BERBERİLERİN BEYAZ KÖLE TİCARETİ
16 ve 19. yüzyıllar arasında gerçekleşen Afrika köle ticareti trajedisi
hakkında büyük kınamalar yapılır. Bu süreçte gerek Avrupa gerek İslam ülkeleri
Afrikalıları köle olarak satmış, harem, hizmetli ve cinsel haz gibi türlü
konularda kullanmıştır. Fakat aynı zamanda, Akdeniz'de eşit derecede Berberi
köle ticareti yapılıyordu. 1,25 milyon kadar Avrupalının Berberi korsanlar
tarafından köleleştirildiği ve hayatlarının aynı kaderi paylaştıkları Afrikalı
köleler kadar acınası olduğu tahmin edilir. Öyle ki bir dönem Berberlerin
beyaz köleleri olarak biliniyorlardı.
Kölelik insanoğlunun bildiği en eski ticaretlerden biridir. Bunun kayıtları
ilk olarak MÖ 18. yüzyıl Babil'inde, Hammurabi Kanunlarında görülür. Geçmişte
neredeyse her kültürden, medeniyetten ve dinden topluluk, diğer insanları
kendi kölelerini yapmış veya satmıştır. Bununla birlikte şu anda Fas, Cezayir,
Tunus olarak bilinen yerde dönem Avrupalılarının Berberi kıyısı olarak
adlandırdığı kıyı boyunca korsanlar tarafından Berberi köle ticareti
yapılıyordu fakat nispeten az ilgi görüyordu. MS 1600'lerden itibaren
Akdeniz'de seyahat eden herkesin korsanlar tarafından yakalanma, Berberi Sahil
kentlerine götürülme ve köle olarak satılma tehlikesiyle karşı karşıya
kaldığını unutmamak gerek.
Gemilere ve denizcilere saldırmakla yetinmeyen korsanlar bazen İtalya, Fransa,
İspanya, Portekiz, İngiltere, İrlanda hatta Hollanda ve İzlanda kadar uzaktaki
kıyı yerleşimlerine baskın düzenlerdi. Kurbanlarını yakalamak için karanlıkta
sürünerek köylere, korunmasız kıyılara inerlerdi. İrlanda'nın Baltimore
köyünün hemen hemen tüm sakinleri 1631'de bu şekilde ele geçirildi. Bu tehdit
sonucunda halk korktu, kendini ve ailesini korumak istedi. Böylece
Akdeniz'deki çok sayıda kıyı kenti 19. yüzyıla kadar sakinleri tarafından
neredeyse tamamen terk edildi.
İrlanda’nın güneybatı kıyısındaki Baltimore sahil köyüne yapılan baskın,
Berberi korsanları tarafından gerçekleştirilen en korkunç eylemlerden biridir.
20 Haziran 1631 günü saat 02:00'de tüfekler, demir çubuklar ve yanan odun
sopalarıyla silahlanmış 200'den fazla korsan sessizce Baltimore kıyısına
dağılır, ana köydeki kulübelerin ön kapılarında ve içerideki evlerde bekler.
Sinyal verilince eş zamanlı olarak evlere hücum eder, uyuyanları yataklarında
yakalayarak çekip çıkarırlar. Toplam 107 erkek, kadın ve çocuk gemilere
sürüklenir ve Cezayir'e geri dönüş yolculuğu başlar.
Cezayir'e varınca yakalanan Baltimore halkı zincirlenmiş ve neredeyse tamamen
çıplak şekilde potansiyel alıcılarına sergilenmeden önce köle bölmelerine
götürülür. Yaygın olarak erkekler işçi, kadınlar cariye olarak kullanılırken,
çocuklar genellikle Müslüman olarak yetiştirilir ve sonunda Osmanlı ordusu
içindeki köle birliklerinin bir parçasını oluştururdu.
Şimdi lütfen bunu duyunca yine "Sen Osmanlı düşmanısın" diye çığırtkanlık
yapmayın. Gereği yok. Çoğu padişahın hareminde siyahi cariyeler vardı,
herhalde bunlar bahçede yetişmedi değil mi?
Osmanlı hepimizin geçmişidir fakat ben onları ilahlaştırmak yerine hataları ne
ise anlatıyorum. Hiçbir imparatorluğa tanrısal kimlik yüklenmemesi gerektiğini
biliyorum, bazılarınız bu mantıktan çok uzak.
Konumuza devam edelim. 13 ve 14. yüzyıllarda denizlere hakim olan ve Berber
köle tüccarları için tehdit oluşturanlar başta Katalonya ve Sicilyalı
Hristiyan korsanlardı. Fakat ironik olan şu ki Hristiyan korsanlar da köle
ticareti yapıyorlardı.
Avrupalı korsanlar MS 1600 civarında gelişmiş yelken ve gemi inşa tekniklerini
Berber kıyılarına getirince Berber korsanların faaliyetlerini Atlantik
Okyanusu'na doğru genişletmelerine olanak tanımış oldular. Böylece Berberlerin
köle toplama amaçlı baskınları 17. yüzyılın başlarından ortalarına kadar
zirveye ulaştı.
Berberi köle tacirleri genellikle beyaz Hristiyanları yakalayan Müslüman
korsanlar olarak tasvir edilse de bu her zaman doğru değildir. Çünkü
istisnalar dışında korsanlar yakaladıkları kişilerin ırkı veya dini
yönelimleri ile ilgilenmiyorlardı. Bu yüzden Berberlerin sattığı köleler
siyahi veya beyaz, Katolik, Protestan, Ortodoks, Yahudi veya Müslüman da
bulunabilir. Zaten sadece Müslümanlar korsan değildi. İngiliz korsanlar ve
Hollandalı kaptanlar dostların bir kalem darbesiyle düşman olabileceği bir
çağda yaşıyorlardı ve bağlılıklarını istismar ediyorlardı.
"Hıristiyan Köleler, Müslüman Sahipler: Akdeniz'de, Berber Kıyısı ve İtalya'da
Beyaz Köleliği" kitabının yazarı, tarihçi Robert Davis şöyle der:
"Hem halkın hem de birçok akademisyenin kabul etme eğiliminde olduğu
şeylerden biri köleliğin doğası gereği her zaman ırksal olduğudur. Ancak bu
doğru değildir."
Davis ayrıca beyaz köle ticaretinin en aza indirildiğini veya göz ardı
edildiğini çünkü akademisyenlerin Avrupalıları kurban olarak değil de kötü
sömürgeciler olarak görmeyi tercih ettiğini söyler.
Peki Berberi korsanlar tarafından ele geçirilen kölelere ne oluyordu? Korkunç
bir gelecekle karşı karşıya kalıyorlardı. Birçoğu Kuzey Afrika'ya
gerçekleştirilen uzun yolculuklar sırasında hastalık ya da yiyecek ve su
eksikliği nedeniyle ölüyordu. Hayatta kalanlar saatlerce ayakta bekleyecekleri
köle pazarlarına götürülürken, alıcılar onları müzayedede satılmadan önce
kontrolden geçirirdi. Geceleri ise genellikle sıcak ve aşırı kalabalık olan
bagnios adı verilen hapishanelere konurlardı.
Bununla birlikte bir Berberi kölesi için en kötü kader muhtemelen gemi
kürekleri görevine verilmesiydi. Kürekçiler oturdukları yerde zincirlenir ve
asla ayrılmalarına izin verilmezdi. Yani oracıkta uyur, yemek yer,
tuvaletlerini yaparlardı. Gözetmenler ise yeterince sıkı çalışmadıkları
düşünülen kölelerin çıplak sırtlarını kırbaçlarlardı. Yani filmlerde
gördüğümüz bu sahneler aslında gerçek tarihin ta kendisidir.
Gelişmiş Berberi gemilerinden daha güçlü Avrupalı donanmalar bu korsanlar
üzerinde baskı kurdukça 17. yüzyılın ikinci yarısında korsanlık faaliyetleri
azalmaya başladı. Bununla birlikte 19. yüzyılın ilk yıllarına kadar Amerika
Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkeleri Berberi korsanlarına karşı daha
hararetli bir şekilde savaşmaya başladı.
Cezayir 19. yüzyılın başlarında Fransızlar, İspanyollar ve Amerikalılar
tarafından sık sık bombalandı. Sonunda 1816'da Cezayir'e yapılan bir
Anglo-Hollandalı baskının ardından korsanlar Avrupalı olmayanların köle
ticaretinin devam etmesine izin verilen fakat Hristiyanların
köleleştirilmesini hariç tutan şartları kabul etmek zorunda kaldılar. Yani
bu anlaşma ile Berber korsanlara "Hristiyanları köleleştirmeyin de ne
yaparsanız yapın" dediler.
1824'te Cezayir'e başka bir İngiliz saldırısı gerçekleşene ve 1830'da
Cezayir'i sömürge yönetimi altına alan Fransız işgaline kadar ara-ara benzer
olaylar yaşanmaya devam etti. Benzer şekilde Tunus 1881'de Fransa tarafından
işgal edildi. İlerleyen süreçte Avrupa hükümetleri köle ticaretini
yasaklayınca Berberi kıyılarındaki bu durum nihayet son bulmuş oldu.