KERUBİM (KERUVİM) MELEKLERİ
İzlediğimiz birçok Hollywood filmi ve okuduğumuz sayısız kitap çeşitli melek
türlerine ev sahipliği yapsa da insanların yüzyıllardır inandığı birçok
melek ve bunların kökenleri çoktan unutulmuştur. Bu tür varlıklara olan
inanç her ne kadar öznel olsa da, sorgusuz sualsiz inanılıyor olması
ilginçtir.
Bu makalede meleklerin ve insanın doğasını, insanlığın neye inandığına ve
İbrani metinlerinin neye işaret ettiğini irdeleyeceğiz. Yani hem bu
varlıkların gerçek olup olmadığına, hem de kökenlerine odaklanacağız.
Melek kelimesi, "haberci" anlamına gelen Eski İngilizcedeki "engel" den, bu
terim de Latin kiliselerinde kullanılan Yunanca "angelos" teriminden gelir.
Orta İngilizcedeki kullanımını da Eski Fransızca terim olan "angele" den
almıştır. [1]
İbranice'de ise melek için kullanılan terim "măl'k" (מַלְאַ֧ךְ) yani
bildiğimiz melektir (İbranice okunuşu "melah" ya da "malakh"tır).
Melek ve ruh kelimeleri zaman zaman birbirinin yerine geçebilir. Ancak melek
teriminin ruhsal bir varlıkla hiçbir ilgisi olmadan kullanıldığı birkaç duruma
da dikkat etmek gerekir. İncil'de bağlamına bağlı olarak "melek" aynı zamanda
bir insan yani ilahi olmayan sıradan bir "haberci" de olabilir. Örnek olarak
Malaki 1:1'e bakabiliriz:
RAB’bin Malaki aracılığıyla İsrail halkına bildirisi.
מַשָּׂ֥א דְבַר־יְהוָ֖ה אֶל־יִשְׂרָאֵ֑ל בְּיַ֖ד
מַלְאָכִֽי׃
Fakat bu ayrı bir konu. Ele alınması gereken soru şudur: Bu kadar insanın
inandığı bu göksel varlıklar esasında nedirler? Nereden gelmişlerdir ve neye
benzerler?
Cevap aramaya Tevrat'tan İslam'a geçen melek anlatılarından yani "Rabbin
meleği" sözünün yer aldığı ve insanlara göründüğünün anlatıldığı İbrani
metinlerinden başlamak gerekir. Önce bu meleklerin İbrahimi dinlerdeki
hatlarınızı çizmeliyiz ki ilerleyen süreçte mitolojik kökenlerini daha kolay
bulalım.
Yaratılış 16:7–14'de Hacer'e, 22:11–15'de İbrahim'e, Mısırdan
Çıkış 3:2–4'de ateşin içinden Musa'ya, Çölde Sayım 22:22–38'de Yahudi
peygamberi Balam'a, Hakimler 2:1–3'de İsrailliler'e, 6:11–23'de
Gidyon'a, 13:3–22'de Manoah ve karısına görünür.
Mısır'dan Çıkış 3: 2-4'ü bir okuyalım:
RAB’bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa
baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. “Çok garip” diye düşündü, “Gidip
bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!”
RAB Tanrı Musa’nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!”
diye seslendi.
Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.
Yani metne göre, yanan çalıdan önce bir melek Musa'ya görünür, akabinde Rab
konuşmaya başlar. Ne kadar insani bir fikir olduğunun farkında mısınız? Hani
kral, kraliçe halkın veya başka bir liderin önüne çıkmadan önce onun gelişini
duyuran haberciler vardır ya, işte buradaki durum da tam olarak budur.
Keruvlara dair sayısız tasvir vardır ki bunlar arasında "Cennet Bahçesinin
Girişini" korumak ta yer alır. [2]
Yaratılış 3:21-24: RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.
Ayrıca Tevrat'ta, Ahit Sandığı üzerine altından yapılmış iki adet Keruv
figürü koyulduğu anlatılır. (Çıkış, 25:17-22; 37:6-9). Buna benzer şekilde,
bazı bölümlerde Keruvlardan cansız varlıklar, figürler olarak bahsedilir.
Keruvlar, Yahudi melek hiyerarşisinde, Musa bin Meymun'un Mişna Tora'sında
dokuzuncu ve Berit Menuşah gibi Kabalistik eserlerde üçüncü sırada yer alır.
De Coelesti Hierarchia adlı eser Keruvim meleklerini Serafim ve Thron
(Throne) melekleri ile birlikte en üst sıraya yerleştirir. [3]
Keruvim adlı bu melekler Hezekiel Kitabı'nda ve bazı Hristiyan
ikonlarında, tanrının tahtını tutan (Hezekiel 10:1-20), dört kanatlı ve dört
suratlı varlıklar olarak tasvir edilmiştir. Bu dört surat, tüm vahşi
hayvanların temsilcisi olan aslan, yerli ve evcil hayvanların temsilcisi
olan öküz, muhtemelen gökselliği simgeleyen kartal ve son olarak insanlığın
temsili olan insandır. [4][5] Bacakları düzdür ve ayak tabanları tıpkı
parlatılmış pirinçten yapılmış boğa toynakları gibi ışıltılıdır.
Hezekiel'in vizyonlarında bu meleklere dair metinlere bakalım.
Hezekiel 1:4-14:
4 Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş
saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan
madeni andırıyordu.
5 En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;
6 her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.
7 Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç
gibi parlıyordu.
8 Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de
yüzleri, kanatları vardı.
9 Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa
sola dönmüyordu.
10 Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne,
sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada
dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.
11 Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her
yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki
kanatla da bedenlerini örtüyordu.
12 Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye
yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı.
13 Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale
gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve
içinden şimşekler çakıyordu.
14 Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip
geliyorlardı.
Hezekiel 10:1-20:
Baktım, Keruvlar'ın başı üzerindeki kubbenin üzerinde
laciverttaşından tahta benzer bir nesne gördüm.
2 RAB keten giysili adama, "Keruvlar'ın altındaki tekerleklerin
arasına gir. Avuçlarını Keruvlar'ın arasındaki ateş közleriyle
doldurup kentin üzerine közleri saç" dedi. Adamın oraya girdiğini
gördüm.
3 Adam oraya girdiğinde, Keruvlar tapınağın güney tarafında
duruyordu. Bulut tapınağın iç avlusunu doldurdu.
4 RAB'bin görkemi Keruvlar'ın üzerinden ayrılıp tapınağın eşiğine
gitti. Tapınak bulutla doldu. Avlu RAB'bin görkeminin parıltısıyla
doluydu.
5 Keruvlar'ın kanatlarının sesi dış avludan bile duyuluyordu; tıpkı
Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın sesi gibiydi.
6 RAB keten giysili adama, "Keruvlar'dan ve tekerleklerin arasından
ateş al" diye buyurunca, adam oraya girip bir tekerleğin yanında
durdu.
7 Sonra Keruvlar'dan biri aralarındaki ateşe elini uzattı, biraz ateş
alıp keten giysili adamın avuçlarına koydu. Adam ateşi alıp oradan
ayrıldı.
8 Keruvlar'ın kanatları altında insan eline benzer bir şekil
göründü.
9 Baktım, her Keruv'un yanında birer tane olmak üzere dört tekerlek
gördüm. Tekerlekler sarı yakut gibi parıldıyordu.
10 Dördü de birbirine benziyor, iç içe girmiş bir tekerleği
andırıyordu.
11 Hareket edince Keruvlar'ın baktıkları dört yönden birine doğru,
sağa sola dönmeden ilerliyordu. Ön tekerlek nereye yönelirse, öbür
tekerlekler de onun ardınca gidiyordu.
12 Keruvlar'ın bedenleri - sırtları, elleri, kanatları - ve dördünün
de tekerlekleri çepeçevre gözlerle doluydu.
13 Tekerleklere "Dönen tekerlekler" dendiğini duydum.
14 Her Keruv'un dört yüzü vardı: Birinci yüz öküz yüzüne, ikincisi
insan yüzüne, üçüncüsü aslan yüzüne, dördüncüsü kartal yüzüne
benziyordu.
15 Keruvlar yukarıya doğru yükseldi. Bunlar daha önce Kevar Irmağı
kıyısında gördüğüm canlı yaratıklardı.
16 Keruvlar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket
ediyor, Keruvlar yerden yükselmek için kanatlarını açınca, tekerlekler
de yanlarından ayrılmıyordu.
17 Keruvlar durduğunda onlar da duruyor, Keruvlar yerden
yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu
tekerleklerdeydi.
18 RAB'bin görkemi tapınağın eşiğinden ayrılıp Keruvlar'ın üzerinde
durdu.
19 Ben bakarken Keruvlar kanatlarını açıp yerden yükseldi,
tekerlekler de onlarla yükseldi. RAB'bin Tapınağı'nın Doğu Kapısı'nın
girişinde durdular. İsrail Tanrısı'nın görkemi onların
üzerindeydi.
20 Kevar Irmağı kıyısında, İsrail Tanrısı'nın altında gördüğüm ve
Keruvlar olduğunu anladığım canlı yaratıklar bunlardı.
Mezmurlar 18:6-10'da ise keruv meleği tanrı için binek görevi görmektedir:
Sıkıntı içinde RAB’be yakardım,
Yardıma çağırdım Tanrım’ı.
Tapınağından sesimi duydu,
Haykırışım kulaklarına ulaştı.
O zaman yeryüzü sarsılıp sallandı,
Titreyip sarsıldı dağların temelleri,
Çünkü RAB öfkelenmişti.
Burnundan duman yükseldi,
Ağzından kavurucu ateş
Ve korlar fışkırdı.
Kara buluta basarak
Gökleri yarıp indi.
Bir Keruv’a binip uçtu,
Rüzgar kanatlar takarak hızla geldi.
Hezekiel anlatılarının dışında bir başka gelenek onlara farklı fiziksel
görünümler atfetmiştir. [4] Bu melekler batı Hristiyan geleneğinde, Klasik
mitolojideki ve Yunan mitolojisindeki aşk tanrıları Cupid/Eros'dan türetilen
"putto" adlı melekler ile ilişkilendirilince, küçük, tombul, kanatlı
çocuklar-bebekler olarak tasvir edilmeye başlandılar. [6]
İslam'da Kerûbiyyûn adlı bu melekler Tanrı'ya en yakın meleklerdir. Doğu
bilimleri uzmanı Joseph von Hammer-Purgstall, İslam'daki Ruḥü'l Kudüs'ü (روح
القدس), Keruvim meleklerinin en asillerden biri olarak ele almıştır.
Diğerleri ise Allah'ın tahtını taşıyanlar veya baş meleklerdir [7] ve Kur'an
ayetlerindeki Allah'ın tahtını taşıyan melek motifleri Hezekiel'deki
anlatılarla paralellikler gösterir. Fakat mealciler Kur'an'daki bu pagan
inanışın izlerini örtmek için taht anlamına gelen "arş" kelimesini [8] "gök"
diye tercüme etmişlerdir. Halbuki göğün Arapçası "sema"dır ve çoğulu
"semavati"dir.
"Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir. Melekler onun
çevresindedir. Ve o gün Rabbinin Arş'ını, onların da üstünde sekiz
tanesi yüklenir." (Hâkka 16,17)
Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın
etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve
«alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun» denilmiştir. (Zümer 75)
Bu ayetlerdeki arş (عَرْشَ) bizim gök anlamında kullandığımız, kullanmaya
alıştırıldığımız anlama sahip değildir. Arş (عَرْشَ) tahttır. [8] Meleklerin
taşıdığını anlattığı şey Allah'ın tahtı değil de gök olsaydı o halde
kullanması gereken kelimeler "sema" سماء ya da "semavati"
olmalıydı.
"Arş'ın" taht anlamına geldiğinin onlarca örneğinden biri de Neml 41'dir:
Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı
olacak?” dedi.
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا
نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ
Dolayısı ile burada da tahtı taşıyan melekler inanışının izleri açık bir
şekilde ortadadır fakat insanları İslam dininde tutmak isteyenler ısrarla
kelime oyunları yaparak taht anlamına gelen kelimeyi arş yada gök olarak
çevirmiştir. Halkımızdan Kur'an'ı Arapça okuyarak anlayabilen kişi sayısı
elin parmakları kadar olduğundan, bunlardan anlayanlar da dini kurumlarda
üst mevkilere sahip olduğundan bu pagan inanışın izlerini kasıtlı olarak
örtmektedirler.
Hatta bu inanışı destekleyen rivayetler de vardır.
Peki Yahudiliğe, Hristiyanlığa ve İslam'a geçen bu Keruvim meleklerinin
İbrahimi dinler öncesi kökenleri neye dayanıyordu?
Mitolojik melez varlıklar, Mezopotamya sanat ve inancında yaygındır. Bu tür
varlıklara örnek olarak, Sümer-Akad mitolojilerinde kartal kanatlarına,
aslan vücuduna ve kral başına sahip, görünüşüyle sfenkse benzeyen, koruyucu
bir ruh olan Lamassu veya Şedu verilebilir.
Bu tür varlıklara olan inanış Fenikeliler tarafından da benimsenmişti.
Kanatlar, sanatsal güzelliklerinden dolayı kısa sürede popüler hale geldi ve
çeşitli hayvanlar kanatlarla resmedildi. Sonucunda insanlara da kanatlar
verilince [2] melek figürünün kabataslak şekli de oluşmuş oldu. [9] William
F. Albright gibi araştırmacılara göre Fenike ve Kenan'da, Geç Tunç Çağı'nda
bulunan "insan başlı kanatlı aslan" figürünün diğer kanatlı yaratıklardan
çok daha yaygın olduğunu, bu yüzden Kerub melekleriyle özdeşleşmesinin kesin
olduğunu" savunur. [4]
Kerubim meleklerinin griffonlar ile, özellikle de Hitit griffonları ilgili
olduğu düşünülür. Hitit griffinleri diğer griffinlerin aksine genellikle
yırtıcı olarak görünmeyen ve koruyucu bir yapıya sahip gibi sakin ve asil
şekilde oturan insan gövdeli bir yaratıktır. [2][9]
Griffin (γρύψ) kelimesinin Keruvim ile aynı kökenli olabileceğini iddia
edenler olmuştur. [10][11] Yahudi geleneğinde bu meleklerin Cennet
Bahçesi'nin Girişini koruduğuna dair kavrayış, görevi tanrıları temsil etmek
ve davetsiz misafirleri geri püskürterek tapınak gibi kutsal alanları
koruduğuna inanılan, insanüstü güçlere sahip ve insan duygularından yoksun
Semitik varlıklara dair eski inanışlar tarafından desteklenmiştir. Bu
kavramlar Musul'un 30 km, Salamiyah köyünün 5 km güneyinde yer alan antik
Süryani kenti Nimrud'da bulunan 9.tablet metinlerindeki anlatıma oldukça
benzer. [2]
Büyük olasılıkla, Kerubim meleklerine fırtına rüzgârları olarak inanılmış
olması, Hezekiel'in vizyonlarında, daha sonraki Samuel Kitaplarında [12],
onlarla paralellik gösteren Tarihler Kitaplarında [13] ve Mezmurlar'ın erken
bölümlerindeki [2] metinlerdeki: "bir melek üzerine bindi ve uçtu: ve
rüzgarın kanatlarında görüldü." şeklinde bahsedilen Yahve'nin göksel
arabasına dair anlatıların kaynağıdır. [14][15]
İsrail'in Megido Bölgesi'nde Nasıra'nın güneyinde bulunan ve yaklaşık 25
metre yüksekliğe olan Medigo Dağı'ndaki bir metinde Hezekiel'in rüyasına
oldukça benzeyen, melek benzeri melez kanatlı yaratıklar tarafından tahtına
taşınan isimsiz bir kral tasvir edilir. [9]
Delitzch (Asur Elyazmaları Kitabı), eski Asur'daki kanatlı varlık Şedu'nun
adlarından biri olan "kirubu" ile "büyük, güçlü" anlamlarına gelen "karabu"
terimlerini birleştirir. Karâbu adını "güçlü" yerine "merhametli" olarak
nitelendirenler olduğu gibi [2][16] İbranice Kerubim adını, insanlık adına
tanrılara yalvaran şefaatçi varlıklara ve bu tür varlıkların heykellerine
atıfta bulunmak için kullanılan bir Asur terimi olan kāribu'ya bağlayanlar
da vardır. [17] Tanrının savaş arabasını yada tahtını taşıyan Keruvim ile
Asur'un boğa ve aslandan oluşan devi aynıdır. [16]
Eşaraddon, metinlerinde kapsamlı bir şekilde tapınağı yeniden inşa edişini
anlatır. Tavana seferlerden elde ettiği sedir kirişleri koyduğunu ve bu
süslü kapıların altın tokmaklı, hoş kokulu kapıları olduğunu, ve içerde yer
alan küçük tapınak alanını komple altınla kaplattığını söyler.
Sonra kral şöyle devam eder:
(il) Laḫ-me (il) ki-ru-bi ša za-ri-ri ru-uš-šu-u idi anu idi ulziz.
'Her iki tarafına da pirinçten yapılmış kutsal bir Laḫmu ve Ku-ri-bu diktim.'
Agumkakrime heykelinin tapınağa dikildiği Lahmu kutsallığı, Anu, Enlil ve
Ea'nın öncülerinden biriydi. Dolayısıyla kutsallıktan söz ederken bahsettiği
Kuribu da büyük ihtimalle Babil dininde benzer bir yere sahipti.
Musul'daki Fransız Konsolosu Botta ilk Asur sarayını ortaya çıkarmıştı. Bu
saray İşaya Kitabı'nda bahsedilen, Sanherib'in babası olan güçlü hükümdar
Sargon'un ikametgahıydı. Dikkat çekici bir unsur vardır. O da buradaki
kapıların üzerlerinde, önlerinde ve saray duvarları gibi çok sayıda yerde
kanatlı aslan ve boğa figürlerinin yer alıyor olmasıdır. Bu figürler
öylesine yapılmamıştır, sahip oldukları muazzam boyutları onların tanrılar
veya ilahi kahramanlarla ilişkili olduklarını anlamak için yeterlidir.
Sargon kalesi Horsabad'daki (Dur-Şarrukin) kanatlı boğalar 1 ila 5 metre
yüksekliğindeydi. Asurlular özellikle kapı girişindeki kanatlı boğaları
çoğaltmışlardı ve bazıları kapı köşelerine kemer alnını desteklemek için
konuyordu.
İkisi duvar düzleminde, kapının iki yanında birbirine bakacak şekilde, diğer
ikisi ise içeri giren ziyaretçilere yüzleri dönük olacak şekilde
yerleştirilmişlerdi. Böylece içeri girecek olan biri hem ilk iki heykelin
yan açıdan vücudunu hem de diğer iki heykelin ön cepheden yüzünü görüyordu.
Bu da bir yanılsamaya yol açıyor; sakallı, göğsünde kalın yelesi olan, boynu
saç tutamları ile kaplı, tüy dizilerinden oluşan dev kanatları kemer alnına
kadar yükselerek bir yelpaze gibi uzayan yaratık görüntüsü
oluşturuyordu.
Asurluların kanatlı boğalarının farklı formları vardı. 1845'de Ninova'da
yapılan kazılarda insan şeklinin bele kadar devam ettiği, insan kollarının
olduğu, kanatlı, insan başlı aslan heykelleri keşfedilmişti. Giriş
alanlarında kullanılan 3,5 metre yüksekliğindeki bu figürlerin gücü
simgeleyen abartılı kasları, geniş omuzların arkasından çıkan devasa
kanatları, bellerinde düğümlenmiş püsküllü kuşakları vardı. [17]
Keruvların biçimi hakkında belirsiz olan pek çok şey olsa da temelinde yatan
şeyin vahşi kara hayvanları olduğu rahatlıkla söylenebilir. Erken Semitik
dinlerde, Musevilikte animizme dair izler görmek mümkündür (Örn:
Yeşaya,13:21; 34:14; Luka, 11:24).
Hangi yönden ele alınırsa alınsın bu meleğin kökenlerinin Mezopotamya
topluluklarının antik dinlerine, efsanelerine, animizme ve Asur, Akad ve
Babil'in dev yapıtlarına dayandığı ortadadır. Üzerlerinde yapılan ufak
oynamalarla İbrahimi dinlere geçmişlerdir.