ANTİK MEZOPOTAMYALILARIN BEBEKLERİ YATIŞTIRMAK VE UYARMAK İÇİN OKUDUKLARI NİNNİLER
Ninniler yeni icatlar değiller tabi. Tarihleri binlerce yıl öncesine hatta şüphesiz yazılı tarih öncesine kadar uzanır. Babil, Asur, Sümer ve Hattuşa kültürlerine ait birçok eski Mezopotamya ninnisi günümüze kadar gelmiştir. Dicle ve Fırat nehirlerinden günümüz Suriye'sine kadar uzanan Mezopotamya son derece verimli toprakları nedeniyle “Medeniyetin Beşiği” olarak biliniyordu. Ayrıca bölge, "yazının, şehir kültürünün ve dünyamızı bugüne kadar şekillendiren diğer birçok kavram ve kurumun doğduğu yer" olarak bilinir. Bu kültürel bölgeden gelen eski Mezopotamya ninnilerinin hayatta kalması, dünyanın bu bölgesinden gelen geleneklerin uzun ömürlülüğünün de bir kanıtıdır.
Ninniler çocukluk kültürünün önemli bir yönüdür. Ninniler söylenirken kasıtlı olarak daha kolay hatırlanıp söylenebilecek şekilde tasarlanmışlardır. Sözlerinin içinde genellikle bir nesilden diğerine aktarılan kültürel gelenekler ve uygulamalar bulunur. Bu tür ninnilerin ardındaki anlam çoğu kez unutulsa da sözleri aktarılmaya devam ediyor. Örneğin Avrupa'da “Gülün Çevresindeki Halka” diye bir ninni vardır ve çoğu insanlar bunun aslında Kara Veba'ya atıfta bulunduğunu unutmuşlardır. Hatta sokakta çocukların söyleyerek oyun oynadığı bir eğlenceye dönüşmüştür. Ninninin birkaç varyantı vardır. Bunlardan birini motomot olmayacak şekilde çevirerek paylaşayım:
Bir halka ve güller
Zehirle dolu cepler
Hapşu! Hapşu!
Hepimiz düşüyoruz (ölüyoruz)
Ninnideki güller hastalıktan kaynaklanan ölümcül döküntüleri, zehirler, sonrasında gelen hapşuruk ve hepimiz düşüyoruz sözleri ise Kara Veba sonrası hasta olan insanların ölümünü simgeler.
Babil'den gelen bir Mezopotamya ninnisi yaklaşık olarak MÖ 2000 yılına
tarihlenir. Eski Mezopotamya'da yaygın olan ilk yazı biçimi olan çivi
yazısıyla yazılan bu özel ninni, ilginç bir şekilde korkunç bir anlatıya
sahiptir:
"Karanlığın evinde yaşayan ufaklık -
peki, şimdi dışarıdasın, güneşin ışığını gördün.
Neden ağlıyorsun, neden bağırıyorsun?
Orada neden ağlamadın?
Evin tanrısını uyandırdın, Kusarikkum uyandı:
"Beni kim uyandırdı? Beni kim irkiltti? "
Ufaklık seni uyandırdı, küçük seni irkiltti!
"Şarap içenlere, içki içenlere olduğu gibi uyku onun üzerine
çökebilir!"
(Çev. W. Farber)
Bebek ağlarken anne yada süt anne, bebeğin ev hayaletini uyandırma suçundan
dolayı ninni söyler çünkü bu durum feci sonuçlar doğurabilir. Ninni, çocuğun
"rahmin sessiz karanlığından" yaşayanların dünyasındaki mevcut konumuna olan
yolculuğunu detaylandırsa da "ağlayan bebeğin tıpkı bir ayyaş gibi sonunda
uykuya dalacağına" dair yakarış ile biter.
Ninninin anlamı çok açık: Bir çocuk ışığın olduğu ve annesi tarafından
tutulabildiği bir dünyada neden huzur bulmasın? Bu yüzden ninni bebeği hem
sakinleştirmeyi hem de tehdit edici motiflerle de olsa uykusuna geri dönmesini
sağlamayı amaçlıyor.
Rahatsız edilmediği sürece zararsız olan Kusarikku gibi doğaüstü varlıkların
bizonlara benzer şekle sahip ev hayaletleri olduğuna inanılırdı. Dolayısı ile
bebeğin aralıksız ağlamalarından rahatsız olabilirdi. Böyle bir noktada ninni,
çocuğun aralıksız ağlamalarından öfkelenen bir Kusarikku'nun insanlara
tanrıların bile yapmayacağı kadar korkunç şeyler yapabileceğini
söyleyerek bebek yada çocuğu uyarır. Bu nedenle şarkı muhtemelen ikili
bir amaca hizmet etmeyi amaçlıyordu: Birincisi çocuğu tekrar uykuya daldırmak
ve bebeklikten çıkmış olan çocuğu uyarmak,
İkincisi; Çocuk ağlamaya devam etmeyi seçerse başlarına ne geleceği konusunda
ona ikazda bulunmak.
Yani bebeğin susması yalnızca anne ve babanın dinlenmesi için bir fırsat
değil, aynı zamanda evdekilerin başına Kusarikku tarafından bir felaket
gelmesini önlemek için gerekliliktir.
Benzer bir mesaj içeren Mezopotamya ninnilerine ikinci bir örnek:
"Sen oradaki küçük, yeni doğmuş insan,
gerçekten dışarı çıktın, güneş ışığını gördün.
Neden orada (anne karnında) annene hiç böyle davranmadın?
Babana iyi davranmak yerine annenin normal bir hayat sürmesine izin
ver,
Dadının ödünü kopardın, süt anneyi rahatsız ettin.
Sen ağladığın için evin tanrısı uyuyamıyor, evin tanrıçası uykusuz
kalıyor.
Gece saatini üç olarak sabitleyen Enkidu'ya kimi göndermeliyim [ona
söyleyerek]:
"Ceylanı yenen onu da yensin.
Ceylanın oğlunu bağlayan da onu bağlasın.
Taşradan rastladığı biri ona uykusunu versin,
Bir öküz sürücüsünün uykusuna yatsın!
Annesi onu uyandırana kadar uyanmasın!"
(Çev. W. Farber)
Her iki Mezopotamya ninnisinde de çocuğun tekrar uykuya dalmaması durumunda
ona veya ailesine yönelik tehdidin altı çiziliyor. İkinci ninni ev hayaletinin
uyanma riskinden açıkça bahsetmese de ilk ninni dikkate alındığında bu ninni
de hayaletin uyanma tehlikesinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bebek
tabi ki ninninin içerdiği ince tehdidinin ardındaki sonuçları anlayamaz fakat
büyüdükçe ev hayaletinin rahatsız edilmesinin tehlikeli olduğu inanışını
anlatan sözler anlaşılır hale gelir.
Zaten Londra'daki İngiliz Müzesi araştırmacılarından Richard Dumbrill de antik
dünyada insan dünyası ile tanrıların dünyası arasındaki ilişki nedeniyle
"korkutucu temaların dönemin tipik ninnileri olduğuna" dikkat çekiyor.
Özellikle Yale Üniversitesi'nde Yakın Doğu'da uzman bir profesör olan Eckart
Frahm, Mezopotamya'da insan ve ilahi dünyalar arasında bir ayrım olmadığını ve
birinin diğerini doğrudan etkileyebileceğine dair inanışlar olduğunu açıkça
ortaya koyar. Bu nedenle evdeki tanrıları rahatsız etmemek konusunda ciddi bir
ders içeren sakinleştirici şarkılar söylemek çocuğa çok küçük yaşlardan
itibaren doğaüstü alemin olası sonuçları nedeniyle eylemlerine karşı dikkatli
olması gerektiği inancını aşılar.
Eski Mezopotamya ninnilerinin derin doğaüstü çağrışımlara sahip olduğunun bir
başka göstergesi de şarkıların söylenmesiyle birlikte yürürlüğe girdiğine
inanılan ritüellerdir. Nippur bölgesinden (modern Bağdat'ın biraz güneyinde)
bir Babil tableti, "önemli bir caddeden, kapıdan, hatta bir mezardan" toz alma
ve şarkı söylerken ağlayan bebeğin üzerine serpme veya sürme uygulamasını
içerir. MÖ 500 ile 300 yılları arasında çivi yazısıyla yazıldığına inanılan bu
tablet, ayinleştirilmiş ninnilere yapılan en eski referanslardan biri olarak
günümüze ulaşmaktadır. Tıpkı bugün bir annenin şarkı söylerken bebeğini
kollarında sallaması gibi, doğaüstü olanın her güne ayrılmaz bir şekilde bağlı
olduğu dünyadaki uygulama, çocuğun çevresinde yaşayan varlıkları rahatsız
etmeyeceğine dair daha fazla güvence gerektiriyordu. Bu nedenle toz serpme,
çocuğu (ve muhtemelen ebeveynleri) uyanmış veya huzursuz tanrıların
"öfkesinden" korumak için ek bir adımdı.
Literatürde Mezopotamya'daki eski ninnilerde atıfta bulunulan bir başka tanrı
da "bebekleri kaçırdığına ve hamile anneleri öldürdüğüne inanılan" iblis
Lamaştu'dur. Çocuğu gece yarısı uyanan ve ağlamaktan vazgeçmeyen bir annenin
korkusunu hayal edin. “Yarı kuş, yarı (dişi) aslan ve memelerinden süt emerek sarkan
köpek yavruları ve domuzların olduğu bir yarı insan” şekilli iblisin gelip
çocuğu kaçıracağı inancı her anne için korkutucu olurdu. Bu nedenle ekstra bir
güvence ve korunma ihtiyacı eski Mezopotamya ninnilerinde güçlü bir rol oynar.
Çocukları korkutmak için sıklıkla eski Mezopotamya ninnilerinde
bahsedilen Mezopotamya iblisi Lamaştu
|
Tanrılara yapılan duaların Lamaştu gibi şeytanlara karşı korunmanın yanı sıra
çocuğun zamansız ölümüne yol açabilecek bilinmeyen tıbbi nedenlerden ötürü
ağlamamasını sağlamak için ninnilere dahil edilmesi de alışılmadık bir durum
değildi. Antik dünyada yaşam sürelerinin çok uzun olmadığı ve bebek ölüm
oranlarının oldukça yüksek olduğu her zaman hatırlanmalıdır. Ninnilere diğer
tanrılara yönelik duaları dahil etmek hem iç hem de dış kötü güçlere karşı
ikili bir koruma amacına hizmet ederdi.
Eski hayaletler ve şeytanlarla ilgili açıklamalarıyla bağlantılı olarak,
bazıları tarafından eski ninnilerin, şarkıların doğasına bağlı olarak, sihirli
ruhlar lehine veya aleyhine uygun büyülü sözlere dönüştüğüne inanılmaktadır.
Bu ninnilerden bazıları okumaktan ziyade söylenmeye meyilli olduğundan ve bu
ninnilerin bazıları tabletlere kaydedilmiş olduğundan bunların büyülü sözlere
dönüştürülmüş olabileceklerine dair görüşler yoğunluktadır.