60 - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
62 - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi.
63 - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."
Merakları gidermek için buradayız. Kuran'ın tarihsel bağlamında (Geç Antik Çağ -7. yüzyıl olarak alıyorum) iki denizin birleştiği yer neresidir buna bakalım.
Öncelikle şunu düşünelim: Müfessirler Kuran'a çok uzaklar onu okunduğu veya yazıldığı zamanki anlamıyla okumuyorlar onu kendi rivayetleri doğrultusunda okuyorlar biz bunu yapmayacağız.
Şimdi bir referans verelim Tevrat Yaratılış Kitabı 1. Bölüm 6-10:
6 Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu.
7 Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.
8 Tanrı kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
9 Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın ve kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu.
10 Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
Gördüğünüz gibi Tanrı Yaratılış'ın 2.günü gök kubbenin altındaki sularla üstündeki suları ayırıyor. Üstündeki sular muhtemelen yağmur şeklinde yeryüzüne inerken (bu yüzden rahmet deniyor sanırım yağmura) altındaki sular denizi oluşturuyor.
Bir referans daha verelim Tevrat'tan,
Yaratılış 2. Bölüm:
8 RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu.
9 Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
10 Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.
11 İlk ırmağın adı Pişon'dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar.
12 Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur.
13 İkinci ırmağın adı Gihon'dur. Kûş sınırları boyunca akar.
14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat'tır.
Bu bağlamda bazı örnekler vereceğim (Kuran'la çağdaş veya Kuran'dan eski metinlerden örnekler):
Talmud'un Tamid Bölümü 32a-b'deki İskender hikayesine bakarsak İskender'in bu hikayede tuzlu suda balığını yıkadığı yerdeki su yolunu izlerek ,Aden bahçesi'ne (cennete) ulaşmak istediği söyleniyor. Talmud'taki bu hikaye Tevrat'ta Yaratılış Kitabı'nda Aden bahçesini suladığı söylenen 4 nehri izleyerek cennete ulaşılabileceği fikrine dayanıyor. Bildiğiniz gibi Aden Bahçesi Kuran'da Adn Cennet'i şeklinde anılır ve Yahudi-Hristiyan literatüründe göksel cennet tasvirleriyle özdeşleştirilmiştir. (Örneğin Efrem'de)
Diğer Geç Antik Çağ'a ait dinsel kaynaklar da bu görüşü yansıtıyor. Aden Cenneti dünyayı saran okyanusun karşısında yer alan fiziksel bir yerdi.Cennetten akan nehirler dünyanın yaşanılan bazı bölgelerine ulaşırken Okyanus'un altından geçerdi. Bu tür bir düşünce 4. yüzyıl Süryani Aziz'i Efrem'de de vardı. Ona göre de Aden'deki 4 nehir dünyasal denize cenneti kuşatan yerden girerdi. Efrem : ''bir su borusu gibi denizin altından geçtikten sonra bu dünyaya ulaşırlar'' diyordu (Efrem- Yaratılış Kitabı Üzerine Yorumlar 2:6)
6. yüzyıl gezgini Cosmas Indicoplestes de (Yunan Hristiyan bir tüccar ve daha sonrasında Mısır İskenderiye'de keşiş oldu) Aden Bahçesi'nin bulunduğu yerden akan 4 nehrin yer altında bir seyir izleyerek yaşadığımız dünyaya ulaştığını söylüyordu. (Christian Topograhy /Hristiyan Topoğrafyası 2:81)
Süryani Aziz ve şair Narsai de (Ölümü 502) benzer bir konsepte işaret ediyordu ve Aden'den geçen 4 cennet nehrinin gidişatı akışı hakkında şöyle diyordu : ''denizde bir tünel gibi'' (Narsai- Yaratılış Üzerine Vaaz 1:395-396)
Sanırım bu kadar örnek yeter. Daha bunun birçok örneği vardır. Eski Babil Apsu mitlerinden, Süryanice kaleme alınan İskender menkıbesine kadar bütün antik dünya bu kozmolojik yapıdaki fikirlerle doluydu.
Özetle Kuran'da Kehf Suresi'nde geçen ve Musa'nın balığın canlandığını gördüğü yer , ''iki denizin birleştiği yer'' cennet nehirleriyle dünyasal denizin birbirine karıştığı okyanustur. Musa veya diğer hikayelerde İskender,bu denize ulaşmak istemiştir ve ulaşmıştır, İskender'in amacı Aden bahçesine ve hayat nehrine gitmekken Musa'nın amacıda görülen o ki aynıdır (veya kendisine bilgelik verilen kişiyi bulmaktır/Hızır) çünkü Kehf 60'a bakarsak:
Kehf Suresi 60
Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
Burdan da her nasıl oluyorsa, Kuran'da o dönemde İskender menkıbelerinde görülen öğenin Musa hikayesinde geçtiğini görüyoruz. Bir başka tesadüf daha var ki Kuran bu hikayesini anlattıktan hemen sonra Zulkarneyn (İskender) hikayesine geçmektedir. Kim bilir ki belki de Musa hikayesinde yer alan iki denizin birleştiği yer öğesinin Zulkarneyn hikayesinde yer almaması Kuran'ın bu suresini derleyenlerin özellikle dikkat ettiği bir şeydir. Bilerek hikayeyi Musa'ya atfetmiş olmaları muhtemeldir veya bilmeyerek hikayeyi değişik versiyonuyla almaları da muhtemeldir ya da İskender hikayesinin bir bölümünü Musa ve genç yardımcısı hikayesine atfederek yeni bir yaratıcı hikaye yaratmışlardır. Böylece Kuran'ı Kerim özgün olmadığı suçlamasını def etmiştir çünkü hikayeler değişiktir kimse "aynı hikayeyi kopyalamışsınız" diyememiştir.
İşte tarihsel bağlamında örneklerle (kısıtlı örneklerle) gösterdiğimiz gibi ''iki denizin birleştiği yer'' böyle açıklanabilir.
Referans Kaynakları: Tommaso Tesei - Hell Fire and Paradise Water: Qur’an’s Views of the Underworld in Light of its Late Antique Context : Utrecht Üniversite'sinde verilen bir dersten (27/9/2012). syf 3
Yazan: Higher Criticism