DIHYE'T-UL KELBİ [دحية الكلبي]
Dihye't-ul Kelbi, Dıhye-i Kelbi yada diğer adıyla Dihye bin Halife, Kelb kabilesinin önde gelenlerinden biridir. Sık sık ticaret seferlerine çıkan zengin bir adamdır. Muhammed'den 5 hadis rivayet etmiştir. Muhammed'in çevresindekiler Cebrail'in çok güzel yüzlü, endamlı, yakışıklı olduğu rivayet edilen Dıhye kılığında gezindiğine inandırılmışlardır. Önemli nokta burası olduğundan Dıhye-Cebrail ilişkisini ele alarak, konuya dair hadislere bakmaya başlayayım.
CEBRAİL, DİHYE İLİŞKİSİ
Cebrâil’in Dihye sûretine girerek Hz. Peygamber’e vahiy getirdiği ve ashaptan
birçoğunun onu Dihye zannettiği hususu, kaynakların ittifakla vermiş olduğu
bilgiler arasındadır. Enes b. Mâlik’in ifadesine göre Dihye ashâbın en güzeli
olup iri cüsseli ve beyaz tenli idi. [6]
Muhammed'in Cibrîl'i kendi yaratılış şekli ve suretinde yalnız iki defa
gördüğü belirtilir:
İlki: 'Hemen doğruldu. O en yüksek ufukta idi (Necm: 6-7) ayeti üzere, en
yüksek ufukta görmesidir.
İkincisi: "And olsun ki Onu diğer bir defa da Sidretu'l-Müntehâ'nın yanında
gördü" (Necm: 13-14) âyetleri gereğince, Mi'râc'dan dönerken Sidre'de
görmesidir.
Diğer görülerinde ise Cebrail'i müritlerinden olağanüstü yakışıklılığı ile
bilinen ve pek sevdiği bir sahabe olan Dıhye-i Kelbi şeklinde görmüştür.
Konuya dair hemen hemen aynı şeyleri anlatan çokça hadis vardır. Buhari'de
konuya Muhammed'in eşi Ümmü Seleme'nin tanık olduğu olayı bildiren rivayet yer
alır. Bunu inceleyelim:
Bize Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî tahdîs edip şöyle dedi: Bana haber
verildi ki, Cibrîl aleyhi's-selâm (bir insan güzeli olan Dihyetu'l-Kelbî suretinde)
Peygamber'in yanına gelmişti.
Bu sırada Peygamber'in yanında (kadınlarından) Ümmü Seleme bulunuyordu.
Cibrîl, Peygamber'le konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti.
Peygamber (S), Ümmü Seleme'ye: -"Bu kimdir?" diye sordu, yâhud buna benzer bir soru söyledi.
Ümmü Seleme:
-Bu, Dihye'dir, dedi.
Ümmü Seleme dedi ki:
Allah'a yemîn ediyorum, Peygamber'in Cibril'den (aldığı vahyi
sahâbîlere) haber vermek üzere yaptığı hutbesini işitinceye kadar ben Cibril'i hiç
şüphesiz Dihye sandım.
Râvî: Ümmü Seleme böyle veyâhud buna benzer bir söz söyledi, dedi.
Süleyman ibn Tarhân dedi ki: Ben, Ebû Usmân'a: -Sen bu hadîsi kimden
işittin? diye sordum.
Ebu Usman: -Usametu'bnu Zeyd'den işittim, dedi. [2][4]
Dihye'nin Cebrail'e olan benzerliğinden İbn-i Sad'ın Tabakatında, Hendek
savaşını anlatan bir rivayette şu şekilde bahsedilir.
...
Daha sonra Cibrîl (a) dişleri tozlanmış bir vaziyette gelerek
Resûlullah’a, “Silahını indirdin mi? Yemin ederim ki, melekler henüz
silahlarını bırakmamışlardır. Benî Kurayza’nın üzerine yürü ve onlarla
savaş!” dedi. Âişe dedi ki: “Resûlullah (sas) tekrar silah ve teçhizatını
kuşandı ve sefere çıkmak üzere halka duyuru yaptı.” Âişe dedi ki:
“Resûlullah (sas) kuşanarak Mescidin komşusu bulunan Benî Ganm kabilesine
uğrayarak onlara,“Bu gün size kim uğradı?” diye sordu. Onlar da; “Dihye
el-Kelbî bize uğradı.” dediler. Dihye’nin sakal ve yüz biçimi Cibrîl’e
benziyordu... [7]
Hadiste ruhani bir varlık olan Cebrail'in insan kılığına girdiği yetmezmiş
gibi dişleri tozlanmış bir vaziyette geldiği yazıyor. Kimseye çaktırmadan
Muhammed'in dibine ışınlanıp orada insan kılığında görünmek varken nedense
Cebrail ağzı yüzü toprak içinde geliveriyor. Dihye Bedir hariç tüm gazvelerde
Muhammed'e eşlik etmiştir. Bu gelen kişi gerçekten de Dıhye'nin kedisi
olmasın?
Dihye'nin Cebrail şeklinde dolaştığına, ona benzediğine dair başka rivayetlere
bakalım:
Bize Muhammed b. Zeyd el-Vâsıtî haber verdi; dedi ki:
Bize Mücâlid b. Sa’îd haber verdi. O Âmir eş-Şa’bî’den, o da Mesrûk’tan
şöyle dediğini rivayet etti: Âişe bana şöyle dedi:
Cibrîl’i şu hücremde at üzerinde durmuş vaziyette gördüm. Resûlullah
(sas) onunla konuşuyordu.
Resûlullah (sas) içeri girince ona “Ya Resûlullah! O konuştuğun kimdi?”
diye sordum. Bana “Onu gördün mü?” diye sorunca “Evet!” dedim.
Kime benzediğini sorunca da “Dihye el-Kelbî’ye!” dedim. Bunun
üzerine bana
“Sen çok hayırlı bir şey gördün. O, Cibrîl idi.” dedi. Çok
geçmemişti ki Resûlullah (sas), “Ey Âişe, işte Cibrîl sana selam
söylüyor.” dedi. Ben de “Ona da selam olsun ve kendisini ziyareti
sebebiyle hayırla mükafatlandırsın.” dedim. [9]
Sünen-i Tirmizi'den bir hadise bakalım:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ، حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ، عَنْ
جَابِرٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ " عُرِضَ
عَلَىَّ الأَنْبِيَاءُ فَإِذَا مُوسَى ضَرْبٌ مِنَ الرِّجَالِ كَأَنَّهُ مِنْ
رِجَالِ شَنُوءَةَ وَرَأَيْتُ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ فَإِذَا أَقْرَبُ
النَّاسِ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ شَبَهًا عُرْوَةُ بْنُ مَسْعُودٍ وَرَأَيْتُ
إِبْرَاهِيمَ فَإِذَا أَقْرَبُ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ شَبَهًا صَاحِبُكُمْ
نَفْسَهُ وَرَأَيْتُ جِبْرِيلَ فَإِذَا أَقْرَبُ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ شَبَهًا
دِحْيَةُ " . هُوَ ابْنُ خَلِيفَةَ الْكَلْبِيُّ . قَالَ أَبُو عِيسَى
هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ غَرِيبٌ .
3649- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Peygamberler bana gösterildi; Musa’yı, Yemenli Şenûe kabilesinin
insanlarına benzer olarak gördüm. Meryem oğlu İsa’yı gördüm, insanlardan
O’na en yakın benzeyen Urve b. Mes’ûd’tur. İbrahim’i gördüm O’na
benzeyen kişi benim. Cibril’i de insan şeklinde gördüm, Dıhye İbn halife
el Kelbî’ye benzerdi.” [10]
Derecesi: Sahih (Dârüsselâm)
Son olarak İslam Alimleri Ansiklopedisi'nde yazan 2 rivayete bakıp daha sonra
analize geçelim:
Eshâb-ı kirâmdan Dıhye (r.a.) devamlı ticâret için sefere gider
gelirdi. Çok güzel yüzlü idi. Cebrâil (a.s.) çok defa Resûlullahın
(s.a.v.) huzuruna Dıhye (r.a.) şeklinde gelirdi.
Bir gün Cebrâil (a.s.) Fahri âlem (s.a.v.) hazretlerinin huzurunda
bulunuyordu.
O zaman henüz küçük olan Hasan ve Hüseyin (r.a.)’dan biri Cebrâil
aleyhisselâmı gördü. Hemen kardeşinin yanına koşarak: “Dıhye (r.a.)
dedemizin yanında oturuyor, haydi gidelim” dedi.
Koşup mescide girdiler. Cebrâil aleyhisselâmın dizlerine oturdular.
Ellerini Cebrâil aleyhisselâmın koynuna soktular. Resûlullah (s.a.v.)
torunlarının bu hareketini görünce hicâb edip, mani olmak istedi.
Cebrâil (as), Resûlullahın mahcûb olduğunu görünce dedi ki: “Ya
Resûlallah! Niçin sıkılıyorsunuz? Fâtıma (r.a.) teheccüd namazını
kılarken Hak teâlâ beni gönderir, bunların beşiklerini sallardım. Fâtıma
(r.a.) rahatça namazını kılardı. Çocukların bu hareketini bana karşı
edepsizlik saymayın. Bazan da bunların anneleri namazdan sonra
uyurken, bunlar ağlardı. Hak teâlâ yine beni gönderir, anneleri
uyanmasın diye beşiklerini sallardım, ağlamazlardı. Bunların yanıma
gelip, ellerini koynuma sokmalarında bir mahzur yoktur.” dedi.
Resûlullah (s.a.v.) “Ey kardeşim Cebrâil! Şimdi bir şey yapmadılar.
Daha ileri giderler endişesiyle mâni oldum. Çünkü, Eshâbımdan Dıhye
(r.a.) isminde birisi vardır. Çok kere sefere çıkar. Her dönüşünde
bunlara hediye getirir. Sizi Dıhye (r.a.) zannedip, ellerini koynunuza
soktular” buyurdu. Cebrâil aleyhisselâm:
“Yâ Rabbi! Beni Habîbinin (s.a.v.) yanında utandırma” diye duâ etti.
“Oturduğun yerde gözlerini kapa, elini Cennete sok, eline ne gelirse
al.” diye hitap geldi. Cebrâil (a.s.) ellerini Cennete saldı. Bir yeşil
salkım üzüm, bir kırmızı nar eline geldi...” [1]
"Hicretin beşinci senesi Resûlullah (s.a.v.), Benî Kureyza’ya kavuşmadan
önce Medine’nin yakınında bir mevki olan Savreyn’de Eshâb-ı kirâmdan bir
cemâate rastladı ve şöyle dedi: “Size kimse rastlamadı mı?” dediler ki:
“Yâ Resûlallah bize, Dıhye bin Hâlife el-Kelbî rastladı. Eğerli
beyaz bir katır üzerine binmişti O katırın üzerinde atlastan bir kadife
vardı. Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bu Cibrîl’dir. Benî
Kureyza’ya gönderildi. Onların kalelerini sarssın ve kalplerine korku
atsın diye...” [11]
Gördüğünüz gibi bu hadislerde de diğerleri gibi Cebrail'in Dihye kılığında
görünmesi anlatıları vardı.
Dihye'nin sık sık ticaret seferlerine çıkan zengin biri olduğunu söylemiştim.
Kendisi aynı zamanda iyi derece Rumca biliyor. Hatta bu yüzden Muhammed Roma
İmparatorunu İslam'a çağırma görevini Dihye'ye veriyor. [8]
Anlıyoruz ki Muhammed ile Dıhye arasındaki ilişkiler onun Müslüman olmasından
çok daha eskilere dayanıyor. Çünkü rivayetlerde onun İslam'a geçmeden önce
bile Muhammed'i sevdiği, ticaret seferlerinden her döndüğünde Muhammed'i
ziyaret edip hediyeler getirdiği yer alır. Yani hem İslam'a geçmeden önce hem
de geçtikten sonra Muhammed ile sık sık görüşmektedir.
Bunun yanı sıra Cebrail'in Muhammed'e Dihye kılığında geldiğine dair hadislere
dikkat etmek gerek. Tüm hadislerden anlıyoruz ki Muhammed çevresindeki
insanları Cebrail'in Dihye kılığında gezindiğine inandırmıştır. Öyle ki
rivayetlere göre Dıhye Medine'de sokakta dahi gezerken bile Muhammed emrettiği
için yüzünü örtüyordu. Aksi halde kimse ondan gözünü alamıyor ve onu görenler
gördüklerinin Dıhye mi yoksa Cebrail mi olduğunu anlayamıyorlardı. [12]
Ruhani bir varlık olan Cebrail eğer gerçekten varsa ve gerçekten vahiy
getiriyorsa bunu gözle görülebilir olmadan, insan kılığına girmeden de yapamaz
mıydı? Vahiyleri iletmesi için insan kılığına girip Muhammed'e anlatması şart
mıydı? Neticede Cebrail nurdan yaratılmış ruhani bir varlık değil mi? Zihnine
girip fısıldayabilir ya da kimseye görünmeden aldığı ilahi mesajları
Muhammed'in kulağına fısıldayabilirdi.
Cebrail neden Dihye'nin kılığına girerek vahiy getirsin ki? Düşünün, İslam
inancına göre Muhammed'e kim vahiy getiriyor? Cebrail. Cebrail tüm Kur'an
ayetlerini kimin kılığında getiriyor? Dıhye. Yani insanlar Muhammed'in
civarında sürekli Dıhye'yi görüyor. Dıhye gelince vahiy geliyor.
Şimdi bu durumu, ortamdaki atmosferi hayal etmeye çalışın. Muhammed devamlı
Dıhye ile görüşüyor ve o yanından ayrıldığında Allah "vahiy gönderdi" deyip
ayet okuyor. [3] Tüm bunlar dikkate alındığında Arap müşriklerin Kur'an
ayetleri için "insan sözü" demesi gayet normal değil midir?
Sürekli ticaret seferlerine çıkan, Arapça dışında diller bilen Dihye'nin
farklı kültür ve inanıştan insanlarla tanışmış, onların efsanelerini,
dinlerini, kutsallarını duyup öğrenmiş olması kaçınılmazdır. Peki ya ticaret
seferlerinde duyduklarını, öğrendiklerini Muhammed'e anlatıp öğretiyorsa? Akla
yatmıyor değil. Neticede Kur'an'ın içinde yer alan sözler hep çevre
uygarlıkların din ve inanışlarına ait. Mucize olduğu iddia edilen metinler
bile zaten Kur'an'dan önce başka uygarlıklar tarafından bilinen ya da iddia
edilen görüşler. Kur'an'ın kolektif bir kitap olduğu gayet açık.
Muhammed'in çevresinde başka uygarlıkların inanışlarını, efsanelerini
öğrenmesini sağlayacak çokça insan vardı ve Dihye de bunlardan biriydi. Çok
gezip gören, farklı diller bilen biri olan Dihye'nin Kur'an'ın yazılmasına
büyük katkıları olmuş olmalıydı. Muhtemelen onunla sık görüştüğü, bilgi alıp
sohbet ettiği için Cebrail'in Dihye kılığına girerek vahiy getirdiğini
söylemişti. Kendine öğretenin bir insan değil de Cebrail olduğunu ancak bu
şekilde iddia edebilirdi.
SAFİYYE'Yİ MUHAMMED'E VERMESİ
Ayrıca gazvelerinde Muhammed'in yanında bulunmuş olan Dihye savaş ganimeti
olarak elde ettiği Safiyye'yi Muhammed'e satmıştır.
Muhammed'in Safiyye'yi satın alması şöyle rivayet edilir:
Bize Yezîd b. Hârûn ve Hişâm Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî haber verdiler;
dediler ki: Bize Hammâd b. Seleme anlattı. O Sâbit
el-Bünânî’den, o da Enes b. Mâlik’ten şunu rivayet etti:
Safiyye bt. Huyey, Dihye el-Kelbî’nin payına düşmüştü. Resûlullah’a
(sas), “Dihye el-Kelbî’nin payına güzel bir cariye düştü.” şeklinde
haber verilince Resûlullah (sas) onu satın aldı ve gerdeğe hazırlaması
için Ümmü Süleyme’ye gönderdi. [5]
Bize Amr b. Âsım el-Kilâbî haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b.
el-Muğîre anlattı; dedi ki: Bize Sâbit anlattı. O da Enes b. Mâlik’ten
şöyle dediğini rivayet etti:
Savaş esirlerinin dağıtımı sırasında Safiyye, Dihye’nin payına
düşmüştü. İnsanlar onu Resûlullah’ın (sas) yanında överek, “Esirler
arasında daha önce benzerini görmediğimiz bir kadın var.” dediler.
Resûlullah (sas) onun karşlığında Dihye’ye razı olacağı miktarda bir
şeyler gönderdi ve sonra Safiyye’yi anneme gönderip, “Ona gerekli
bakımı yaparsın.” dedi. Resûlullah (sas) Hayber’den ayrıldı.
Safiyye’yi arkasına almıştı ve konakladıkları yerde ona bir çadır
kurdu. [5]
DIHYE'NİN ÖLÜMÜ
Rivayetlere göre Muhammed'in gazvelerine, Yermük Savaşına ve Suriye seferlerine katılan Dihye
katıldığı Şam seferinden sonra Şam’a yerleşmiş ve burada vefat etmiştir.