Dünyanın kendine demokrat Emperyalist batılı ülkeleri İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Amerika, Rusya ve doğudan kadroya katılan Japonya, her fırsatta önlerine gelen ülkelerin vampir gibi kanlarını emmeyi amaç edinmişlerdi. Belki orta çağ hatta yeni çağ için bunun gerekliliği konusunda tartışılmaz ancak yakın çağda gelişen sosyolojik toplumsal yapılar, emperyalizmi insanlık suçu olmaktan kurtaramaz.
Yazının konusu olan Çin, doğuda 1700’lü yıllardan itibaren İngiltere, Japonya, Fransa ve Rusya’nın ekonomik ve siyasal baskısına maruz kalırken, batıda da çökmüş ve Hasta Adam olarak tanımlanan Osmanlı Devleti (Artık İmparatorluk demenin anlamı yok) Çin ile aynı kaderi paylaşıyordu. Çin, Boxer ayaklanması sonucu bu son ile Osmanlı’dan daha erken karşılaşmasına rağmen kurtuluşu, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinden daha geç olacaktı. Bunun başarısı elbette Türk ulusunun Mustafa Kemal gibi bir lidere sahip olmasından kaynaklanıyor. Ancak ne yazık ki Lider bağımlılığından kurtulamayan Türk halkı, Mustafa Kemal’i kaybettikten sonra eski karanlık çukurlara dönerken, Çin çektiği sıkıntılardan bulduğu çözümlerle bugün dünya devi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu yazı hikayesi Çin’in 2000 yıl öncesinden başlattığı hanedanlıklar döneminden sonra önce Cumhuriyete ve daha sonra da Sosyalist yönetime nasıl geçtiğinin hikayesidir.
DOĞUNUN YÜKSELEN YILDIZI, ÇİN TARİHİ-6
BOXER AYAKLANMASI, XİNHAİ DEVRİMİ VE CUMHURİYET
Dünyanın doğusundaki gelişmeler Batı ülkelerini tedirgin ediyordu. Batının ele geçirdiği Çin’i, Japonya da lezzetli bir lokma olarak tanımlayınca Çin’in kontrolünde olan Kore’den başlattığı savaşı kazanarak topraklara sahip olmuştu. Çin, Şimoneski Antlaşması ile Japonya’ya ödünler vererek kendi topraklarını koruyabilmişti. Avrupa devletleri yalnızca kendisine ayırdığı bu lezzetli ülkenin başkaları tarafından yenilip yutulmasını göze almadıkları için Çin’e yardım edip verilen ödünlerin geri alınmasını sağladılar. Ancak Çin, Japonya’ya vermediği ödünlerin çok fazlasını batılı ülkelere vermek zorunda kalacaktı. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ortak hareketi ile bir nevi manda yönetimine aldıkları Çin’in ekonomik bölgelerini parçalayarak işgal edip sömürdüler.
Çin halkı 1894 yılında hem Japonya karşısında aldıkları yenilgi hem de sonrasında batılı ülkelerin işgalinde onurlarının kırıldığını hissederek için için diş bilemeye başlamışlardı. Çinliler tüm bu sorunları başlarına getiren, Qing Hanedanlığına karşı 1870 yılında “Boxer Cemiyeti” (Boksör anlamını içeren cemiyet, bu ismi yabacılara yumruk vurma ifadesinden çıkarmıştı) isimli bir örgüt kurmuşlardı. Bu örgütün 1890 yılından itibaren batılı ülkelere karşı mücadeleye girmesi, Hanedanlığın hoşgörüsünü kazandı. 1899 yılından itibaren cemiyet üyeleri yabancı temsilciliklere, misyonerlere ve yabancıların yaptığı demiryolları ile buradaki işçilere saldırılar düzenledi.
Halk ayaklanması ciddi boyutlara geldiğinde rahatsız olan işgalci ülkeler (İngiltere, Fransa, ABD, Rusya, İtalya, Avusturya-Macaristan, Almanya ve Japonya) birleşerek “8 Devlet İttifakı” oluşturdular. İsyanı bastırma kararının fitilini ateşleyen olay ise Alman sefirinin Boksörler tarafından öldürülmesiydi. 14 Temmuz 1900’de ortak oluşturulan 54 bin kişilik ordu
Sir Edward Seymour ve Alfred von Waldersee komutasında Tianjin’deki ayaklanmayı bastırıp “Yasak Şehir” adı verilmiş olan Pekin’i ele geçirip yağmaladılar. İşgalcilerin ordusu, ayaklanmanın bastırılması sırasında binlerce Çinli kadına tecavüz etti. Tecavüze uğrayan kadınların birçoğu intihar etti. İsyanın bastırılması sırasında işgalcilerden 2500 asker, 500 yabancı sivil ile birkaç bin Hristiyan Çinli, hayatını kaybetti. Çinlilerden ise 20 bin asker ile birkaç milyon Çinli öldürüldü. Sekiz Devlet İttifakı yaptıkları katliamlar yetmezmiş gibi bir de Çin’e çok büyük zarar tazminatı yüklediler. Ödenmesinin olasılığı olmayan taksitlerin 40 yıl vadesi vardı ancak Çin’in bu ödemeyi yapacak gücü yoktu. Zaten Emperyalist sistemin temeli de buna dayanıyordu. Borcunu ödeyemeyen Çin, Avrupa devletlerinden yeniden borç alıp borcunu başka bir borçla ödemeye çalışırken özgürlüğünü kaybedecekti.
Çin artık yeni bir döneme girmişti. Ülkeyi Cumhuriyete götüren süreçteki etken kişi Sun Yat-Sen oldu. 17 yaşındayken eğittim amacıyla gittiği Honolulu’dan döndükten sonra arkadaşı ile yıktıkları tapınak yüzünden köylülerin gazabından kaçıp Hong Kong’a gitmişti. İngilizlerin kontrol ve yönetiminde olan bu kentte eğitimlerini pekiştirdikten sonra Guangzhou hastanesinde bir Hristiyan Misyonerden tıp eğitimi aldı. Daha sonra Hong Kong’da açılan Tıp okuluna giren 12 kişi içinden 1892 yılında mezun olan 2 kişiden biriydi.
Sun Yat-Sen 1905 yılında 39 yaşındayken birkaç arkadaşı ile beraber Tokyo’da olduğu sıralarda “Tongmenghui” adlı gizli bir yer altı örgütü kurdu. Bu örgüt Çin’de imparatorluğa ve haksızlıklara karşı mücadele ederken ülkeyi yeni yönetime, Cumhuriyete hazırlamak amacını güdüyordu. Örgütün en büyük hareketi “Wuchang Ayaklanması” olarak bilinen isyandı. Bir demiryolu kriziyle başlayan ayaklanma o sırada Wuchang’da bulunan Yeni Ordu’nun 1911 yılının sonlarında Huguang Genel Valisine karlı yaptığı bir saldırı ile başladı. Vali kaçarak kurtulmasına rağmen devrimciler kentin kontrolünü ele geçirdiler. Bu isyanın ardından gelişen diğer isyanların sonucunda İmparatorluk ordusu ile Yeni Ordu’nun çatışmaları Qing Hanedanlığının sonunu getirdi. Sun Yat-Sen liderliğinde başlatılan “1911 Devrimi” 1911 yılında meydana gelmesinden dolayı “Xinhai Devrimi” olarak adlandırıldı. 8 yaşındaki Son İmparator Puyi, 12 Şubat 1912 tarihinde tahttan indirildi. Böylece 2000 yıldır devam eden Hanedanlıklar saltanatı ve İmparatorluk yönetimi son bulup yerini Cumhuriyete bırakarak bugünkü modern Çin tarihinin başlamasına sebep olmuştu. Ancak bundan sonra Çin’i başka işgaller ve çalkantılar bekliyordu.
PATREON İLE DESTEK OL
Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin : TIK
KUR'AN ANALİZİ
● Sırasıyla tüm ayetleri incelemeye başladığım ve kökenlerini gösterdiğim "Kur'an Analizi" videoları İçin TIK!