HABERLER
Dini Haber
Muhammed gerçekten yaşadı mı? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muhammed gerçekten yaşadı mı? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İSLAM PEYGAMBERİ MUHAMMED GERÇEKTEN YAŞADI MI? | 4

Yazan: Gregoire de Fronsac
Bilgi çoğaldıkça değer kazanır sevgili arkadaşlar ve insanoğlu hayatının her döneminde yeni şeyler öğrenmeye devam eder. Herhangi bir olaya tek taraftan bakmak , bu kesin doğrudur demek , bazen ciddi yanılgılara sebep olabilir. O yüzden bu yazıda malum konuyu farklı bir şekilde ele almaya karar verdim.. Takip edenler bilir bu platformda  yayımlanan serinin ilk üç makalesinde , İslam peygamberi Muhammed'in yaşamadığını , onun olsa olsa bir literatür figürü olduğunu ve Eyyamü'l Arap içinde biri veya birilerinin Muhammed efsanesine esin kaynağı olmuş olabileceğini yazmıştım.
Evet somut tarihi veriler ışığında , hadis ve siyer kaynakları dışında bize anlatılan Muhammed hakkında somut hiç bir delil bulunmamaktadır. Hadis ve siyer kaynakları ise yine bu kaynaklara göre Muhammed'in ölümünden 150-200 sene sonra yazılmaya başlanmış , rivayete dayalı bilgilerden oluşur yani doğruluğu oldukça şüpheli bir rivayetler zinciridir.
Ama ilk başta da dediğim gibi bir olaya tek taraflı bakmamak gerekir. O yüzden bu yazıda hadis ve siyer kaynaklarının yüzde yüz doğru olduğunu varsayarak bu bilgiler ışığında Muhammed Peygamberin izini sürmeye çalışacağım.

Buradaki ana kaynaklarımız İbn Hişam , İbn İshak gibi siyer yapıcıları , Taberî gibi tarihçiler ve Buhari , Müslim , Ebu Davud gibi muhaddisler olacak.
Sevgili arkadaşlar , bize anlatılan klasik hikayede ; Muhammed yetim kalmış , amcasının himayesinde büyüyen çobanlıkla uğraşan ve genç yaşında Hatice isimli , kendinden yaşça büyük ve varlıklı bir kadınla evlenen bir profil. Kırk yaşlarında vahiy alıp peygamberliğini ilan ediyor. İlk başlarda kendisine inanan sayısı çok az olduğu için büyük sıkıntılar yaşıyor ve Medine'ye sürülüyor ( yada hicret ediyor ) Medine günlerine kadar geçen zaman ve Medine'den sonraki zaman yaşanan tüm olaylar Mekke'de geçiyor. İddiaya göre Mekke zengin bir ticaret kenti.
Peki gerçekten öyle mi ?

Mekke'nin o dönemde zengin bir ticaret merkezi olduğuna dair başta Bizans ticaret kayıtları dahil hiç bir medeniyetin kayıtlarında bir bilgiye rastlanmamaktadır oysa hadis ve siyer kaynakları aksini yazar. Aksine Mekke küçük bir köyden ibaret bir yerleşkedir.
Acaba hikayenin başlangıcında ve sonuna sahne olan Mekke bugün bildiğimiz Mekke mi , yoksa Ürdün'de  bulunan ve eski adı "Bekke" yada "Bekka" olan antik yerleşim yeri olan Petra mı ?
Bu yazının ana hatları anlaşılacağı üzere Petra merkezli olacak arkadaşlar.
Eğer Muhammed (yada ona esin kaynağı olan kişi) yaşadı ise , onun bugün bildiğimiz Mekke'de değil Petra da yaşadığını , yine onun hayatını anlatan kaynaklar ışığında takip edeceğiz ve Muhammed'in bugün bilinen Mekke'den Medine'ye değil , Petra'dan (Bekke yada Bekka) Medine'ye hicret ettiğini göreceğiz.


Önce İslamiyet'in ilk yıllarından kalan bazı camilerin kıble yönünden bahsedelim ; 750 yıllarından önce Basra , Kufe , Mısır , Suriye ve bölgede ki bir çok caminin kıblesi bugün bildiğimiz Mekke'ye değil net şekilde Petra'yı gösteriyor.
Örneğin , Ömer döneminde yaptırıldığı iddia edilen Amr ibn Al-As camii ki bu cami Afrika'da inşa edilen ilk camidir , 642 yılında inşa edilen bu caminin kıblesi 827 yılında bugün bildiğimiz Mekke yönüne çevriliyor , o tarihe kadar bu caminin kıble duvarının Petraya baktığına dair tarihi ve arkeolojik kanıtlar mevcuttur.
Örneğin Yemen'in başkenti San'a'daki Eski Cami , Kudüs'de ki el Aksa cami , yine Kudüs yakınlarındaki Baalbek cami , Şam'da bulunan Umayyad Cami (Meşhur Emevi Cami) , Quasr al Mushatta cami gibi  camilerin kıble yönlerinin 750-800 yıllarına kadar Petra'ya baktığını tarihi ve arkeolojik veriler ışığında görebiliyoruz.

Yine klasik hikayede anlatılan Muhammed sonrasındaki hilafet mücadelesi esnasında yaşanan meşhur Mekke kuşatması ve Kabe'nin mancınık taşları ile yıkılması da çok ilginç bir detaydır.
Haccac komutasındaki birlikler , Kabe'nin yakınlarındaki hakim tepelere mancınıkları konuşlandırıp Kabe'nin duvarlarını yıkana kadar ateşe devam etmişler . Oysa bugün umre ve hac vazifelerini yapmak için bölgeye gidenler dahi gayet iyi bilirler ki bugün bildiğimiz Mekke ve özellikle Kabe civarında o tür yükseltilerek , mancınık menzilinde olabilecek hakim tepeler yoktur , taşlık düz bir arazidir.
Oysa Petra kenti bu hikayeye ev sahipliği yapacak ideal bir coğrafi yapıya fazlasıyla sahiptir.
Yine aynı hikayede Mekke (Bekke - Bekka) valisi Zübeyr'in kutsal emanetler denilen karataş (Hacer'ül Esved) Muhammed'den kalan yazmalar ve bazı materyalleri , Kabe yıkılmadan önce kaçırdığı  , savaş alanından uzak , güvenli ve Kabe'si olan başka bir yere taşıdığı anlatılır..
Bakın sevgili arkadaşlar , İslam öncesi Arap coğrafyasında tek bir Kabe yoktur , Kabe yani küp İslam öncesi inançlarını kutsal mabetleriydi ve şuan da yıkıntı halinde dahi olsa bir çok Kabe mevcuttur. ( Bu detay unutulmasın , ilerleyen satırlarda bu konuya geri dönülecek)

Yine başka bir detay:
Buhari'nin aktardığı bir hadiste ; "Allah'ın elçisi Kabe'yi ziyaret edeceği zaman yukarı yarıktan gelir ve Kabe'yi terk ederken de aşağı yarıktan terk ederdi" diyor.. (Burada yarıktan kasıt dağ geçidi , kaya geçidi , kaya yarığıdır)
Bir çok İslami kaynakta Mekke'nin ve Kabe çevresinin dağ yarıkları ile ulaşılan bir vadide olduğu anlatılır.
Oysa bugün bildiğimiz Mekke görselde de görüleceği üzere ne bir vadide yer almakta ne de dağ yarıkları ile ulaşım sağlanmaktadır.

GF,din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Hz Muhammed yaşadı mı?, Petra,Ayn al Bayda,Petra Mekke mi?,Hira mağarası,Safa ve Merve tepesi, İslam çelişkileri, Mekke ve Bekke

Fakat Petra bölgesi gerçek bir vadidir ve merkeze yani Kabe civarına giriş dağ yarıkları ile sağlanmaktadır.

GF,din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Hz Muhammed yaşadı mı?, Petra,Ayn al Bayda,Petra Mekke mi?,Hira mağarası,Safa ve Merve tepesi, İslam çelişkileri, Mekke ve Bekke

Yine bu hadislerden aktarıldığı üzere , Peygamber Kabe'yi tavaf ettikten sonra Safa ve Merve tepeleri arasında yürürdü.
Bugün bildiğimiz Mekke'de bize Safa ve Merve tepeleri diye yutturulan yerler üzeri kubbe ile kapatılabilecek kadar küçük iki kayadan ibarettir.
Görselde de göreceğiniz gibi bunlar tepe falan değildir , iki tane küçük kaya parçasıdır.

GF,din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Hz Muhammed yaşadı mı?, Petra,Ayn al Bayda,Petra Mekke mi?,Hira mağarası,Safa ve Merve tepesi, İslam çelişkileri, Mekke ve Bekke

Oysa Petra'daki gerçek Safa ve Merve tepeleri aşağıdaki görselde net şekilde görülmektedir..

GF,din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Hz Muhammed yaşadı mı?, Petra,Ayn al Bayda,Petra Mekke mi?,Hira mağarası,Safa ve Merve tepesi, İslam çelişkileri, Mekke ve Bekke

Başka bir detaya bakalım simdi de ; Kur'an da Fil Suresinde geçen hikayeye göre , Mekke Muhammed'den çok önceki bir dönemde,  fillerle güçlendirilmiş bir ordu tarafından saldırıya uğramış.
Bu sure yorumlanırken İslam tarihçileri , Yemen'in Hristiyan valisinin gönderdiği bir ordudan bahsederler.
Sevgili arkadaşlar Yemen'de fil yaşamaz ve fillerle donatılmış bir ordunun Yemen'den kalkıp koskoca çölleri aşarak Mekke'ye kadar gelmesi imkansız bir olaydır zira fillerin günlük su ihtiyaci 1.5 ton üzerindedir.
Oysa Nebati tarihinde Petra ve civarında fil savaşları adı verilen savaşlar yaşanmıştır. Bölge Büyük İskender kontrolü altında iken Persler 200 filin bulunduğu bir ordu ile şehre saldırmışlar lakin geri püskürtülmüşlerdir.
İşte bu hikaye Kur'an'a fil suresi olarak geçmiş fakat olayın yaşandığı yer bugün bildiğimiz Mekke değil Petra'dır.

Başka bir detaya daha bakalım.
Yine klasik hikayede , Muhammed'in Hira dağındaki bir mağarada vahy aldığı anlatılır.
Oysa Hira mağarası bildiğimiz Mekke'deki kaybeden en az 5-6 km uzakta yer alır. Bir insanın her gün o mesafeyi yürümesi akla çokta yakın gelmiyor ayrıca yine hadis ve siyer kaynaklarında aktarıldığı üzere malum mağaranın ağzının baktığı yön Kabe'yi kesinlikle görmemektedir ve hatta mağaranın bulunduğu bölge Kabe'yi görmemektedir.

GF,din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Hz Muhammed yaşadı mı?, Petra,Ayn al Bayda,Petra Mekke mi?,Hira mağarası,Safa ve Merve tepesi, İslam çelişkileri, Mekke ve Bekke

Oysa Petra'da Kabe'yi gören öyle mağaralar var ki şüpheye yer bırakmıyor. Özellikle birisinde, çok ilginçtir ki mağara duvarında kayaya oyulmuş bir hilal sembolü vardır. Bu sembol İslam öncesi inanışlarda ay tanrıçası Al-İlah'ın simgesidir. Aynı bölgede Al-ilah'ın kızlarına ait heykeller de mevcuttur.

Yine klasik hikayede hicretten sonra Medine'den Mekke'ye bir ilerleme ve Mekke'nin fethi anlatılır.
Muhammed ve yakınında bulunanlar Medine'de kendilerine taraftar toplayıp sayıca belirli bir üstünlük sağladıktan sonra ufak tefek saldırılar , kervan baskınları ve savaşlar başlıyor.
Dediğimiz gibi Muhammed ve yakınında bulunanların kovuldukları Mekke'ye yeniden saldırıp fethetme düşüncesi var akıllarında.
Fakat sevgili arkadaşlar bu ilerleme hiç bir şekilde güneye yani bugün bildiğimiz Mekke'ye yapılmıyor tam aksi yöne yani kuzeye , Petraya doğru yapılıyor.
Mesela Hayber savaşı; Hayber Medine'nin kuzeyinde Petra yolu üzerinde bir Yahudi yerleşkesidir.
Bu savaşta ilginç bir detay dikkati çekiyor arkadaşlar ve çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Taberi'nin aktardığına göre ; Kuşatma esnasında Al - Hajjaj isminde bir adam Muhammed'in huzuruna gelerek "Ey Allah'ın elçisi , ben zengin bir adamım Mekke'nin yakınlarında arazilerim ve mallarım var , benim ve eşimin canını bağışla , bütün mal varlığımı seninle bölüşeyim" der.
Muhammed bu teklifi kabul eder.
Aynı hikayeye Taberi'den devam edelim ; Al-Hajjaj diyor ki " Yola çıktım ve Mekke'ye vardım , al - Bayda'ya geldim"
Sevgili arkadaşlar Ayn al-Bayda, Petra'nın biraz kuzeyinde ama Petra'ya çok yakın bir yerleşim yeridir, bugün bilinen Mekke ile arasında binlerce kilometre vardır.

GF,din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Hz Muhammed yaşadı mı?, Petra,Ayn al Bayda,Petra Mekke mi?,Hira mağarası,Safa ve Merve tepesi, İslam çelişkileri, Mekke ve Bekke

Kısacası arkadaşlar Bedir , Uhud , Hendek , Hayber , Ben-i Nadir , Ben-i Kurayza , Yarmuk , Mute , savaşları gibi önemli savaşlar ve bir çok gazve ile seriyye Medine'nin kuzeyine yani Petra'ya doğru gerçekleştirilmiştir.

Peki bu hikaye Petra'dan alınıp bugün bildiğimiz Mekke'ye nasıl uyarlandı ?
İşte erken İslam tarihindeki asıl kilit nokta bu sevgili arkadaşlar.
Üst satırlarda , Muhammed sonrasında yaşamıştır Mekke valisi Zübeyr'den bahsetmiştim.
Zübeyr , Ali'den ve Hasan ile Hüseyin'in ölümünden sonra Emevilerin hilafetini kabul etmez ve kendi hilafetini ilan eder , bunun neticesinde Emevi ordusu Mekke'yi ikinci kez kuşatır ve mancınıklarla Kabe'yi yıkar. Zübeyr ise Kabe'yi savunurken ölür. Fakat kuşatmadan önce Hacer'ül Esved ve Muhammed'den kalan yazmalar gibi materyallerin yani kutsal emanetleri Petra'dan yani gerçek Mekke'den kaçırır ve bugün Mekke dediğimiz küçük köyde saklanmasını sağlar.
O köy özellikle seçilmiştir zira Medine'nin de güneyinde savaş bölgesinden uzak , Kabe'si yani kutsal mabedi olan bir köydür. Bu köyün ismi daha sonraları Bekke - Bekka dan evrilerek Mekke'ye dönüşür. ( Kur'an da bir kez Mekke , bir kez de Bekke ifadesi geçer )
Bu süreçte kutsal emanetlerinde saklanması neticesinde o küçük köyde bir inanç , bir kült şekillenmeye başlar dönem içinde.
Abbasiler , Emevileri yenilgiye uğratıp güneye yani Medine ve bugün bildiğimiz Mekke civarına doğru işgal ederek kontrol altına aldıktan sonra , o bölgede halihazırda bulunan bu kültü , bu inanışı sahiplenmişler ve Kabe , Hacer'ül Esved gibi kutsal simgeleri benimseyerek bu inancı yeni bir din olarak kabul etmişler.
Fakat ellerinde bulunan rivayete dayalı bilgilere göre anlatılan hikaye bugünkü Mekke'ye uymadığı için hadisler yeniden yazılmaya başlanmış ve Petra'daki hikaye Mekke'ye uyarlanıp yeni bir peygamber hikayesi eklenerek kabul edilmiş ve muhtemelen 130-150 yıllık bir zaman diliminde , Muhammed'den kaldığı iddia edilen yazmalar , bölgede ki diğer inançlara ait yazmalarla ( Monofizit Hristiyanlar , İsmaili Yahudiler ) derlenerek bugünkü Kur'an oluşturulmuş, islamiyet genel hatları ile oluşmaya başlamıştır.

Her daim sevgi ve umutla kalın dostlar.
Yazan: Gregoire de Fronsac

Kaynaklar:
Es - Siretu'n Nebeviyye : İbn Hişam'dan aktaran , Taberî
Es - Sire : İbn İshak'dan aktaran , Taberî
Tarih er - Resul ve'l Muluk ve'l Hulefa : Taberî
El - Camius Sahih : Muhammed el - Buhârî
Sünen-i Ebu Davud : Ebu Davud Sicistani
El - Camius Sahih : Tırmizi
Sahih-i Müslim : Ebul - Hüseyn Müslim
The Origins Of İsmailism ; The Historical Backround of the Fatimid Chaliphate : Bernard Lewis
Karanlıktaki İlk Yıllar ; İslam'ın Menşei ve Tarihine Yönelik Güncel Araştırmalar : Karl Heinz Ohlig + Gerd Puin
The Nabataeans ; Builders of Petra : Dan Gibson

Serinin diğer yazıları aşağıdadır:
Muhammed gerçekten yaşadı mı? 1 | Muhammed gerçekten yaşadı mı? 2 | Muhammed gerçekten yaşadı mı? 3

Yazan: Gregoire de Fronsac

İSLAM PEYGAMBERİ MUHAMMED GERÇEKTEN YAŞADI MI? | 3

Yazan: Gregoire de Fronsac
GF, din, islamiyet, Hz Muhammed yaşadı mı?, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Muhammed Allah'tan üstün mü?, Muhammed ve Allah, Hz Muhammed yaşadı mı?, Hicaz Yahudileri, MHMD,
Daha önceki iki yazıda bize dikte edilen Muhammed isminde bir İslam Peygamberinin yaşamadığını , olsa olsa Eyyamü'l Arap içinde bir veya birden fazla kişinin hayat hikayelerinin , Kur'anın kitaplaştırıldıgı dönemde , Muhammed efsanesine esin kaynağı olduğunu ve hadislerde abartılarak anlatıldığını yazmıştım.
Buna bir takım itirazların olduğunu biliyorum . "Kur'an-da Muhammed ve Ahmed terimlerinin geçmesi onun yaşadığına dair kanıttır" yönünde itirazlar bunlar. 
Bakalım öyle mi ? 
Kur'an-da geçen MHMD isimden ziyade sıfattır. Özellikle Hicaz Yahudileri için önem teşkil eden bir sıfat bu.
Daha önce Süryani kroniklerinde bahsedilen sahte Mesih Mamet'ten bahsetmiştim , özellikle Hicaz bölgesinde taraftar topladığını söylemiştim.
Evet Kur'an-da Muhammed ve Ahmed geçiyor , doğrudur ama bunlar Hristolojik sıfatlardır.
Ahmed sıfatı Arap Hristiyanlar arasında önemlidir zira ; Yuhanna İncili'n de kehaneti geçen Paraklit (veya Faraklit) yani Şefaatçi/Yardımcı anlamına gelir.

Yuhanna 14 ( 16-17) : Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye , size başka bir yardımcı , gerçeğin ruhunu verecek. Dünya onu kabul edemez çünkü O'nu ne görür ne de tanır , siz onu tanıyorsunuz. Çünkü O aranızda yaşıyor ve içinizden olacaktır.

İslam dünyası Ahmed isminin Peygamber Muhammed'in adlarından biri olduğuna inanıyor.
Oysa 1500-1600 yıl önce İslam diye bir din henüz ortada yokken , Arap Hristiyanlar İncil'in orijinalinde Şefaatçi/Yardımcı denilen bu sıfata Grekçe Paraklit demiyorlar , kendi dilleri olan Arapçada da aynı anlama gelen "Ahmed" diyorlar . Bakın bu çok önemli !
Saff suresinin 6. ayetini çok çok sonra yazan kişiler , Arap Hristiyanların Paraklit için kullandığı sözcüğü , Peygamberin ismi sanmışlar ve öyle de inanılıp gelmiş . Kısacası Kur'an da geçen Ahmed'in ne anlama geldiği ortada. 

Muhammed sıfatı ise Yahudiler için çok önemli , zira ; "HMD" kökü ortaçağ dönemi Hicaz lehçelerinde bile "Özlemi duyulan/Özlem çekilen" manasına gelir.
Yani Yahudiler , Zealot isyanı neticesinde çıkarıldıkları Filistin'e kendilerini götürecek Mesihi beklenmektedirler.
Yahudi geleneğinde "Mesih" "HMD" sözcüğünün karşılığıdır , İbranice de HMD hoşnut olmak anlamına da gelir.
7. yy. Süryani kroniklerinden takip ettiğimiz bu Mesih, Kudüs'e  hicreti esnasında , Hristiyanları da etrafında toplarken , şefaatçi anlamında ki aHMeD (HMD) sıfatını kullanmış olmalıdır . 
Semitik dillerde "SBH" kök sözcüğü , klasik Arapçada ki "HMD" kök sözcüğü ile aynıdır , yani övmek...
Burada önemli bir konuya değinmek gerekiyor ;
Semitik dillerde ki "SBH" kökünün , klasik Arapçada ki karşılığı "övülmüş" anlamında da olduğundan  MHMD ünvanının İsa'ya atıf olduğu izlenimi destekleniyor . Yani Hristiyan Araplar MHMD sözcüğünü , İsa'nın "çok övülen" anlamında ki sıfatlarından biri olarak kullanıyorlar.


Bakınız Maide 75 ; Mâl mesîhubnu meryeme illâ resûl , kad halet min kablihir rusul  ve ummuhu sıddîkah  kânâ ye’kulânit taâm  unzur keyfe nubeyyinu lehumul âyâti summenzur ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).
"Meryem oğlu Mesih, sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır.  İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da döndürülüyorlar." 

Ali İmran 144 ; Ve mâ muhammedun illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne).
" Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye  mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır."

Bu iki ayetin başlarına dikkat ettiğimizde cümlenin yapısı ve kuruluşu aynıdır . Maide 75 de İsa olarak anlatılırken , Ali İmran 144 de İsa'nın yerinde Muhammed olarak geçiyor . Ayrıca burada Ali İmran suresinin Hristiyanlık , İsa ve İncil hakkında en çok bilgi veren sure olduğunuda hesaba katmak gerekir .
MHMD (seçilmiş) 7. y.y. Arap Hristiyanların özelikle Yemen ve çevresi Hristiyanların Mesih İsa'ya yaptıkları seçilmiş vurgusudur.

Bakınız siyer kaynaklarında Muhammed'in babası olarak anlatılan "Abdullah" bile isimden ziyade Hristolojik bir sıfattır.
Burada Cin suresinin 19. ayetine bakalım ; Ve annehu lemma kâme Abdullahi yedûhu kadû yekûnûne aleyhi libeda.
"Allah'ın kulu ona yalvarmaya kalkınca neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirine geçeceklerdi"

Peki kimdir bu "Abdullah" ?
Evet yine Mesih'in sıfatlarından biridir.
Bu bağlamda Meryem suresinin 30. ayetini okuyalım; Kale inni abdullahi  , ataniyel kitabe ve cealeni nebiyya.
"Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve peygamber yaptı."
İsa'nın Bebeklik İncili'n de (Arapça olarak) Kale inni abdullahi yani Ben Allah'ın kuluyum geçer. Kısacası Arap Hristiyanların İsa için kullandığı bir başka sıfat.

Ne derler Müslümanlar ; Muhammeden Abduhu ve Resuluhu.
İslam dünyası bunu "Muhammed onun kulu ve peygamberidir" diye kabul ederler oysa doğrusu "Allah'ın kulu ve elçisi övülmeye değerdir" olmalıdır.
Bu ifade ise Mezmurlar 118/26 ve Matta İncili 21/9 dan alınmıştır.

Saff suresi 6. ayet ; Ve iz kâle îsâbnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiran bi resûlin ye’tî min ba’dîsmuhû ahmed (ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun).
"Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler."

Arap Hristiyanların Yuhanna'da ki Paraklit ifadesine aHMeD dedikleri ve Mesih olarak düşündükleri açıkça görülebiliyor.

Muhtemel sahte Mesih , Hristiyanlar arasından taraftar toplarken İncilde ki Paraklit yani Şefaatçi/Yardımcı kelimesini vaazlarında kendine referans almış ve kendini aHMeD olarak ifade etmiş olmalı.

İlk Muhammed öyküleri yazılırken İbn Hişam'ın , İbn İshak'tan aktardığı söylenir. İhtimal dahilinde ki ikisinden biri Ahmed tabirini kullandı ve Paraklit'le eş tuttu . Yine Saff suresinin 6. ayetinin Muhammed öyküsüyle beraber Kur'ana eklenmiş olması da ihtimal dahilinde.
Kur'an da sadece 4 kez geçen Muhammed sıfatının bir Peygambere işaret değil , Yahudilerin beklediği Mesih'e işaret ettiği ve sahte Mesih Mamet'tin , Yesrib civarında ki Yahudileri Kudüs'e sevk etmek için kullanmış olması yüksek bir ihtimaldir. Çünkü Süryani kroniklerinden 12.000 Yahudi savaşçının kendisine biat ettiğini rahatlıkla izleyebiliyoruz.
Düşünün o dönem bugünkü kabul edilen Kur'an olmuş olsaydı ;

Maide 82 ; (Âmenû olanlara karşı, insanlardan en şiddetli düşman olarak mutlaka Yahudileri ve (Allah'a) şirk koşanları (müşrikleri) bulursun. Dostluk bakımından âmenû olanlara en yakın olarak da: “Muhakkak ki biz nasrâniyiz.” diyenleri bulursun. Bu, onların arasında keşişler ve ruhbanların bulunması ve onların kibirlenmemesi (büyüklenmemesi) sebebiyledir.)

Elinde bu ayeti bulunduran bir kişinin peşinden Yahudilerin gitmesi düşünülemezdi. ( Bu ayetin İslamiyet dediğimiz oluşumun yeni bir din şekline bürünüp iktidar aracı olduğu dönemlerde yazıldığı bellidir)


Dikkat edin Yuhanna İncil'in de geçen Paraklit'in , Süryanice karşılığı "mnhmna" olup bu sözcük özellikle Filistin civarında , Hristiyanların ayinlerde okudukları ve içinde ilahi ile duaların bulunduğu Aramice kitapta ki Paraklit ile neredeyse aynıdır.
Bazı Nebati kitabelerinde karşılaştığımız "Ali il" sözcüğü  "Tanrı yücedir" anlamında kullanılıyor ve Ali kısaltılmış halidir. Muhammedil sözcüğü de buna karşılık "Tanrı övülür" anlamına gelir ve "MHMD" de kısaltılmış halidir.
Zira Kuzey Arapçası ile yazılmış Safaitik kitabelerde "msbh il" sözcüğü , semitik dillerde ki "sbh" sözcüğü ve klasik Arapçada ki "HMD" sözcüğü ile aynıdır .
Hristiyanlar İsa'yı tanrı olarakta tahayyül ettikleri için , Arap Hristiyanların bu sözcüğü İsa için de kullanmış oldukları son derece net bir durumdur.

9. yy. da yazılmış Yeşu Bar Ali'ye ait ve 10. yy. da yazılmış Hasan Bar Bahlul'a ait Süryanice sözlüklerde "shbih" (dürüst) sözcüğü , Arapçaya Hamid ve Mahmud (övülmüş) olarak geçmiş. Süryani İncili  Peşitta'da ki "shbih" sıfatının , pasif sıfat fiili Arapçada ki Muhammed sıfatı ile aynıdır.
Tevbe suresi 128. ayet ; Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîmun
"Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir."

Bakın burası çok önemli Rauf ve Rahim Tanrının adlarındandır.

İbn S'ad Tabakat'ın da Muhammed'in isimlerine ayrılan bir bölümde dikkat çekici bir hadise yer verir "Benim beş ismim var: Ben Muhammed'im (övülen) , Ben Ahmedim (en çok övülen) , el - Haşir'im (ölüleri bir araya toplayan) , el - mukaffa'yım (yolundan gidilen) ve rahmet Peygamberiyim.."
[Buhari, Menâkıb 17]

Kur'an da dahil geleneksel İslam anlayışında , Muhammed ile Allah aynı konumda değildir , Muhammed daha üstündür.
Hristiyanlık da ise İsa , Tanrı ile eşdeğer bir figürdür ve İsa çoğu zaman daha ön plandadır. Müslüman dediğimiz insanların Muhammed'e neden abartılı şekilde tapındıklarını anlayabiliyoruz.
İşte bu Kur'an da Allah'ın , Muhammed'e salât etmesi şeklinde tezahür eder.
Aslında Allah , Peygamber Muhammed'e salât etmiyor çünkü öyle biri yok , Allah oğlu İsa'ya salât ediyor.
Gerçekler çoğu zaman sinir bozucu ve tahammül edilmesi zor bir tokat gibidir , kabul etmek zordur.
Biz yine elimizden geleni yapalım , gerisi 1000 yıldır yalanlarla yaşayanların kapasitesine kalsın..
Her daim sevgi ve umutla kalın dostlar.
Yazan: Gregoire de Fronsac

İSLAM PEYGAMBERİ MUHAMMED GERÇEKTEN YAŞADI MI ? | 2

Yazan: Gregoire de Fronsac
din, islamiyet, Muhammed gerçekten yaşadı mı?, Abdülmelik'in kitabı, Abdülmelik'in peygamberi, Abdülmelik ve Hz Muhammed, Emevi uydurması, GF, Ebü'l Esved, Hz Muhammed yaşadı mı?, Abdülmelik,
ABDÜLMELİK'İN KİTABI VE PEYGAMBERİ
İSLAM PEYGAMBERİ MUHAMMED GERÇEKTEN YAŞADI MI? | 2

Bu platformda ki ilk yazımda , İslam Peygamberi olarak kabul edilen Muhammed'in aslında yaşamadığını , onun sadece bir literatür figürü olduğunu , İslamiyet sandığımız öğretinin ise İsmaili Yahudilikle harmanlanmış Monofizit Arap Hristiyanlığı olduğunu , Muhammad teriminin de , Arap Monofizitler tarafından yaklaşık 8. yy ortalarına kadar İsa için kullanılan bir sıfat olduğundan bahsetmiştim.
Evet bu iddianın arkasındayım. Dönemin mevcut tarihi kaynaklarında ne İslamiyetten ne de onun peygamberi Muhammed'den bahsedilmiyor. Onun hakkında bildiğimiz her şey , öldüğü iddia edilen tarihten 150-200 sene sonra oluşturulmaya başlanmıştır ve bunlar rivayete dayalı muğlak bilgilerdir. Yani kesinlikle bilimsel tarihi nitelik taşımayan kurmaca bir tarihin parçasıdır.

Bu yazıda ise Emevi Hükümdarı ve İslam halifesi sandığımız Abdülmelik bin Mervan'ın Kur'an ve Muhammed efsanesine etkilerinden bahsedeceğim.

Kur'an dikkatli incelendiğinde , apokrif olmayan fakat bölge halklarının inanç perspektifinde önem teşkil eden gelenek , görenek , örf ve adetlerin 114 sure ve 6236 ayetin içine dağıldığını net şekilde görebiliriz.

Bunun neden böyle olduğunu anlamak için Abdülmelik'in kişiliğine bakmak gerekir. Abdülmelik bin Mervan son derece hırslı bir insandı. Olanakları kısıtlı olmasına rağmen idealleri büyük bir adamdı. Bazı kabilelerin ve dar bir bölgenin lideriydi. Arap yarımadasının dışına çıkıp yayılmak istiyordu ancak kendisine taraf toplaması ve dağınık haldeki Arap kabileleri bir araya toplaması gerekiyordu. Çünkü Bizans bölgede zayıflamış ve geri çekilmeye başlamıştı. Ortada ciddi anlamda otorite boşluğu ve erk sorunu vardı.

Abdülmelik aklı çalışan her liderin yapacağı şeyi yaptı. Birlik ve beraberliği tesis ederek dağınık haldeki Arap kabileleri , Arap milleti olarak birleştirmeye çalıştı. Fakat ortada ciddi de bir sorun vardı ; Bölgede her inançtan insan mevcuttu. İşte tam da bu dönemde , bölgedeki tüm inançları kapsayan bir kitap ortaya çıkmaya başladı. Halihazırda İsmaili Yahudilerin ve Monofizitlerin ellerinde bulunan ufak tefek yazmaların gelişmiş hali olan bir kitaptı bu. Hangi taraftan baksan her inanca göz kırpan bir kitap . Ağırlıklı olarak Tevrat ve İncil üzerine kurgulanmış , eski ahit'in kusursuz olduğuna ama sapkınlar tarafından değiştirildiğine ve teslis inancı adı altında Allah'a şirk koşulduğuna dair önermelerle birlikte , Zerdüştlükten , bölgedeki kadim pagan inançlardan , ay tanrıça kültü ritüellerinden de motifler taşıyan bir kitap. Yani bölgedeki tüm kabilelerin ne kadar inancı varsa bu kitapta toplanıyor. Tabi içine birde hayali , belli belirsiz bir peygamber yerleştirildiğinde misyon tamamlanmış olacaktı.


Muhtemelen geçmişte yaşamış Eyyamü'l Arap içinde hikayeleri olan ama adı başka , eski kabile reislerinden yada liderlerden birisi.

Çok büyük ihtimalle bu kişi , konuyla ilgili ilk yazıda bahsettiğim ve döneme ait Süryani belgelerinde bahsi geçen sahte mesih Mamet ( ilk yazıya bakınız ) Bu belgelere göre Mamet , bölgedeki İsmaili Yahudileri ve Monofizit Arapları çevresinde toplayıp yaklaşık 12 bin kişilik bir orduyla yıllarca kan dökmekten başka bir iş yapmamış. Büyük ihtimalle Muhammed figürüne ilham kaynağı olan kişi bu Mamet.

Muhammed ismi Kur'an da sadece 4 yerde geçer bakınız. Fakat sık sık karşılaştığı olaylara atfen ayetler gelir.

Hadis külliyatında çok zengin bir hayat hikayesi yer alır , sanki hadisler Kur'an metinlerini düzenleyecek şekilde birlikte yazılmış gibi görünüyor.

Kıssalar hariç günlük olaylar üzerinden kurgulanan ayetlerin hepsine bağlanan bir hadis vardır ve bunlar birbiriyle uyumludurlar. Yani ayetler yazılırken , ayetlerin hikayesi de beraber oluşturulmuş ve bunlar Muhammed'in sözleri diye dikte edilmiş.

Kur'an ortaya tek bir metin halinde çıkmadı , muhtemelen 100 yıl gibi bir sürece dağıldı.
Fakat tüm bunların yanında kurgulanan bu kitabın yani Kur'anın çok daha önemli bir özellik taşıması gerekiyordu zira bölge halkları üzerinde edebi açıdan da etkili olmalıydı.

Şiir olsun , masal olsun , dini metin olsun yazılanları Arapça'nın etkileyici seslerine uydurmak gerekiyordu. Kur'an da bu çok başarılı bir şekilde uygulanmıştır ve bunun için bir çok uygulama icat ettiler örneğin herekeler. Kur'an dan metinler okurken kelimeleri uydurmak için zaman zaman aksanı değiştiriyorlardı . İşte herekelerin eklemeleri bu okuma şekline göre harflere yeni sesler ve anlamlar kazandırdı.

Ayrıca bu süreç dahilinde yerel tarihçilerin ortaya sürdüğü yarı efsane hikayeler ve Muhammed hakkında ki rivayetler efsaneleşti. Resmi tarihe göre Arap alfabesine ilk noktalama işaretini koyan kişi Ebü'l Esved'dir. Bugün okunan Kur'an da ki anlamların bir kısmı ona aittir. Alfabesi yeni oluşturulan bir dilde her kelimeye herkes istediği anlamına yükleyebilir. Ebü'l Esved'in kelimeye verdiği anlam literatür olup dile yerleşti . Hani Kur'an sözde vahy idi !

Abdülmelik derken şimdi de Ebü'l Esved çıktı değil mi piyasaya ? Kur'anın kitaplaştırıldığı süreç adam akıllı deşifre edildikçe bu ve bunlara benzer bir çok isimle karşılaşacağımız şüphesiz.


Bu süreçte Abdülmelik önemli bir iş daha yaptı ;
Peygamberlik için her zaman bir meşrutiyet olması gerekir.
Abdülmelik ' de bunu yaptı ve İsa'nın Mesih olması için gereken en önemli olguyu yani onun Davud'un soyundan olan bağlantısını kesti. Bunu yapmak zorundaydı zira uyduracağı Peygambere bir soy bağlanmalıydı.

Yahudiliğe göre tanrı ile yapılan aktin parçası olmak için İshak ve Yakup"un soyundan olmak gerekir yani Yakup soyundan değilseniz peygamberlik iddianız söz konusu dahi olamaz.
İsmail , İbrahim'in kölesi Hacer den olma oğludur. Rabbanî Yahudilik sadece İshak ve Yakup der başkasını kabul etmez.

Abdülmelik , İbrahim'in kölesi Hacer den olma İsmail'in soyuna uydurduğu Muhammed'in soyunu bağlayarak onun peygamberliğine meşruiyet kazandırdı. Fakat Rabbanî Yahudiler bunu kabul etmediler . Bunlar haniftir (!) yani sapkındır dediler. Ancak Abdülmelik bu konuda ısrarcıydı , İsmail'in de tanrının anlaşmasına dahil olduğunu ve Muhammed'in de o soydan geldiğini dikte etti.

Kısacası bize anlatılan Muhammed'in yaşadığına dair bilimsel , tarihi bir kanıt yoktur. İslamiyet adı verilen öğreti , tam halini 12. yy sonrası Gazalî'nin teorisyenliğinde almıştır. 12. yy öncesi bugünkü manada dini bir oluşumdan bahsetmek mümkün değildir.

Muhammed isminde bir peygambere dair en ufak bir belge ve arkeolojik delil olmadığı gibi islam kaynaklarında yaşadığı kabul edilen tarihlere ait Mezopotamya bölgelerinde de adı geçmez , bu döneme ait Arap kaynakları da mevcut değildir. Bunun yanında Emeviler olarak kabul edilen devletin de Monofizit inanca yakın olduğuna dair çok güçlü kanıtlar mevcuttur. 10. yy sonrası oluşturmuş rivayet kültürüne dayalı kaynaklar ise bilimsel tarihi için yetersiz ve geçersizdir.
Her daim umut ve sevgiyle kalın dostlar.
Yazan: Gregoire de Fronsac

İSLAM PEYGAMBERİ MUHAMMED GERÇEKTEN YAŞADI MI?

Yazan: Gregoire de Fronsac


İSLAM PEYGAMBERİ MUHAMMED GERÇEKTEN YAŞADI MI?

İslam Peygamberi Muhammed hakkında bize aktarılan bilgilerin tamamı sadece hadisler ve Siyer-i Nebi kaynaklarından ibarettir.
Bilimsel veriler ışığında Muhammed isminde bir Peygamberin yaşadığına dair herhangi bir tarihi bilgi-bulgu-kaynak bulunmamaktadır. Hakkında ne biliyorsak rivayete dayalı muğlak kaynaklar vasıtası ile haberdar olabiliyoruz.
Kendisine isnat edilen doğum tarihi 570 , ölüm tarihi ise 632 ve bu tarihten 750-760 yıllarına kadar geçen süre zarfında Muhammed ve İslamiyet hakkında ne Bizans kaynaklarında , ne Acem kaynaklarında , ne Süryani kaynaklarında , ne de çevre medeniyetlerin kaynaklarında bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Tüm hayatı ve sözleri 750 yılından sonra rivayete dayalı bilgiler dahilinde kayıt altına alınmaya başlanmıştır. İlk hikayelerin , kendisine isnat edilen ölüm tarihinden 120-130 sene sonra , İbn İshak'ın "es-sire" isimli eserinde yer almaya başladığı iddia edilir lakin bu eser ortada yoktur , bu eserden alıp alıntılayan kişi ise "Siret" isimli eserin yazarı İbn Hişam'dır lakin bu eserde ortada yoktur.
Tüm bunlar öğrendiğimiz kaynak ise tarihçi Taberî'nin "Tarih er-Rusül ve'l Muluk ve'l Hulefa" adlı eseridir. Taberî yine rivayetler zinciri ile kendisine ulaşan bu muğlak bilgileri kendi erken İslam tarihine aktarmış ve tüm islam dünyası da bu kaynaktan alıntılar yapmış ve İbn Mace , Tırmizi , Buhari gibi muhaddisler de bu bilgiler dahilinde Kütüb-ü Sitte'yi oluşturmuşlar ki Kur'an dan sonra en güvenilir kaynak kabul edilir islam dünyasında. Fakat bu kaynakların hiç birinin yazılı belgesi ve mesnedi yok !

Bütün bu bilgilerin ise dayandırıldığı tek bir isim var , Abdülmelik döneminde yaşadığı iddia edilen İbn Şihab ez Zühri.
Ravi silsilesinde metin-isnat analizi yapmak oldukça güç hatta imkansıza yakın olmasına rağmen ulaşılabilen ilk ravinin bu kişi olduğu iddia edilir lakin onun da yaşayıp yaşamadığı muğlak bir konudur. Yani kısacası Taberî ve Buhari'den öğreniyoruz Muhammed hakkında ne biliyorsak.
Oysa Kur'an kendisinden satır satır yazılı kitap olarak bahsediyor Tur suresinde. Şimdi burada hadis kaynaklarına bakıyoruz , nerede bu kitap ? Bu kaynaklara göre ayetlerin nüzul sırasına baktığımızda vahylerin bitmesine daha 15 sene var bu sure geldiğinde yani ortada ne bitmiş vahyler toplamı var , ne de satır satır yazılmış bir kitap. Kendi içinde bile çelişkili bir durum var ortada.
Taberî ve Buhari ile elimize ulaşan ve Muhammed'in hayatını anlatan bu rivayetlerde, Muhammed'in ayetleri kitaplaştırmak istemediğini , ölümünden yıllar sonra sahabelerin ellerinde ne varsa (tahta , kemik , deri vb materyaller) getirmelerini istediklerini görürüz ve tüm bunları derleme görevi verilen kişi ise , aslında Kureyş'li olmayan henüz 21 yaşındaki Yesrib'li Yahudi genci Zeyd'dir. Neresinden bakarsak bakalım kurmaca olduğu anlaşılan bir rivayetler zinciri.
Bunun yanında Muhammed'in , Bizans ve çevre Krallıklara gönderdiği iddia edilen mektuplar var ki üzerinde durmaya bile değmez zira sayıları dokuza kadar çıkan bu mektupların içeriği anlatılırken , bu mektupların orijinallerini kimse gün yüzüne çıkaramamaktadır.
Şimdi gelelim dönemle ilgili elimizde var olan somut bulgulara:
  • Ürdün'de bulunan Gadara kaplıcalarında ki Muaviye'nin yazıtı (664)
  • Mısır'da , Fustat'da bir köprü üzerinde ki yazıt (664)
  • Kudüs'de Abdülmelik tarafından yaptırılan Kaya Kubbesinin içinde ve dışında ki yazıtlar (693)
  • Yine Abdülmelik döneminde yaptırılan Şam-Kudüs yolu üzerinde bulunan bir dikit (695)
  • Şam'da Velid tarafından yaptırılan bir yazıt (708)
  • Suriye'de Humus kenti yakınlarında ki bir yazıt (732)
  • Medine'de , şimdiki ismi Peygamber Camisi olan yapıda ki yazıtlar (757)

Tüm bu somut eser ve bulguların hiç birinde İslamiyetten ve onun Peygamberi Muhammed'den kesinlikle bahsedilmiyor. Tarihlere baktığımızda bu son derece şaşırtıcı bir durum..

Ne demiştik yukarıda ; Bize aktarılan bilgilerin en eski kaynağı kabul edilen kişi Abdülmelik döneminde yaşadığı iddia edilen İbn Şihab ez Zühri'dir. Burada çok önemli bir detaya değinmek istiyorum ; ez Zühri'nin yaşadığı iddia edilen dönemden bize kalan ve Abdülmelik tarafından yazdırılan ve halihazırda somut şekilde elimizde bulunan Kaya Kubbesi yazıtlarında neler yazıyor:
  • Lütufkar ve merhametli Tanrının adıyla , Tanrıdan başka Tanrı yoktur , onun ortağı yoktur.
  • O verir yaşamı ve o öldürür , o her şeye gücü yetendir.
  • Övülmesi gereken , Tanrının hizmetçisi ve onun elçisidir.
  • Tanrı ve melekleri Peygambere rahmet diliyorlar.
  • Yazı sahipleri kararınızda yanlış olmayın ve Tanrı hakkında sadece doğruyu söyleyin çünkü İsa Mesih , Meryem'in oğlu, Tanrının elçisidir , onun Meryem'e yerleştirdiği sözdür . Tanrıya ve elçisine inanın ve üç demeyin ( teslis inancının reddi ) bunu bırakın , çünkü Tanrı birdir , övgüler ona , nasıl çocuk sahibi olsun ki , gökte ki ve yerde ki her şey onundur.
  • Mesih Tanrı hizmetçisi olmaktan gocunmayacaktır , Tanrıya yakın olan meleklerdir.
  • Rab , elçini Meryem oğlu İsa'yı kutsa , doğduğu günde , öldüğü günde , yeniden dirileceği günde sağlık , refah ona.

Bize İslam halifesi olarak dikte edilen Abdülmelik'in bu yazıtlarda İsa'yı övmesi şaşılacak bir durum değil midir ?
(Ayrıca bu yazıtlarda yazanları bugün Kur'an da ayet olarak okuyoruz) Bu yazıtta açıkça Abdülmelik , başta Bizans'a kendi Hristiyan Teolojisinin(Heretik inanç) doğru teoloji olduğunu anlatıyor ve meydan okuyor.
Dikkat ederseniz yazıtta İsa için sık sık Meryem'in oğlu olduğu vurgulanıyor bu İznik Konseyi öncesi yani 325 yılı öncesi Hristiyanlık ögesidir.
İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu öğretisi yani teslis inancı İznik Konseyi ile Bizans Kilisesinin resmi doktrini oldu. Pers topraklarında ki kiliseler ise 410 da ki Tizpon Konseyi kararları ile zorla kabul etmek zorunda kaldılar fakat Pers topraklarının doğu kesiminde kalan özellikle çöl Hristiyanları bu doktrini kabul etmediler ve Heretik inancı devam ettirdiler. Bu Monofizit Arap Hristiyanlar yani "İsa'nın Tanrının oğlu değil sadece elçisi olduğuna inanan" kesim , en geç Abdülmelik döneminde kendi öğretilerini eski Pers topraklarına geri getirip Bizans'a ve kiliseye kafa tutuyorlar. Bu Kaya Kubbesi yazıtlarından anlaşılacağı üzere ; İsa Meryem'in oğludur , Mesihtir , Muhammad'dır yani seçilmiş , övülmüş olandır , Peygamberdir , Tanrının Meryem'e yerleştirdiği sözdür , Tanrının oğlu değildir.
Yaklaşık 8. ve 9 yüzyıllara kadar "Muhammad ( MHMD-MHMT) terimi Monofizitlerin İsa için kullandıkları ve seçilmiş , övülmüş anlamlarına gelen bi sıfattır ( bu konuya başka bir yazı da değinilecek)

Ayrıca burada değinmemiz gereken çok önemli bir detay daha var . Döneme ait Syriac belgeleri dönemle ilgili neler anlatıyor bizlere bir bakalım. 660-670 yıllarına ait Psikopos Sebeos'un bir kroniği.
Diyor ki Sebeos ; Bölgede İsmaili kabileleri birleştiren birinden bahsediyor. İsmaili kabilelerin bu kişiye Mamet yani seçilmiş kişi dediklerini , çok iyi bir vaiz olduğunu , İsmaili kabilelerin vaat edilmiş toprakları kurtarmaları gerektiklerini anlatıyormuş. Bu sahte Mesih İsmaili kabilelerin haricinde Heretiklerden de kendisine hatırı sayılır bir taraftar toplayarak on iki bin kişilik bir ordu kurduğunu aktarıyor.
Bir başka kronik ise Alphonse Mingana koleksiyonun da yer alan yazarı belirsiz 675-685 yıllarına tarihlenen bir belge. Bu belgede İsmaili kabileleri bir araya getiren MHMD (seçilmiş-övülmüş) bir Mesih-Lider'den bahsediliyor. Sasanilere karşı savaşmış ve muhtemelen Sasani başkenti Medain'i ele geçirmiş. İslam kaynaklarına göre Muhammed'e atfedilen ölüm tarihinden 5 yıl sonrasından bahsediliyor. Yine başka bir kroniğe bakıyoruz. Mingana koleksiyonu içinde yer alan Süryani Rahip Pankaye'ye ait bir belge bu. Diyor ki Pankaye ; Bu seçilmiş kişinin emrine Hristiyanların da girdiğini ve bu topluluğun içinde heretiklerin de olduğunu (Monofizitler den bahsediyor) anlatıyor.
Bir diğer önemli belge ise 634-640 yıllarına tarihlenen Doktrina Jacobi nuber Baptizati isimli bir belge. Bu belgede Sarezenlerin bir lideri-önderi olduğundan bahsediyor. Bu liderin insan kanı akıtmaktan başka bir şey yapmadığını, İsa peygamberin yolda olduğunu ve cennetin anahtarını elinde bulundurduğunu iddia ettiği aktarılıyor işin ilginç yanı bu belgenin yazıldığı tarihte bu sahte Mesih hala yaşıyor ve olaylar Arap yarımadasında değil bugün Tel-Avive 45 km mesafede ki Kayserya'da gerçekleşiyor. Bu kaynakların hiç birinde İslamiyetten ve onun Peygamberi Muhammed'den kesinlikle bahsedilmiyor.
Kısacası 8. yy ortalarına kadar İslamiyet adında bir din ve bu dinin uygulamaları ile Peygamberi olduğu iddia edilen Muhammed'e ait bir bilgi yoktur.

Tarihi kaynaklara baktığımızda , bölgede hakim olan inanç yapısının Roma kilisesinden bağımsız olarak teslis inancına karşı olduğunu ve bunun sonucu olarak Bizans'ın bölgede zayıfladığını ve bu esnada ortaya bir sahte Mesih'in çıktığını ve bu Mesih'in , Monofizit öğreti ile İsmaili Yahudi öğretiyi harmanlayıp bölgede ki Arap kabileleri bir araya getirdiğini görebiliyoruz.
Özetle tüm bu bulgu ve belgelerden , İslam Peygamberi Muhammad denilen mitolojik şahsiyetin , sahte Mesih Mamet'in hikayesinden devşirilmiş olduğunu ve bugün İslamiyet dediğimiz öğretinin ise vahiy yoluyla bildirilmiş bir din olmadığını aksine bölgede hakim olan Monofizit öğretinin , İsmaili Yahudi öğreti ile harmanlanmış ve yaklaşık 200 yıllık bir süreçte özellikle Abbasilerin devletleşme sürecinde yeni bir din şeklini aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yani Arap Peygamberi Muhammed hiç bir zaman yaşamadı . Muhammed ( Muhammad ) Hristolojik bir sıfattır. İsa için kullanılan seçilmiş , övülmüş anlamalarına gelen bir sıfat iken Arapların devletleşme sürecinde 8. yy. ortaları ve 9. yy. başlarında yüklenilen anlamla birlikte var olmuş bir literatür figürüdür.
İslamiyet ise 7. yy. dan , 8. yy. ortalarına kadar henüz mevcut değildir , İslamiyet'in öncülü bir Hristiyanlık mezhebidir. 
Bu mezhep 8. yy. ortalarına doğru bahsettiğimiz süreç dahilinde yeni bir din şeklini almaya başladı ve Gazalî'nin teorisyenliğinde bugünkü şeklini aldı..

Yalanlarla , kurgulanmış hikayelerle yaşamak müminleri mutlu ediyorsa buna bizim yapabileceğimiz hiç bir şey yok elbette ama bunları dile getirip uyuyanları uyandırmaktan da geri duracak değiliz.. Her daim umut ve sevgiyle kalın dostlar.
Yazan: Gregoire de Fronsac