EMPERYALİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ-6
ANTİKOMÜNİST KURUMLAR, "GLADIO"
ABD Nato yapılanmasını sağladıktan sonra olası bir Sovyet işgaline karşı Nato üyeleri içinde sivil savunmayı sağlayabilecek bir oluşumu planlamıştı. Bunun için örnek aldığı yapı ise II. Dünya savaşı sırasında Fransa’da aktif görev yapan ve tarihte “Fransız Direnişi” diye bilinen hareketti.
Bu yapılanmada General De Gaulle radyolardan halka seslenerek askeri deneyimi ya da yetenekleri olsun ya da olmasın Fransa’nın özgürlüğü yolunda mücadele vermek isteyenlere çağrı yapmıştı. Çağrıya katılan insanlar Londra’da toplanarak eğitimlerden geçirilip görevleri belirlendi. Seçilen kadın ve erkekler De Gaulle önderliğinde ve Jean Moulin yönetimi altında askeri ve siyasi bazı eylemlere katılmışlardı. Genelde yapılan uygulamalar, genel itaatsizlik ile başlayan ve sahte kimlikler yapmak, suikastler düzenlemek, suikastçilere ve ABD, İngiliz askerlerine lojistik destek verme gibi eylemleri kapsıyordu. ABD bu tür sivil savunma uygulamalarını bir kurum ya da kuruluş olarak Nato kontrolünde her üye ülkede yapılanmasını sağladı. Bu kurumlar Nato’ya üye ülkelerin her birinde farklı isimlerle anıldı. Ancak en çok bilineni ve medyaya en çok yansıyanı belki de en çok sevileni İtalyanların “Gladio” isimli kuruluşları oldu. Gladio’nun tam Türkçe karşılığı “Kısa kılıç” anlamına geliyordu. Bu isim Roma ordusunun ya da gladyatörlerin kullandığı kılıcın ismiydi. Zaten Gladyatör’ün ismi de bu kılıçtan kaynaklanıyordu. Gladio’nun dışında “Stay Behind” denilen bir nevi “Geri Hizmet” adı da kullanılmaktaydı. Bazen de “Süper Nato” deniliyordu. Kuruluşundan itibaren tamamen gizli olan bu kurumlar yıllar sonra yapılan bazı operasyonlarda sonra ortaya çıktı.
Örgüt tamamen ABD desteği ile antikomünist hareketi desteklemek amacıyla kurulmuştu. Finansmanını CIA sağlıyordu. İlk uygulama olarak casusluk ve gerilla savaşına hazırlanmak amacıyla Sardunya adasında bir eğitim kampı kuruldu. Kuzey İtalya’da 139 yerde silah ve mühimmat depoları oluşturuldu. Resmi olarak geçen adı ise “Müttefik Koordinasyon Merkezi” (Allied Coordination Committee) idi. 1952 yılında kurulan ana yapıdan sonra 1956 yılına kadar ikisi kadın olan toplam 622 kişi ABD ve İngiliz Gizli Servisleri tarafından eğitilip yetiştirildiler. 1972 yılından sonra organizasyon resmen dağıtıldı ama ortadan kaldırılmadı. Bu tarihten itibaren yer altı örgütü olarak yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler.
İtalya’da adı Gladio olan örgüt, Yunanistan’da “B-8” veya “SheepSkin”, Belçika’da “SDRA-8”, Hollanda’da “NATO Command”, Batı Almanya’da “Gehlen” ya da “Sword”, Avusturya’da “Schwert”, Fransa’da “Rüzgâr Gülü”, İspanya’da “GAL”, İngiltere’de “Secret British Network” olarak kaydedildi. Türkiye’de ise bu kurumun ilk adı “Seferberlik Tetkik Kurulu” idi. Sonra ismi “Özel Harp Dairesi” olarak değiştirildi. Daha sonra birkaç kez farklı isimlerde medyada ve siyaset sahnesinde adı değişik isimlerle anıldı. Bir zaman “Kontrgerilla” denilen yapılanma daha sonra “Derin Devlet” olarak anılmaya başlandı. Ama hepsinin arkasında en üst yönetici olarak ABD’nin CIA kurumu vardı.
ABD güçlü ekonomiye ve siyasal yapıya sahip NATO’ya üye ülkeler ile iyi iş birliği içindeydi. Ancak ekonomisi ve siyasal yapısı zayıf olan ülkelerin doğrudan yönetimine müdahale ederek ilişkilerini iyi tutuyordu. Türkiye, Güney Kore ve İsrail bu açıdan sıralamada en üstte bulunan ülkelerdi. Güney Kore ve İsrail’in Türkiye’den en büyük farklılıkları ABD için en öncelikli ve alternatifleri olmayan ülkeler olmasıydı. Türkiye bu açıdan ikinci planda kalıyordu çünkü ondan daha önemli olduğu kabul edilen İsrail vardı. ABD de, Türkiye için ikinci plandaydı çünkü ülkede ABD sempatizanları olduğu kadar onun varlığından hoşlanmayan ve rahatsız olan ciddi sayıda bir nüfus vardı.
Cumhuriyet öncesinde Manda talebi ile ülkeye girmeye çalışan ABD bunda başarılı olamayınca Cumhuriyet’in kurulması sonrasında yeni muhalif partilerin oluşumunu sağlayarak denemelerini sürdürdü. O günün koşullarında genç Cumhuriyet’in tam oturmamış demokratik sisteminde Mustafa Kemal Atatürk’ün dikkati sayesinde bunu başaramadı. Bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk’e defalarca suikast girişiminde bulunulmuştu ki İzmir suikasti bunların sonuncusuydu.
Atatürk’ün vefatı ve II. Dünya savaşının bitmesini takip eden yıllarda Sovyetler Birliğinin saldırgan politikaları yüzünden Türkiye, ABD’ye yanaşmaya çalışıyordu. ABD yönetimi bunu memnuniyetle karşılarken tek şartı demokratik rejimin gereği çok partili siyaset ve liberal ekonomik yapılanmayı şart koştu. Böylece 1950 yılında ABD güdümünde CHP’den ayrılan Bayar ve Menderes Demokrat Parti’nin kurulumunu gerçekleştirdi.
Tüm dünyada ve Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de Amerika hayranlığı giderek yükseliyordu. Demokrat Partinin kurduğu hükümetlerde Türkiye’nin “Küçük Amerika” olacağı vaatleri söyleniyordu. Oysa ABD Türkiye’ye verdiği kredilerle; süt tozu, otomobil, genetiği değiştirilmiş buğday, soya yağı gibi ürünler satıp, fabrikaları kapattırıyor, demiryolu yerine kara yolu inşa ettiriyor ve Türkiye’nin geleceğini oluşturacak Köy Enstitülerini komünizm propagandası yapıyor diye kapattırıyordu.
Türkiye bu süreçte NATO’ya üye olarak askeri donanımlarını ve gücünü tamamen NATO’ya endekslemişti. Yine bu dönemde silahlı kuvvetler içinde kurulan Gladio benzeri Seferberlik Tetkik Kurulu tüm parasal kaynağını CIA’den karşılıyordu. Bu yüzden de CIA yönetimine ve direktiflerine maruz kalmaktaydılar. Üstelik bu durumdan hiç kimsenin hatta Genel Kurmay Başkanının dahi haberi yoktu.
Osmanlı döneminde Anadolu topraklarında Misyoner okulları ile beyin yıkayan ABD, Cumhuriyet sonrasında 1948 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden 16 personeli yetiştirip eğitmek amacıyla ABD’ye götürdü. Gidenler arasında Alparslan Türkeş de vardı.
Ekonomik olarak dibe doğru giden Türkiye’nin başbakanı Menderes, ABD’den istediği parayı alamayınca Sovyetler Birliği ile görüşmelere başladı. Çok sürmeden 1960 ihtilalini gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri, yönetime el koydu. Görünüşte ön planda Cemal Gürsel başkanlığında 38 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi vardı ama arka planda emirleri verenler kimdi?
Bu 38 subaydan 24’ü askeri yönetimin bir an önce sivil yönetime bırakılmasını savunuyordu. Diğer 14 subay ise askeri yönetimin devam etmesi arzusundaydılar. Tarihte “Ondörtler” diye geçen bu kişilerin başında Kurmay Albay Alpaslan Türkeş vardı. Şu anda meclis üyesi olan Ümit Özdağ’ın babası Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ da onların arasındaydı. Ondörtler grubu Milli Birlik Komitesinden çıkartılarak uzak ülkelere konsolosluk görevlisi olarak sürgün edildiler.
1961 yılında yeni anayasa yapılarak Türk demokrasisi yeniden elden geçirildi. ABD, kaybettiği Demokrat Parti’nin yerine yenisinin kurulmasını gerçekleştirdi. Artık Adalet Partisi Türkiye’nin yeni liberal, Müslüman demokrat ve Amerikancı partisi olmuştu. Bir noktayı göz ardı etmemek gerek; aslında Türkiye’deki tüm partiler Amerikancı idi ancak ABD, içlerinden bir tanesine çok yakın ve sıcaktı.
PATREON İLE DESTEK OL
Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin : TIK
KUR'AN ANALİZİ
● Sırasıyla tüm ayetleri incelemeye başladığım ve kökenlerini gösterdiğim "Kur'an Analizi" videoları İçin TIK!