0253350350
Nemet-Nejat, Karen Rhea (1998), Daily Life in Ancient Mesopotamia, Daily
Life, Greenwood, ISBN 978-0313294976
Pryke, Louise M. (2017), Ishtar, New York and London: Routledge, ISBN
978-1-138--86073-5
Kramer 1961, p. 101.
Kramer 1961, pp. 102–103.
Wolkstein, Diane; Kramer, Samuel Noah (1983), Inanna: Queen of Heaven and
Earth: Her Stories and Hymns from Sumer, New York City, New York:
Harper&Row Publishers, ISBN 978-0-06-090854-6
Hawkes, Jacquetta (1973). The First Great Civilizations. p. 100. ISBN
0-394-46161-4.
Willis, Roy G. (1993). World Mythology. Macmillan. p. 58. ISBN
978-0-8050-2701-3.
Fr. Ken. "Cain, Abel and the age-old urban-rural conflict". The Anglican
Parish of Haliburton. Retrieved 1 July 2020.
Lung, Tang (2014), "Marriage of Inanna and Dumuzi", Ancient History
Encyclopedia, Ancient History Encyclopedia
Sweet, R. (1994), "A New Look at the 'Sacred Marriage' in Ancient
Mesopotamia", in Robbins, E.; Sandahl, E. (eds.), Corolla Torontonensis:
Studies in Honour of Ronald Morton Smith, Toronto, pp. 85–104
S.117-120; Hooke, Ortadoğu Mitolojisi
Muazzez İlmiye Çığ, İnanna'nın Aşkı
●►Üye olarak platforma destek olabilirsiniz: KATIL ●►Patreon üyeliği için: PATREON