BÜYÜ İNANIŞI, TÜRLERİ ve
ANTİK TOPLUMLARDA BÜYÜ |1
Büyü, doğal veya doğaüstü varlıkları, güçleri kontrol veya manipüle
ettiği söylenen inançların, ayinlerin veya eylemlerin uygulanmasıdır.
Büyüyle uğraşan kişilere ya büyücü ya da cadı denmiştir. Tarih boyunca zaman
zaman büyü ve büyücülüğe dair çağrışımlar olumludan olumsuza değişse de, sihir
günümüzde birçok kültürde önemli bir dini role sahiptir ve bazılarınca tıbbi
çare arayışında bile büyüye başvurulmaktadır". [1][2][3][4]
Batı kültüründe sihir, ötekiler yani yabancılar ve ilkellikle
ilişkilendirilmiş ve bunun "kültürel farklılığın güçlü bir göstergesi" olduğu
düşünülmüştür. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Batılı
entelektüeller sihri ilkel bir zihniyetin işareti olarak görerek onu marjinal
olmaya çalışan insan gruplarına atfettiler. [5][6][7][8]
Modern okültizm ve Neopagan dinlerinde büyü yaptığını iddia eden pek çok
sihirbaz ve cadı düzenli olarak sihir yapmış [10] ve sihri kişinin iradesinin
gücüyle fiziksel dünyada değişim yaratma tekniği olarak tanımlamıştır. Bu
tanım etkili bir İngiliz okültist olan Aleister Crowley (1875-1947) tarafından
popüler hale getirilmişti ve o andan itibaren Vika, LaVeyan Satanizmi ve Kaos
büyüsü uygulayıcıları onun bu görüşünü benimsemişti.
Dünyadaki büyü inanışlarına bakıldığında 3 büyü türü önümüze çıkar: Kara, Ak
ve Gri Büyü.
Kara büyü bencil, zararlı veya kötü amaçlar için, Ak büyü
büyünün daha çok başkasına yardım amacıyla, iyi niyetle kullanılması olarak
anlaşılmıştır. [11][4]
Sol elin geçmişten bu yana şeytanla, kötülükle, sapkınlıkla
ilişkilendirildiğini biliyoruz. İşte büyü de de sol el kara büyünün, sağ el
ise iyiliksever ak büyünün alanıdır.
Phil Hine şöyle der: "Okültizmin diğer birçok yönü gibi, 'kara büyü' olarak
adlandırılan şey, büyük ölçüde tanımlamayı kimin yaptığına bağlıdır." [12]
Aslında bu sözü çok doğrudur çünkü kara büyü yapan biri de bunu kendinin yada
bir başkasının iyiliği için yaptığını düşünüp aslında yaptığının kötü bir büyü
olmadığını düşünebilir.
Nötr büyü olarak da adlandırılan gri büyü ne özellikle yararlı nedenlerle ne
de tamamen düşmanca uygulamalara odaklanmayan bir sihirdir. [13][14]
Tarihçiler ve antropologlar yüksek sihirle uğraşan uygulayıcılar ile düşük
büyüyle uğraşanlar arasında ayrım yapmışlardır. Çünkü yüksek sihir, uzun ve
ayrıntılı törenler ile sofistike ve bazen pahalı gereçler içeren daha karmaşık
bir büyü türü olarak görülür. Düşük büyü ise köylülerle [16] ve daha kısa
süren, sihirli olduğuna inanılan sözlerin söylendiği basit ayinlerle
ilişkilendirilmiştir. [15]
Mezopotamya'da kötülüğe karşı koymak ve şifa bulmak amacıyla büyüye farklı
biçimlerde başvurulmuştur. Mezopotamya'daki savunma amaçlı yapılan meşru
büyüye Akad dilinde Aşiputu, Sümer'de ise Maşmaşutu denirdi. Bunlar belirli
gerçeklikleri değiştirmeyi amaçlayan büyü ve ayinlerdi.
Eski Mezopotamyalılar sihrin iblislere, hayaletler ve kötü büyücülere karşı
geçerli tek savunma aracı olduğuna inanıyorlardı. [17] Onlara zulmettiğine
inandıkları ruhlara karşı kendilerini savunmak için bu kötü güçleri durdurması
umuduyla kişinin mezarına kispu denilen sunular bırakılırdı. [18] Eğer
verdikleri sunu bir işe yaramazsa bazen ölen kişinin bir heykelciğini yapıp
onu toprağa gömer ve tanrılardan kötü ruhu yok etmelerini ya da kişiye
musallat olmayı bırakmaya zorlamalarını talep ederlerdi. [19]
Sümer dininde büyü, muska, nazar, lanet gibi ögeler ön plandaydı. İnsanların
korktuğu tanrıları ve onların lanetleri karşısında tanrıları sakinleştirmeyi,
memnun etmeyi, insan üstü varlıklarla iletişime geçerek kehanet, sihir, büyü,
şifa, fal, yazgı gibi konulara hakim olmaları nedeni ile rahiplere büyük saygı
duyulurdu.
Kendilerini lanetleyebilecek kötü büyücülerden korunmak için sihre
başvuruyorlardı. Antik Mezopotamya'da kara büyüye karşı kendini savunmak için
karşıdaki kişi ile aynı tekniklerin kullanıldığı görülür. Fakat lanetlemeye
yönelik kara büyüler gizlice uygulanıyorken kendini başka bir büyü yada
büyücüye karşı savunma amacıyla yapılan büyüler açıkta, izleyici önünde
yürütülüyordu.
İnanışlarında büyücüyü cezalandırmak için yapılan Maklû yada "Yakma" olarak
bilinen dini törene başvurulurdu.
Bu uygulamada büyücülükten muzdarip olan kişi, büyücünün bir heykelciğini
yapar ve geceleri onu yargılamaya başlar. Daha sonra eğer büyücünün suçlarının
niteliği belirlenebilirse büyücünün heykelciği yakılır ve böylece büyücünün
gücününün kırılacağına inanılırdı. [20]
Sümerlerde ise "bağı" adı verilen kara büyünün kasten yapılması büyük bir
kötülük olarak görülür ve büyüye maruz kaldığını iddia eden kişi kendine
yapılan büyüyü yalnızca rahiplerin kehanetleri ile öğrenebilirdi. Eğer kara
büyü tespit edilirse bunu yok etmek için ak büyüye başvurulur, kara büyüyü
bozma girişiminde kötü güçlere maruz kalmamak için evin belli noktalarına
büyülü metinlerin yazılı olduğu tabletler konurdu. [46]
Mezopotamyalılar kendilerini bilmeden işlenen günahlardan arındırmak için de
büyülü ayinler yapardı. [20] "Maklu" adını verdikleri dini törende büyücü,
kişiyi tüm günahlarından arındırmak için onları bir hurma şeridi, soğan ve bir
tutam yün gibi çeşitli nesnelere aktararak yakardı. [21] İnanışa göre böylece
bilmeden işlemiş olabileceği tüm günahlardan arınacaklardı. Bu, Yahudilerin
Yom-Kippur adlı kefaret gününde başları üzerinde tavuk çevirerek günahlarını
ona aktardıklarına inandıkları Kaparot ayinine oldukça benzemektedir. Eski
Mezopotamya toplumlarının din ve uygulamaları daha sonraları onları putperest
olarak yaftalayan İbrahimi dinlerde farklı isim ve uygulamalar altında
yaşamaya devam etmiştir.
Şurpu adı verilen yalatma yöntemi ile büyü bozmaya başvurulur, hastalıkları
ortadan kaldırması için tanrılara kurban verilen ayinler düzenlenirdi. [36]
Yani kurban, adak gibi uygulamalar ve kendisi için kan akıtılmasını isteyen
ilahlar düşüncesi Sümer dininin ayrılmaz parçalarındandı.
Başvurdukları şeylerden biri de aşk büyüsüydü. Bu tür büyülerle bir kişinin
başka bir kişiye aşık olması, bitmiş olan sevgiyi yeniden kazanması veya
erkeğin ereksiyon problemine çözüm getirmesi hedeflenirdi. [22] Bir adamı
koruyucu tanrısı ile veya bir kadını onu ihmal eden kocası ile uzlaştırmak
için de büyüye başvurulurdu. [23]
Sümer rahibelerinin doğum yapan kadınları kötü varlıklardan koruduğuna
inanılır ve bu rahibe sınıfı aynı zamanda büyücü olarak kabul edilirdi.
Mezopotamya'dan rasyonel bilim ile büyü arasında hiçbir ayrım yoktu. [24] Biri
hastalandığında doktorlar hem okunacak sihirli sözlere hem de tıbbi tedaviye
başvururdu. Çoğu ayin, büyülü sanatlarda uzman olan, Aşipu (āšipu) adı verilen
kişiler tarafından gerçekleştirilirdi. [30][31][32] Bu meslek genellikle
nesilden nesile [25] aktarılır ve son derece yüksek saygı görürdü. Bu yüzden
genellikle krallara ve büyük liderlere danışman olarak hizmet ederlerdi. Fakat
Aşipular sadece birer sihirbaz değil aynı zamanda doktor, rahip, yazıcı ve
bilgin olarak da hizmet ederdi. [26]
Tanrı Ea ile bağdaştırılan Sümer tanrısı Enki bile sihir ve büyülü sözlerle
yakından ilişkiliydi. [27] Büyü uygulayıcısı olan Aşipu'ların koruyucu
tanrısıydı ve tüm gizli bilginin nihai kaynağı olarak kabul edilirdi.
[28][33][34] Mezopotamyalılar ayrıca talep edildiğinde bazı alamet ve
kehanetlere ulaşabileceklerine inanıyor ve alametleri daima son derece
ciddiyetle alıyorlardı. [29]
Mezopotamya'da kötülüğün nedenleri ve bunun nasıl önleneceği konusunda "büyü
kasesi" veya "sihirli kase" adı verilen koruyucu yöntemlere başvurulduğu
görülür. 6-8. yüzyıllar arasında oldukça popüler olan bu kaseler Orta Doğu'da,
özellikle Yukarı Mezopotamya ve Suriye'de üretilirdi. [35] Yüzüstü gömülen bu
kaselerle iblisleri yakalamak hedeflenirdi. Bunlar genellikle eşiğin altına,
avlulara, yeni ölenlerin evlerinin köşelerine ve mezarlıklara yerleştirilirdi.
[37] Büyü kaselerinin bir alt kategorisi, Yahudi ve Hristiyanların büyüde
kullandıklarıdır. Aramice dilindeki büyülü kaseler Yahudilerin büyü
uygulamaları hakkında önemli bir bilgi kaynağıdır. [38][39][40][41][42]
Hititlerde de büyü ayinleri oldukça yaygındı. Büyü içeren törenleri sadece
tapınak ve kutsal alanlardaki ibadetlerle sınırlı değildi. Hitit metinleri
şifa ve korunma amaçlı birçok büyü hakkında bilgiler verir. [51] Hititler de
Tıpkı Sümer'de olduğu gibi kötü cinleri, hastalıkları kovmak için büyüye
başvururdu fakat bu büyüleri ya kişinin evinde yada yerleşim alanlarının
dışında, uzakta yaparlardı. Kişinin saflığını kaybetmesi, cinler, hayaletler,
iftira, büyü, kirli nesnelere dokunma ve tanrıların öfkelenmesi gibi
nedenlerden ötürü hastalandığına yada talihinin ters gittiğine inanılıyordu.
Tanrıların öfkesini bastırmak için kan dökülmesi gerekse de dökülen kanın aynı
zamanda evi kirlettiği ve törensel bir arınmaya ihtiyaç duyduğu düşünülürdü.
Ritüeller Sümer lologramlarının geleneksel çevirisini kullanan şifacılar
tarafından idare edilirdi. Büyü törenlerinde "Yaşlı Kadın" adı verilen uzman
kadınlar yada "kahin" ler olan erkekler önemli rol oynardı. [55]
Hititlerin büyü ayinlerinin genel öğretileri arasında sembolik eylemler
bulunur. Tanrılar yardım için çağrılırken ayinin hedefindeki kişi genellikle
saflığın simgesi olan su, yağ yada gümüş kullanılarak arındırılır. Kişinin
hastalığı veya kirliliği figürlere yada doğrudan hayvanlara temas yoluyla
aktarılarak onları taşıyıcı konumuna getirir. Daha sonra kötülüğü içinde
taşıyan bu figür yada hayvanlar bulundukları bölgeden uzaklaştırılır.
Bir Hitit büyü ayininde kişiyi etkileyen kötülüğün bir fareye nakledildiği
anlatılır. Kötülüğe maruz kalan kişinin sağ eline ve ayağına ip ve kalay
iliştirildikten sonra kalay alınır ve tekrar iple fareye bağlanır. Ardından
büyüyü yapan kişi fareyi kovalarken onu iki cine havale eder ve şöyle der:
“Kötülüğü onlardan aldım, onu bir fareye sarmaladım. Bu farenin onu dağlara,
derin vadilere ve uzun yollara götürmesine izin ver! ... Zarniza, Tarpatašša
onu sen al!” [56]
Antik Yunanda büyücüler, Perslerde ise Magi rahipleri denen sihirbazlar
yalnızca sırların bilgeliğe sahip kişiler olarak değil, aynı zamanda matematik
ve kimya gibi çeşitli alanların efendileri olarak görülüyorlardı. Büyücüler
ölüm, kehanet ve kara büyü ile ilişkilendirildiğinden şüphesiz onlardan
korkuluyordu ve genellikle toplumun daha uç noktalarında yaşıyor ve
hayatlarını sadakalarla sürdürüyorlardı.
Yunan mitolojisinde büyü, Hermes, ay ve büyücülük tanrısı Hekate,
Orfeus, büyülü bitkiler, iksirler konusunda uzman olan ve Odisseus'un Hades'in
hayaletlerini çağırmasına yardım eden Helios'un büyücü kızı Kirke gibi
figürlerle ilişkilendirilmiştir. Sihirli iksirler ve lanetlerle ilgili bol
miktarda efsane bulunur. Örneğin, Nessos adlı sentor (yarı at-yarı insan)
ölürken akan kanından Herkül'ün karısı Deianeira'ya verir ve sevgilisi ona
ihanet ederse kullanmasını, bunun bir aşk iksiri olduğunu, eğer Herkül'ün
giysisine bu kanı sürerse ona yeniden aşık olacağını söyler. Fakat bu kanın
içine Hydranın zehirli salyası karışmıştır. Herkül yanında İole ile birlikte
gelince kıskançlık krizine giren Deianeira kendine söylenenleri yaparak kana
buladığı gömleği kocası Herkül'e verir ve Herkül onu giyer giymez yanmaya
başlar ve korkunç bir şekilde can verir. [9]
Yönümüzü Mısır'a çevirirsek; Heka ile kişileştirilen Büyü eski Mısır din ve
kültürünün ayrılmaz bir parçasıydı. Tüm bunları bizzat Mısırlılar tarafından
yazılıp günümüze ulaşan metinlerden biliyoruz. [43]
Kıpti terimi olan "hik", dinsizlik ya da yasadışılık anlamına gelmeyen ve
Eski Krallık'tan Roma dönemine kadar kullanılan, firavunlara ait "heka"
teriminin torunudur. [44] Ahlaki açıdan tarafsız kabul edilen heka, hem
yabancıların hem de Mısırlıların uygulama ve inançlarında yer edindi.
Merikare Talimatları heka'nın vakıaları savuşturacak silahlar olmak üzere
yaratıcının insanlığa armağan ettiği bir iyilik olduğunu bildirir. [45]
Mısır'da sihir, hem okur-yazar rahip hiyerarşisi hem de okuma yazma bilmeyen
çiftçiler ve çobanlar tarafından uygulanırdı ve heka ilkesi, hem
tapınaklarda hem de özel ortamlarda tüm ayinlerin temelini oluşturuyordu.
[47]
Heka'nın temel ilkesi kelimelerin bir şeyleri var etme gücüne odaklanır.
[48] Karenga, yaratıcının dünyayı var etmek için kullandığı birincil
araç olarak kelimelerin temel gücünü ve ontolojik rolünü açıklar. Çünkü
antik Mısır insanı tanrılarla aynı ilahi doğayı ve onların görüntüsünü (snnw
ntr) paylaştığına inandığından tıpkı tanrıların yaptığı gibi kelimeleri
yaratıcı bir şekilde kullanma gücüne sahip olduklarını düşünmüşlerdir. [50]
Mısır'ın Beşinci Hanedanlığının son firavunu olan Unas piramidinin iç
duvarları, dikey sütunlar halinde yerden tavana uzanan yüzlerce büyülü yazıtla
kaplıdır. Bu yazıtlar Piramit Metinleri olarak bilinir ve Öbür Dünyada hayatta
kalabilmek için firavunun ihtiyaç duyduğu büyüleri içerir. Fakat Piramit
Metinleri kesinlikle yalnızca kraliyet soyu içindi ve büyüler, büyülü sözler
sıradan kişilerden gizli tutulurdu. Birinci Ara Dönem'in kaosu ve huzursuzluğu
sırasında mezar soyguncuları piramitlere girerek büyülü yazıtları gördüler.
Böylece halk büyüleri öğrenmeye başlayınca Orta Krallık’ın başlangıcında halk
kendi tabutunun kenarına benzer yazılar yazmaya başladı ve bunu yapmanın öbür
dünyada onların hayatta kalmasını sağlayacağını umdular. Bu yazılar Tabut
Metinleri olarak bilinir. [47] [48][49]
Mısırlıların "Meket"dediği muskalar (tılsım) hem yaşayanlar hem de ölüler
arasında yaygındı. [52][48] Bunları kötülüklerden korunma ve "evrenin temel
adaletini yeniden teyit etme" aracı olarak kullanıyorlardı. [53] Bulunan en
eski muskalar hanedanlık öncesi Badâri Dönemi'ne aittir ve bu muskalar
Roma dönemine kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. [54] Yani Arapların İslam'a
entegre ederek boyunlarına asmaya başladığı ve toplumumuzun da uygulamaktan
geri kalmadığı muskaların temeli aslında antik Mısır ve Sümer dinlerine
dayanır.