IRKÇI BİR TANRI : YHVH
Allah-Tanrı farkı Musevilik, Hristiyanlık ve İslâm semitik ve ilahi kökenli
olarak kabul edilen dinlerdir ki bu dinlerin en kadim olanı Museviliktir.
Diğer bütün dinlerde olduğu gibi semitik kökenli dinlerin de temel unsurunu
tanrı inancı oluşturur. Yine İslam ve Hristiyanlığın temelini de oluşturan
Musevilik ve Tevrat’tır. Bu üç dinin ise İbrahim’e kadar dayandığı öne
sürülür. Bu dinlerde ortak unsur tanrı olmasına rağmen bu tanrıya hitap
ederken kullanılan İsimlerin tamamı olmasa bile, en başta gelenleri farklıdır.
Bu İsimler, Yahudiler için YHVH, Hristiyanlar için Baba Tanrı, Müslümanlar
için ise Allah’tır.
Her ne kadar Hristiyanlar, YHVH ismini Yehova olarak telaffuz etmiş olsalar
da, YHVH’nın Yehova olduğu iddiasının kanıtı yoktur. Yehova ismi Yahudiler
tarafından kabul görmez. Çünkü kendileri de YHVH’nın telaffuzunu bilmemektedir
ve çok uzun zamandan beri bu adı ağızlarına almamakta olduklarından ve
telaffuzu da bir yerde kayıtlı olmadığından Yehova telaffuzu
doğrulanmamaktadır.
Yehova ismine ilk kez 1270 yılında kaleme alınan Raymond Martin’in "Pugio
Fidei" adlı eserinde rastlanır. Söz konusu okunuşun, Papa Leo X’un itirafçısı
olan Peter Galatin’in icadı olduğu ve aynı okumayı Fagius’un da (1550) ileri
sürdüğü genel olarak kabul edilir. Büyük olasılıkla Peter Galatin, bu ismi
Raymond Martin’in kitabından duymuştur. Yahudi inanışına göre Adem ile Havva
ve iki oğlu Habil ve Kabil, tanrıyı YHVH ismiyle bilmekte ve Adem’in büyük
oğlu Enoş’un zamanında tanrıya bu İsimle dua edilmekteydi.
Çünkü Musa, “Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın
Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı gönderdi” demiştir. Yani, YHVH atalarının
tanrısıyla özdeşleşmiştir. Musa şöyle karşılık verdi: “İsrailliler`e gidip,
`Beni size atalarınızın Tanrısı gönderdi` desem, `Adı nedir?` diye
sorabilirler. O zaman ne diyeyim?”
Tanrı "Ben Ben'im" dedi, "İsrailliler`e de ki, "Beni size 'Ben Ben'im' diyen
gönderdi". [Çıkış 3:13-14]
″İsraillilere de ki, “Beni atalarınızın Tanrısı, İbrahim`in Tanrısı, İshak`ın
Tanrısı ve Yakup`un Tanrısı Rab gönderdi. Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar
boyunca böyle anılacağım." [Çıkış 3:15]
İbranicede sesli harf olmadığından, bütün kelimeler sessiz harflerle
yazıldığından, kelime telaffuzları sessiz harflerin arası seslilerle
doldurularak sağlanırdı. Ancak kayıtlardaki YHVH'nin yasaklı oluşundan dolayı
halk arasında konuşulmadığından dilden dile geçememiş ve zamanla nasıl
telaffuz edildiği bilinemez olmuştu. Artık YHVH denmiyor, onun yerine
“İsim” deniyordu.
Yahudi kaynaklarında, "İsim" Tanrı’nın telaffuz edilemez ve hususi ismi olan
YHVH’nin yerine kullanılır ve büyük harfle yazılır. [1]
Peki YHVH neden yasaktı ya da yasak olarak algılanmıştı?
YHVH şeklindeki 4 sessiz harfin tam olarak telaffuz edilmesinin ne zaman
sınırlanmaya başladığı hususunda farklı görüşler vardır. Talmud, İsim’in
mâbedin tahribinden kırk yıl önce baş haham adil Simon’un ölümünden sonra
hahamların İsim’in telaffuzuna son verdiklerini söyler.
Bu tarihten sonra İsim’in telaffuzu yasaklandı ve onu telaffuz edenin gelecek
dünyada bir payının olmayacağı ifade edilmeye başlandı. Hatta, Hanannah ben
Teradion, talebelerine İsim’in telaffuzunu öğrettiği için cezalandırıldığı
nakledilir. Bu cezalandırılmanın nedeni, İsim’in ehil olmayan insanlara
öğretmek olduğu söylenir. Çünkü, dört sessiz harfin kamuya açık yerlerde
seslendirilmesine son verilmiş olmasına rağmen, hem birinci mabet hem de
ikinci mabet boyunca bu seslendirilmenin bütünüyle ortadan kalkmadığını
yalnızca kullanımının gittikçe daraldığını gösteren deliller vardır.
Dört sessiz harf mabette, haham kutsamasında tekrarlanmaktaydı:
“YHVH, Musa’ya şöyle dedi: Harun’la oğullarına de ki, ‘İsrail halkını şöyle kutsayacaksınız. Onlara diyeceksiniz ki, YHVH sizi kutsasın ve korusun; YHVH aydın yüzünü size göstersin ve size lütfetsin; YHVH yüzünü size çevirsin ve size esenlik versin. Böylece, kahinler İsrail halkını adımı anarak kutsayacaklar. Ben de onları kutsayacağım.” (Sayılar 6/ 22-27)
Zaman içinde sinagoglarda da kullanım çekincesi doğmuş olmalıdır ki, YHVH
telaffuzu tamamen ortadan kalkmıştır.
YHVH’nın telaffuz edilmeme tarihini tespit etmek mümkün gözükmemektedir. Ancak
bunun birdenbire değil, tarihsel bir süreç içinde ve tedricen olduğu
söylenebilir. Gündelik hayattaki kullanımının terk edilmesi, hahamlara has
kılınmasının yanı sıra Kitab-ı Mukaddesin son kitaplarında da gittikçe daha az
görünmeye başlar. Örneğin, YHVH yerine Kyrios kullanılır. Yine Kyrios gibi Rab
anlamına gelen Adonai (Adonay) kullanılmıştır. Adonai bile zamanla telaffuz
edilmekten kaçınılmaya başlandı ve onun yerine İsim anlamına gelen İbranice
ha-Shem’i (ya da Aramca Shema’yı) söylemek adet haline geldi.
Dört sessiz harfin telaffuz edilmeme sebeplerinden biri, Levililer’de (24/16)
yer alan metindir:
“Rabbe söven kesinlikle öldürülecektir. Bütün topluluk onu taşlayacak.İster yerli isterse yabancı olsun, Rabbe söven herkes öldürülecektir”.
Sövgünün rabbin adıyla yapılmış olması olarak algılanan ve uygulanan bu ayetin
YHVH isminin telaffuzunu engelleyen temel yasa olduğu düşünülmektedir.
Telaffuz edilmeme uygulamasının kendisinden kaynaklandığı düşünülen bir diğer
ayet de Çıkış 3/15’de yer alır:
“İsrailliler’e de ki, beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı veYakub’un Tanrısı Rab gönderdi. Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım”.
Burada “sonsuza kadar” anlamına gelen le-olam ifadesi le-allem şeklinde
okunduğunda “bu benim gizlenecek ismimdir” anlamına gelmektedir.
Bir başka sebep ise;
“Senin Tanrın Rab’bin adını boş yere ağzına almayacaksın” şeklindeki Çıkış
20/7 ve Tesniye 5/11’de yer alan ve On Emir’den birini teşkil eden ifadedir.
10 Emir’de “Tanrının adını boş yere ağzına almayacaksın” demesine rağmen
Musevilikle Müslümanlık arasındaki en önemli farklardan biridir bu.
Yahudiler tanrının adını hiç ağızlarına almazken, Müslümanlar ağızlarından
düşürmezler.
Vallahi, billahi, tillahi, “Allah Allah”, “Hay Allah!” “Ya Allah”, “Of Allahım
of”, “Öff. Allaaahh!”i “Allahısmarladık, “Allaha emanet ol”, ”Allah mesut
etsin”, “Allah rahmet eylesin” vs. gibi, her sözde ve yeminde Allah’ı
kullanırlar.
Gelelim YHVH’nın anlamına. YHVH’nin anlamının ne olduğuna dair bir çok
açıklama ileri sürülmüştür. Temel hareket noktaları, Çıkış 3/14’de yer alan
‘ben benim’ ya da “ben ben olanım” şeklindeki anlamlandırmadır.
Burada kullanılan kelime, “vhv” kökündendir ve “olmak” anlamına gelir.
Sahası olmasından dolayı, Albright bir çok çalışmasında YHVH meselesini ele
almış ve onu anlamlandırma çabasında, kelimenin kullanılış tarihini,
Yahudilerin tarihini ve dinsel-kültürel olarak ilişkili oldukları
kültürlerdeki uygulamaları bir alt yapı olarak kullanmıştır.
Ona göre, Söz konusu İsim, yalnızca “düşmek, olmak, var olmak” anlamlarına
gelen şifahi kök HWH'den türetilebilir.
Abright’in YHVH’nin anlamının ne olduğuna dair yaklaşımı onun, kelimenin
mevcut haliyle, daha uzun olan bir ismin kısaltılmış şekli olduğu teorisine
dayanır.
Bu konuda ciddi bir örnek ise MÖ. 15. yüzyıl Kenan dilinde bulunmaktadır.
Burada Kenan fırtına tanrısı olan ve sürekli olarak Al’iyan olarak
zikredilen Baal, aslında “savaş meydanlarında karşılaştığım
şampiyonlara galip geleceğim” şeklindeki bir ismin kısaltılmış halidir ve “ben
kesinlikle galip geleceğim” anlamına gelmektedir.
İbranice Kitab-ı Mukaddes Çıkış 3/14’de yer alan “ben ben olanım” cümlesi
ettirgen, Yahveh, üçüncü şahıs olarak takdim edildiğinde Yahweh asher yihweh
(daha sonra yihyeh), “var olanının olmasına sebep olan” anlamına gelir.
Orijinal haliyle tek başına düşünüldüğünde bu formülün doğruluğu hususunda
şüphe etmek mümkün olabilir ancak söz konusu kullanıma MÖ. ikinci bin yıl
Mısır metinlerinde fazlasıyla rastlanılmaktadır.
MÖ. 15. yüzyıldan kalma olan ve Amun’a yöneltilen bir ilahide şöyle denilir:
"Ey, var olanın olmasına sebep olan (yaratan) tanrı."
Albright, YHVH’nin anlamına yönelik bu teklifinin yanlışlığının ortaya konması
halinde, bunun İsrail’lilerin kendi tanrılarının her şeyin yaratıcısı olduğunu
kabul ettikleri gerçeğinin değiştirmeyeceğini, çünkü Kitab-ı Mukaddes’de buna
dair oldukça yoğun metinlerin bulunduğunu söyler. [2][3][4]
YHVH’NİN IRKÇILIĞI / VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLAR
Yaratılış 15:18-21: O gün RAB Avram`la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır
Irmağı`ndan büyük Fırat Irmağı`na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz,
Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını senin
soyuna vereceğim.”
Tesniye 11:23: RAB bu ulusların tümünü önünüzden kovacak. Sizden daha büyük,
daha güçlü ulusların topraklarını mülk edineceksiniz.
Tesniye 11:24: Ayak basacağınız her yer sizin olacak. Sınırlarınız çölden Lübnan`a, Fırat
Irmağı`ndan Akdeniz`e kadar uzanacak.
Tesniye 11:25: Hiç kimse size karşı koyamayacak. Tanrınız RAB, size verdiği söz uyarınca,
ayak basacağınız her yere dehşetinizi, korkunuzu saçacaktır.
Yeşu 1: 3. Musa`ya söylediğim gibi, ayak basacağınız her yeri size veriyorum.
Yeşu 1: 4. Sınırlarınız çölden Lübnan'a, büyük Fırat Irmağı`ndan bütün Hitit ülkesi
dahil batıdaki Akdeniz`e kadar uzanacak.
Konuya dair görüşü savunan birkaç kişinin açıklamasına bakalım:
Theodor Herzl (1887) diyor ki:
“Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır. Güneyde de
Süveyş Kanalı’na. Sloganımız, David ve Solomon’un Filistin’i
olacaktır.”
Bu da David Ben Gurion'un (1948) açıklaması:
“Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından
çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine
getirmesi gereken Nil’den Fırat’a kadar bir iş daha vardır.”
Yani Yeşu'daki bu metinlere olan inanış eskiden beri vardır.
Tevrat'a bakmaya devam edelim.
Yasa’nın Tekrarı 26:19: “Tanrınız RAB sizi övgüde, ünde, onurda yarattığı
bütün uluslardan üstün kılacağını, verdiği söz uyarınca kendisi için kutsal
bir halk olacağınızı açıkladı.”
Yeremya 30:11: Çünkü ben seninleyim, seni kurtaracağım diyor Rab. `Seni
aralarına dağıttığım bütün ulusları tümüyle yok etsem de, seni büsbütün yok
etmeyecek, adaletle yola getirecek, hiç cezasız bırakmayacağım.
Yeşaya 61/ 5-6: Yabancılar sürülerinizi güdecek, Irgatınız, bağcınız
olacaklar. Sizlerse RAB`bin kâhinleri, Tanrımız`ın görevlileri diye
çağrılacaksınız. Ulusların servetiyle beslenecek, Zenginlikleriyle
övüneceksiniz.
Tesniye 20/16-18: “Rabbin sana miras olarak vermekte olduğu bu
kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın. Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin.”
Yeremya 48:10: “Rabbin işini gevşeklikle yapan lanetli olsun ve kılıcını
kandan alıkoyan lanetli olsun.”
Yeremya 46:10: "Çünkü o gün her şeye egemen YHVH’nın günüdür. Düşmanlarından
öç alması için öç günüdür. Kılıç doyana dek yiyecek, kanlarını kana kana
içecek. Çünkü Rab, her şeye egemen YHVH kuzeyde, Fırat kıyısında kurban
hazırlıyor."
Tesniye:7/1-3: “Onları tamamen yok edeceksin, onlarla ahdetmeyeceksin, onlara
acımayacaksın.”
Muhammed hazretleri Yahudilerin ırkçı tanrısını ve onların ırkçı
peygamberlerini almış, Arapların putperest adet ve ibadetleriyle harmanlayarak
İslam’ı kurmuştur.
O’na göre YHVH Allah’tır.
Nitekim Bakara-47’de YHVH'yı tasdik eder:
"Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi cümle âleme üstün kıldığımı
hatırlayın."
Meallere parantez içinde “vaktiyle” ya da “bir zamanlar” eklenerek, bu ırkçı
kayırmanın artık sona erdiği yansıtılmak istenmiştir ama Arapçasında bu
sözcükler yoktur. Başlangıçta Yahudilerin seçilmiş bir ırk olduğunu kabul eden
Muhammed'in Medine’deki Yahudilere peygamberliğini kabul ettirememesinden ve
onların bir kısmını katledip bir kısmını yurtlarından sürmesinden sonra Yahudi
karşıtı ayetlere yer verdiğini görüyoruz:
Maide-82: İnsanlar içinde inananlara düşmanlık bakımından en azılısı olarak Yahudilerle Allah’a ortak koşanları bulacaksın. (…)
Ahzab-27: Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Yani, ırkçılık bu defa tersine dönmüş, Yahudi düşmanlığı haline gelmiştir.
Yahudi Beni Kureyza kabilesinin tüyü bitmiş tüm erkeklerin kafalarının
kesilerek katledilmesi bu düşmanlığın neticesidir. İslam'daki Yahudi
düşmanlığı o zamandan beri devam etmektedir.
Yahudiler dinlerinde kısmen de olsa reforma gitmişlerdir ama fanatik
Yahudilerin köktendinci İslamcılardan hiçbir farkı yoktur. Onların kafasında
hala Tevrat’taki YHVH’nin emir ve vaatlerine inançtan kaynaklanan ırkçı,
emperyalist emeller mevcuttur. Gözleri Nil’den Fırat’a ve Batı Akdeniz’e kadar
olan topraklardadır, yani Anadolu’dadır.
KAYNAKLAR
- Ephraim E. Urbach, The Sages Their Concepts and Beliefs, trs. Israel Abrahams, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts and London 2001, s. 124-134
- Albright, From Stone Age to Christianity, s. 261.
- Bir Sessizliğin ya da Yhvh’nin Tarihi
- YHVH’nin Telaffuz Edilmeme Olgusu Üzerine Bir Araştırma-Fuat Aydın
- Çıkış 3:13-15; 3:14; 20:7; 5:11
- Sayılar 6:22-27
- Levililer 24:16
- Yaratılış 15:18-21
- Tesniye 11:23-25; 20/16-18; 7:1-3
- Yeşu 1: 3-4
- Yasa’nın Tekrarı 26:19
- Yeremya 30:11; 48:10; 46:10
- Yeşaya 61:5-6
- Bakara 47
- Maide 82
- Ahzab 27