PASCAL'IN KUMARI
Ünlü Fransız matematikçi Blaise Pascal 19 haziran 1623 tarihinde Fransa'nın Auvergne-Rhône-Alpes bölgesindeki Clermont-Ferrand şehrinde doğmuş. Matematiğin yanı sıra fizikle ve müzikle ilgilenen yazar ve Katolik bir ilahiyatçıydı. İlahiyatla ilgilenmeye başlamasının nedeni babasının başına gelen talihsiz bir kazaydı. 1646 yılının soğuk bir kış günü Pascal'ın babası sokakta yürürken kayarak düştü ve kalça kemiğini kırdı. Dönemin tıbbını göz önünde bulundurursak bu çok ciddi bir kazaydı. O dönemde Rouen, Fransa'nın en iyi iki doktoruna ev sahipliği yapıyordu: Dr. Mösyö Deslandes ve Doktor de La Bouteillerie. Bu iki ünlü doktor onun babasını 3 ay boyunca tedavi ettiler ve Pascal'la samimi bir arkadaşlık kurdular. Fakat bu iki doktor Jansencilik olarak bilinen Katolik öğretisinden parçalanmış bir grubun savunucusu olan Jean Guillebert'in takipçileriydi. Pascal onlardan Jansenist yazarların eserlerini ödünç aldı. Kısa zamanda katı bir Augustinizm'i benimsedi.
Babasının ölümünden ve kız kardeşinin Port-Royal'in Jansenist manastırına bir postulant olarak katılmasından sonra 1656 ve 1657 yılları arasında takma isimle “Louis de Montalte” isimli kitabını yayınladı. Dönemin Katolik ilahiyatçılarının ahlaki felsefesini sert bir dille eleştiren bu kitap Kral XIV Louis'i o kadar çok sinirlendirmiştir ki 1660 yılında kitabın toplatılarak yakılmasını emretmişti. Pascal, argümanlarında mizah, alaycılık ve kısır hiciv kullanarak milleti derinden etkilemişti. Bunun yanı sıra kendi görüşleriyle Hristiyanlığı ve İncil'i çok tutkulu bir şekilde savunmuştur. Teolojide en ünlü eseri, asıl ismi Apologie de la din Chrétienne ("Hıristiyan Dininin Savunması") olan 1662 yılında henüz 38 yaşında ölümünden sonra yayınlanan ve çokları tarafında Pensées ("Düşünceler") olarak bilinen eseriydi. Pascal'ın Pensées'i bir başyapıt ve Fransız nesirlerinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir . Sainte-Beuve eser hakkında yorum yaparken onu Fransızca'nın en iyi sayfaları olarak över. Will Durant da Pensées'i "Fransız nesirindeki en etkili kitap" olarak nitelendiriyordu.
Pascal Pyrrhonism ve Stoicism (şüpheciler, inanmayanlar) felsefi akınlarına katılan insanları Tanrıyla buluşturmak için bir tez üretiyordu. Günümüz modernist Müslümanlarında sıkça kullandığı ve sonraları Pascal'ın Kumarı olarak isimlendirilen bu teolojik tez özetle şu şekildedir:
“Tanrı'nın yokluğuna dair olasılıklar ne kadar yüksek olursa olsun, bu konudaki yanlış bir varsayımda bulunmanın cezası devasa boyutta olacaktır. TANRI'ya inanırsanız bu sizin için iyi olacaktır. Çünkü eğer haklı iseniz; sonsuz mutluluğa sahip olacaksınız. Ancak eğer yanılmış iseniz; zaten bir şey değişmeyecektir. Diğer yandan, eğer TANRI'ya inanmayıp haksız çıkarsanız sonsuza kadar lanetleneceksiniz. Ama haklı iseniz; yine bir şey değişmeyecektir.”
Müslümanlar bu tezin hilafetin son halifesi olan Ali bin Ebu Talibe ait olduğunu savunuyorlar. Genellikle bu tezi Agnostik ve Ateist felsefeye sahip insanlara karşı kullanıyorlar. Şimdi bu tezi daha detaylı bir şekilde inceleyeceğiz ve gerçekten Tanrıya inanmanın bir artı mı yoksa eksi mi olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Öncelikle söylediğim gibi bu tez Hristiyanlığı ve İncil'i savunmak için ortaya atılmış. Bu durumda sormamız gerek: Pascal Tanrıya inanları bu kumarda kazanan taraf olarak görüyorsa o zaman Hristiyanlığın tam olarak hangi tanrısını kast ediyor? Zira Hristiyanlıkta Tanrının 3 kimliği var. 1-Baba (Peder). 2- Oğul ve 3-Kutsal Ruh
Müslümanlar bu tezi kendi Allahlarına uyarlamışlar ve “Allah'a inanmazsam cehennemde yanma riskim var o yüzden benim için Allah'a inanmak daha karlı” diyorlar. Yani cehennem korkusu olmasa Allah'a inanmaları için de bir neden kalmayacak. Biz yıllardır Müslümanlar cehennem korkusuyla dinde kalıyor derken bize kızanlar bu gün bunu kendi dilleriyle bu gerçeği itiraf ediyorlar. Kusura bakmayın da ben Tanrıyla kumar oynamam. Sizin gibi menfaatlerim çıkarlarım için de inanmış gibi rol yapmam.
Öncelikle şunu belirtmem gerek ki Ateistler “Ben Tanrıya inanmıyorum” derken mevcut dinlerdeki yaratıcı sıfatı taşıyan Tanrılardan bahsediyorlar. Mevcut dinlerin Tanrı anlatımlarına bakarak bunu mantık süzgecinden geçiren Ateister bu anlatımların doğru olmadığını düşündükleri için Tanrıya inanmıyoruz derler.
Şimdi sizinle küçük bir hesap kitap yapalım. Bakalım siz Tanrı olsanız Müslümanları yoksa ateistleri mi cennetinize alırsınız?
ALLAH | |
---|---|
MÜSLÜMANLAR | ATEİSTLER |
Cehennem korkusuyla inanmak | Dürüstçe, kanıt olmadığı için inanmamak |
Cehennem korkusuyla iyi işler yapmak | Hiç bir baskı olmadan iyilik yapmak |
Doğduğu toplumun ona dayattığına inanmak | Özgür düşünceyle, kendi mantığıyla karar vermek |
Allah'tan gelmiş denilen kitapların içinden körü körüne birini seçmek ve diğerlerini okumadan dahi reddetmek | Kur'an'ın da diğerleri gibi nakil yoluyla geldiğini ve toplumların çıkarlarının yazılı metinleri şekillendirdiğini bildikleri için kesin kanıt olmadan hiç birine inanmamak |
Kötülük yaptığında şeytanı günah keçisi yapmak | Tüm yaptıklarının sorumlusu olarak kendini görmek ve işlediği suçları başkalarına yüklememek |
Kendi gibi düşünmeyenleri kafir ilan edip malını canını kendine helal saymak | İnsanlara insan olduğu için değer verip yalnızca ahlaki değerler üzerinden ayrım yapmak |
Küçük çocuklarla evliliğe din kılıfı giyindirerek sübyancılık yapmak | Çocuklara tecavüzleri önlemek için protestolar yapmak |
İslamı siyasallaştırarak toplumu kafir-mümin diye ayırıp kutuplaştırmak | Eşit haklara sahip toplumlar inşa ederek kardeşçe yaşamak için elinden ne geliyorsa yapmak |
Dinini kutsalını eleştirenleri kafir ilan ederek öldürmek | Eleştirel toplumların yaranması için her türlü fedakarlığı yapmak |
Kadını çarşafa kapatarak kocasına kul yapmak | Kadınlarında en az erkekler kadar toplumsal haklarının olduğunu savunmak |
Hayatını camilerde namaz kılarak oruç tutarak zekat vererek yaşamak. 1000 senedir eli açık mı kapalı mı namaz kılınır diye bir birinin kafasını kesmek Üniversiteleri kapatıp imam-hatip açmak. “Ben cahil halkın ferasetine güveniyorum” “Bilim insanları fuzuli işlerle uğraşıyor” demek. | Bilimde, teknolojide dünya lideri olmak için kaliteli eğitimin şart olduğunu savunmak. Çocuklara küçük yaşlarında din dersi dayatarak onların özgür düşüncelerini kısıtlayanlara karşı çıkmak. Hayatın her alanında en iyisi olmak için elinden geleni yapmak. Yaptıklarıyla içinde bulunduğu topluma yararlı birer vatandaş olmak. |
Bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Fakat meselenin önemli kısmı bu
değil. Pascal kendi tezini üretirken zaten kazanan tarafa Hristiyanlığı
kaybeden tarafa ise inançsızlarla beraber diğer dinlere inanan insanları da
koymuş oluyor. Buna İslam'a iman etmiş Müslümanlar da dahil.
Pascal Hristiyanlığın tarif ettiği Tanrıyı kabul edenleri kumarın kazanan
tarafı diğerlerini ise kaybeden olarak nitelendiriyor. Bunu nereden
anlıyoruz? Çünkü siz bir kumar oynarken kazanırsanız eğer bu
elinizde olan kartların sayesinde oluyor. Dolayısıyla Pascal'ın kumarında
her bir inançlı insan kendi inandığı Tanrı kavramını doğru kabul ederek bu
kumar masasına oturuyor. Pascal'da zaten öyle yapmıştı. Hristiyanlığın
anlattığı Tanrı kavramını doğru diye kabul ederek kendini kazançlı, farklı
tanrıları kabul eden yahut hiç inancı olmayanları da kaybeden olarak
gösteriyordu.
Hiç bir dini inancı olmayan bir kuruluş olan Adherents'a göre dünyada
yaklaşık 4.300 din vardır. Şimdi siz Müslüman olarak Pascal'ın kumar
masasına oturduğunuzda elinizde olan Allah kartıyla diğer 4299 Tanrıya karşı
kumar oynamış oluyorsunuz. Ve bu 4299 Tanrının çeyreği hakkında bile doğru
düzgün bilginiz yok. Ya bu 4299 Tanrının içinden biri veyahut bir kaçı
doğruysa? Kumarda yalnız biri kazanacak diye bir kural yok değil mi?
Aslına bakarsak bu kumar masasında Ateistlerin, Agnostiklerin, Deistlerin
vs. şansı daha fazla. Zira Tanrı hakkında kesin bilgi olmadığı için bizim
dinlerin dayattığı tanrıyı veya ona atfedilen din, sıfat ve ideolojileri
inkar etmemizin mantıklı bir gerekçesi olmuş oluyor. Biz yarın ahirette
Allah'ın karşısına çıkarsak kesin bilgi olmadığı için onunla beraber hiç bir
Tanrıya inanmadığımızdan veya sadece tanrının varlığına inanıp ona çeşitli
sıfatlar ve insani özellikler yükleyen dinlerin tanrılarına inanmadığımız
için bağışlanma şansımız vardır. Ya siz Müslümanlar yarın ahirette Allah
değilde Zeus ile karşılaşırsanız ne olacak? O zaman onu değilde başka bir
dinin tanrısını kabul ettiğiniz için cehennemde yanacaksınız. Veya 4300
Tanrı içinde Allah yalancı ve geri kalan 4299 Tanrı doğruysa? O zaman
cehennemde o 4299 Tanrının azap fantezilerini deneyeceksiniz. Fakat ben bir
Tanrıyı inkar ettiğim için o cehennemden çıkma şansım var.
Gözünüzün önünde daha iyi canlanması için şöyle bir örnek vereyim.
Örneğin siz 10 kişilik bir kumar masasına oturdunuz. 9 kişinin hepsi
size resti çekmiş. Herkes resti çekmişse demek ki herkes elindeki kartların
kazanma şansı olduğuna emin durumda. Şimdi başkalarının elindeki kartların
ne olduğunu bilmeden “restinize rest ulan” demek mi daha mantıklı
yoksa kazanacağına dair kesin bilgi olmadığı için “pass” demek mi?
Sizi bilmem ama ben “gereğinden fazla cesaret aptallıktır” diye
düşünenlerdenim.
Burada şöyle bir itirazda bulunabilirsiniz: “Allah'a inanırsam en fazla ne
kaybedebilirim ki?” Çok şey kaybedersin. Kaybedeceğin şeylere bir tane örnek
vereyim.
Karamanda çocuklarını yatılı Kur'an kursuna bırakan ebeveynler de
ellerindeki Allah ve cennet kartlarıyla Pascal'ın kumar masasına
oturmuşlardı. Ama çocuklarının yüzündeki tebessümü, sevinci kaybederek
kalktılar o kumar masasından. Ne kazandılar biliyor musunuz? Ömürleri boyu
hiç unutamayacakları psikolojik travmalar.
İşte bu gibi nedenlerden dolayı bizler elimizde kazanacağımıza dair kesin
bilgi olmadığı sürece kumar masasına oturmamalıyız diyoruz.
"RICHARD DAWKINS "TANRI YANILGISI" (The God Delusion) isimli yazısında
şunları aktarıyor:
"Eğer Tanrı'yı hoşnut etmek istiyorsan yapmak zorunda olduğun tek şey ona
inanmaktır" fikrini neden bu kadar kolay kabul ederiz? İnanmayı bu kadar
özel yapan şey nedir? Tanrı'nın iyiliği, cömertliği ya da alçak
gönüllülüğü ödüllendirmesi de inanmayı ödüllendirmesiyle aynı olasılıkta
değil midir? Ya da dürüstlüğü? Ya eğer TANRI gerçeği içtenlikle aramayı en
yüksek erdem sayan bir bilimci ise? Cidden, evrenin tasarımcısı bir
bilimci olmak zorunda değil midir? Bertrand Russell'a öldükten sonra
karşısında TANRI'yı bulduğunda ve onun Russell'a neden ona inanmadığını
sorduğunda ne cevap vereceği sorulmuştu. "Yeterli kanıt yoktu TANRI,
yeterli kanıt yoktu," cümlesi Russell'ın (neredeyse ölümsüz diyebileceğim)
cevabıydı. Ödlek bahisçiliği için TANRI'nın PASCAL'a duyacağından çok daha
fazla saygıyı cesur kuşkuculuğu için (hapse düşmesine neden olan, Birinci
Dünya Savaşı'nda gösterdiği cesur vicdani reddi bile boş verirsek)
Russell'a göstermesi daha olası değil midir? Ve TANRI'nın ne karar
vereceğini bilemesek bile Pascal'ın Bahsini çürütmek için TANRI'nın hangi
yönde karar vereceğini bilmeye ihtiyacımız yoktur. Unutmayın ki bir
bahisten bahsediyoruz ve Pascal bu girişiminin yalnızca ve yalnızca çok
düşük olasılıklarda işe yarayacağını iddia etmiyordu. TANRI'nın ahlaktan
yoksun, sahte inancı (ve hatta dürüst inancı) açık yürekli kuşkuculuktan
daha değerli bulacağına bahse girer miydiniz?
Siz nasıl düşünüyorsunuz? Eğer bir Tanrı varsa o Tanrı cehennem korkusuyla
ona iman edeni mi yoksa dürüstçe kesin bilgi sahibi olmadığı için iman
etmeyen birisini mi ödüllendirirdi?
Fakat size yani Müslümanlara yalnız bir şey söyleyebilirim. Dua edin de
Allah'ın her şeyden haberi olmasın. Zira sizin kendi çıkarlar ve
kaygılarınız yüzünden ona inandığınızı öğrenirse haliniz perişan
olabilir..