YULE KIŞ GÜNDÖNÜMÜ ŞENLİKLERİ
Pagan kış festivali yılın en karanlık zamanında ya da yeni yılın başlangıcı sayılan bir dönemde kutlanırdı. Yaklaşık
olarak 21 Aralığa denk gelen kış gündönümü, güneş ışınlarının oğlak
dönencesine dik geldiği, Güney yarımkürede en uzun gündüz iken Kuzey yarımkürede
en uzun gecenin yaşandığı ve akabinde gündüzlerin uzamaya başlayacağı gündür.
Cermen pagan halkları baharı müjdeleyen ve karanlık kışın bitişini bildiren uzun geceyi önemli gördüklerinden bunu Yul ya da Jul adını
verdikleri bir kış festivaline dönüştürmüşlerdir. Gündüzlerin uzayacak olması ve kışın gidişi yeni bir
dönemin başlangıcını, gelmekte olan bolluk ve bereketi, tabiatın canlanmasını
simgeliyordu. İnsanlar yeni dönemin şans, barış getirmesini [Flateyar destanı, i. 318, 8] ve iyi bir hasat edebilmeyi diliyorlardı. [Heimskringla, p.3]
6. yüzyılın en önemli tarihçilerinden Bizanslı Prokopius İskandinavların "Thule (Yule)" adlı ziyafetini, yokluğunun ardından güneşin geri dönüşünü nasıl coşkuyla kutladıklarını anlatır.
Kimi araştırmacılar Yule festivalinin kökenlerinin Vahşi Av inancına, tanrı
Odin'e ve pagan Anglo-Sakson'ların Mödranit inancına (Mōdraniht'e)
dayandığını söyler.
"Annelerin gecesi" yada "Anne'nin gecesi" denen Mödranit ise Anglosakson
paganların yeni yıl şenlikleri arifesinde yaptıkları uygulamaları içerir. Bu
durum ilk Anglosakson tarihçisi Bede tarafından da kaleme alınmıştır [14] ve
Annelerin gecesi adlı bu ayinde insan kurban edildiğinden bahsedilir.
Bede'nin kitabında şöyle yazar:
...Rab'bin doğumunu kutladığımız 25 Aralık'ta başladı. Bizim kutsal
kabul ettiğimiz o geceye, bütün gece yaptıkları törenler nedeniyle
Mödranit, yani "Annenin Gecesi" derlerdi.
[1][2]
Yani tüm bunlara bakıldığında her halükarda kutlanan şeyin bolluk ve
bereketin geleceği inancı olduğu, kutsal annenin veya kutsal karı-kocanın
birleşerek verimi getirip kışı ve uzun geceleri sonlandıracağı inancı olduğu
açıktır.
Paganların Yule diye kutladıkları bu gün ve güne dair uygulamaların bir çoğu
Hristiyan dünyası tarafından yeniden formüle edilerek Noel'e
dönüştürülmüştür. Yani Noel aslında pagan kökenli bir gündür [3] Örneğin
Yule şenliklerinde Yule kütüğü, Yule keçisi, Yule domuzu, Yule şarkıları
gibi pagan gelenekleri vardır.
Yule kütüğü, gündönümü şenliklerinde, şenlik ateşi için yakılan
kütüğe verilen isimdir. 12. gece olan 6 Ocağa kadar her
akşam ağaçtan bir parça yakılır. Bu yakılan kütüklerden kalanlar daha
sonra şans getirmesi ve ev halkını ateşten koruması için yatak altılarına
yerleştirilir. Yule kütüğüne dair birçok inanış vardır. Yanan ağaçtan çıkan
kıvılcımları sayarak yeni yılda sahip olacakları servetleri görmeye çalışmak
bunlardan biridir. [4]
Kış gündönümü geleneklerinde yer alan Yule kütüğü yakmanın "ilahi ışığı"
sembolize eden simgelerden biri olduğunu belirtenler de vardır. Buna benzer
şekilde Yule kandilleri vardır ve Hristiyanlığa Noel mumları olarak
geçmiştir. [4]
Cermenlerin kütük yakmalarının ve dev mumları her bir yana yerleştirip
etrafı aydınlatmalarının temel nedenlerinden biri de etrafı aydınlatarak
geceyi gündüze çevirmekti. Kütük yakmak muhtemelen gelmekte olan Güneş'i,
onun ısısını ve uzayacak gündüzleri simgeliyordu. [5]
Yule keçisi de kış gündönümü kutlamalarındaki geleneklerden biridir.
Genel olarak samandan yapılmış keçi figürleri ağaçlara, kayalara ve
evlere asılırdı. [6] Eski Noel kartlarında Noel babanın tıpkı Yule
geleneğinde olduğu gibi bir keçiye bindiği, veya keçiyi beslediği çizimler
görülürdü. Daha sonra zamanla keçinin yerini geyikler aldı. Bunun da
muhtemel nedeni keçinin Hristiyanlıkta günah ve kötülüğün simgesi olarak
görülüyor olmasıydı.
Keçi, güneşin bereketinin ve hasat tanrısının onurlandırıldığı eski
proto-Slav inançları ile de ilişkilidir. Onlarda Yule şenliğinin adı
Koliada'dır. Bu festivalde Dazbog olarak da bilinen Devac adlı tanrı
beyaz keçi ile temsil edilirdi. [8] Bu yüzden Koliada festivallerinde her
zaman keçi gibi giyinmiş bir kişi bulunur, adak ve hediyeler talep ederdi.
[9]
Yule keçisine dair popüler bir teoriye göre bu festivalde keçinin önemli rol
oynamasının nedeni gökyüzünde arabası ile dolaşan tanrı Thor'un arabasını
çeken Tanngrisnir ve Tanngnjóstr adlı iki keçidir. Hasatta toplanan son
tahıl demetinin hasadın ruhu olarak büyülü özelliklere sahip olduğuna
inanıldığından Yule kutlamaları ve keçisi için saklanırdı. [7]
İsveç geleneğinde mısır demetine de Yule keçisi denirdi. Eski İsveç'te
insanlar Yule keçisini kış gündönümü kutlamalarından bir süre önce ortaya
çıkıp kutlama hazırlıklarının doğru yapılıp yapılmadığını kontrol eden,
görünmez bir ruh olarak görüyorlardı. [7] Hasırdan veya yontulmuş ağaçtan
yapılmış nesneler Yule keçisi olarak adlandırılırdı. Eski İskandinav
toplumunda yaygın bir Noel şakası vardı. Bu şakada komşusu fark etmeden onun
evine Yule keçisi gizlenirdi. Şakalanan aile de aynı şakayı bir başkasına
yaparak ondan kurtulmak zorundaydı.
19. yüzyılda Yule keçisinin tüm İskandinavya'daki rolü değişti. Ailedeki
erkeklerden birinin Yule keçisi gibi giyinerek Noel hediyeleri dağıtan kişi
olmasına doğru kaydı. [6]
Noel domuzu da özünde Yule domuzundan gelir. Kuzey Avrupa'da kış
gündönümünde yenen bir yemektir. [10] Bu gelenek de Cermenlerin pagan
ayinlerinden evrimleşmiştir. Yağmur, güneş ışığı, doğurganlık ve büyüme bahşeden, bereket ve barış için başvurulacak [Gylfaginning, bölüm 27.] tanrı olan Freyr için domuz kesiyor, ondan bir sunu olarak "Julgalti" adını verdikleri, ağzında elma olan pişmiş domuz yemeği yapıyorlardı. Domuz büyük ihtimalle toprağın döllenmesi ile bağlantılıydı. [Encyclopaedia Of Religion And Ethics, vol. 3, p. 609.]
Hasat şenliklerinde İskandinavların tanrı Freyr'e sunup kurban ettikleri yaban domuzu zamanla Noel'deki
domuz yemeğine dönüşmüştür. [11][12][13] Bu geleneğin Hıristiyanlar
tarafından benimsenmesine hız kazandıran olay ise Aziz Stefen Günü'dür.
Zaman içinde Julgalt adlı domuz sunusu kimi Cermen halklarında değişim geçirmiştir. Örneğin Danlar julgalt dedikleri bir hamurişi pişiriyor, kırıntılarını tohumlarla birlikte toprağa gömüyorlardı. Danların inanışına göre ölen çiftçinin hayaleti dedikleri "Julnisse" adlı varlık Yul gecesinde yulaf lapası ile beslenmezse hasadı bozacak ve sığırlara zarar verecektir. Bu yüzden ruhlar için sunu sofrası hazırlamak önemlidir. Bu geleğin yansıması olarak Danimarka'daki bir Noel ilahisinde meleklerin evde nezaketle karşılanması durumunda tarlada ekili durumdaki tohumlar ve gecelek tahıl ürünleri açısından verimli bir yıl geçirileceği söylenir.
Her ne kadar bu uygulamalar temelde verim ile ilgili olsa da söz konusu kış olunca Cermen Yul geleneklerinde farklı, karanlık bir yön belirir. İnanışa göre Yul, yılın en karanlık dönemi ve takvimin sonu olduğundan canlılar özellikle hava iblisleri tarafından tehdit edilirler. Tanrı Odin veya Frigga'nın, Asgard tanrılarının ve ruhları avlayan Valkürlerin sesleri kuşların geçisinde, fırtınaların sesinde duyulurlar. Tanrı Odin'in kendisi bile "Yule'nin Efendisi" sıfatıyla anılır. Gündönümü kutlamalarının yapıldığı bu gecelerde yeraltı dünyasından çıkan canavarların ve kötü ruhların ortalıkta dolaşarak insanları yaraladığına, korkuttuğuna inanılır.
Kötü ruhların ortalıkta dolaşmasına ilişkin söylemler evin eski sakinlerinin hayaletlerinin eve musallat olacağı gibi bir dizi inancın ortaya çıkmasına neden olmuş; sonraları "mundus patet (Antik Roma'nın Cadılar Bayramı)" ismiyle Roma Katolik Kilisesi'ne bile geçmişti. "Tüm Ruhlar Günü" Kilise tarafından bu ölüler kültü için seçilen gündü. Fakat zamanla Roma Kilisesi tarafından devralınan bu inanış da değişmiş, daha iyimser hal almıştı. Artık kış festivali gecelerinde insanları tehdit eden kötü varlıklar yoktu; dost canlısı konukların iyi şekilde karşılanması yönünde evrilmişti. İnsanlar evi ve ahırları temizlemeli, keseceklerini kesmeli, mayalamayı, fırınlama ve yemek pişirmeyi, yıkama ve giyinmeyi, mumları yakmayı ve akşam yemeği servisi gibi tüm hazırlıklarını kiliseye gidecekleri Noel arifesine kadar tamamlamalıydılar. Bunların tek ve temel bir amacı vardı: Ev terk edildiğinde ölüler ziyarete gelecek, her şeyin yolunda olup olmadığını görmek için evde dolaşıp inceleyecek, hazırlanan sofradan yiyeceklerini alacak ve yemeklerin sadece önemsiz kısmını yiyip içeceklerdi.
Bu doğrultuda Kuzey İsveç'te köylüler gelecek varlık ötesi ziyaretçileri için özel bir sofra hazırlıyorlardı. Yeni yılın verimli olması ölülerin iyi karşılanmasına bağlıydı. Söz konusu inançları ve inanmanın insan zihnini nasıl etkileyebileceğini kanıtlar şekilde Almanya ve İskandinavya'da evde ya da ayinlerinin yapıldığı kilisenin önünde ölü gördüğünü söyleyen insanlar olmuştu. Söz konusu ziyaretçi ölüler kimi Cermen Hristiyan ilahilerinde bazen meleklere dönüştürülmüş ya da zaman zaman özellikleri meleklere atfedilmiştir.
İngiliz Noel gelenekleri bu animistik inançlardan ve Eski Roma'nın Saturnalia geleneklerinden etkilenmiştir, neşeli bir hava hakimdir. Noel arifesinde olağan ibadetler bittikten sonra büyük mumlar yakmak ve ocağın üzerine devasa bir Yul kütüğü atmak gelenekti. Zenginlerin evlerinde eğlenceleri denetlemesi için "Kötü Yönetimin Efendisi" adlı bir memur atanırdı. İskoçya'da "Akılsızlık Başrahibi" unvanı taşıyan benzer bir görevli vardı fakat 1555 yılında Parlamento tarafından kaldırılmıştı. Kötü Yönetimin Efendisinin saltanatı 2 Şubat'a yani İsa'nın Mabede Takdimi Bayramı'na [Luka 2:22-40.] kadar devam ederdi. Yani eğlencelinin hüküm sürdüğü bir ortam vardı. En sevilen eğlenceler arasında sihirbazlık, müzik, dans, su dolup kaptan ağızla fındık eya elma alma, başını birinin dizine yaslayıp sırtına kimin vurduğunu tahmin etme, körebe gibi oyunlar yer alırdı. Bu dönemde kahvaltı ve akşam yemeği için tercih edilen yemekler ağzında bir elma veya portakal olan pişmiş domuz kafası, erikli muhallebi ve kıymalı börekti. Evler ve kapılar yaprak dökmeyen bitkilerle, özellikle ökseotuyla süslenirdi. [Encyclopaedia Of Religion And Ethics, vol. 3, p. 609.]