İNSAN PSİKOLOJİSİYLE DİNİN OLUŞUM VE GELİŞİM EVRESİ
Sırtımıza yüklenen yaşam bizim için fazla ağardır; pek çok acı, hayal kırıklığı ve üstesinden gelinemeyecek görevler içerir. Yaşamı çekilir hale getirmek için geçici önlemlerle onu geçiştiririz. Böylesi üç tür önlem vardır:
Zavallılığımızı küçümsememizi sağlayacak muazzam oyalanmalar bu zavallılığı azaltacak gelip geçici hevesler ve bizi buna karşı duyarsızlaştıracak keyif verici maddeler.
Sanat gibi uğraşların sağladığı gelip geçici hevesler gerçeklik karşısında yanılsamadan başka bir şey değildir ama fantazinin zihinsel yaşamdaki sağlam yeri sayesinde, fiziksel etkileri hiç de az değildir. Keyif verici maddeler ise bedensel yapıyı etkiler ve kimyasını değiştirir. Dinin bu dizi içerisinde yerini saptamak güçtür bu yüzden daha detaylı incelemeliyiz.
Yaşamın amacı çağlar boyu insanlar tarafından tartışılmıştır lakin bu amacı en iyi açıklayan dinlerdir. İnsanların kendi davranışları ile neyi yaşamalarının amaç ve niyet olarak ortaya serdikleri, yaşamdan ne talep ettikleri sorusunu sorunca yanıtı çok açıktır: Mutluluk. İnsanlar mutluluğun peşindedir öyle olmak ve kalmak isterler. Bir yandan acı ve keyifsizliğin yokluğunu bir yandan yoğun mutluluk hazzının kalıcılığı beklentisi insanı derin bir bilinmeze ve mutsuzluğa sokar. Yaşamın amacını belirleyen şeyin haz ilkesinin programı olduğunu görüyoruz.
Lakin mutsuzluk duymak daha kolaydır. Üç taraftan acının tehdidi ile kuşatılırız: kaderi çöküş ve yok oluş olan, uyarı işaretleri olarak ağrı ve kaygıdan da yoksun kalamayan vücudumuz; karşı durulmaz, acımasız, yıkıcı güçlerle bizi mahveden dış dünya, diğer insanlarla olan ilişkilerimiz ve son olarak dehşet verici ölüm.
İnsan bu korkunç şeylerden kaçmak ve mutluluk hazzına kavuşmak ister. Lakin doğal şartlar ve belirtilen etkenler insanı bundan uzaklaştırır. İnsan bu noktada kendi zihnini kandıracak ve doyumsuz mutluluk hazzını sağlayacak bir araç oluşturur: DİN.
Dinlerin oluşumu fiziksel olarak mevcut mutsuzluğu gideremeyeceği için ölümden sonraya önem vererek insanın en büyük korkusunu, ölümü, ortadan kaldırır. Mutluluk yolunda en büyük düşmanın kalkması ile insan mental açıdan mutluluk hazzına ulaşır. Dinler bununla yetinmeyip ölümden sonraki yaşamı şekillendirerek hazzı ileriki noktaya taşımayı başarır. Zamanla hayal ürünü olarak ortaya çıkan din, toplumları etkisine alan histerik bir vakaya dönüşür.
Dinin insan yaşamı üzerine yer etmesi güçlü kişilerin gözlerinden kaçmaz ve bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmanın yolunu bulurlar. Bulundukları mevkilerin tanrı tarafından onlara verildiğini ve tanrı temsilcisi olduklarını iddia ederler. Toplumu din adı altında bastırarak otoritelerini oluşturduktan sonra kalıcılığı sağlamak için kendini tanrı bile ilan eden nice imparatorlar ve krallar vardır.(Mısır Firavunları, Akad Kralı Naramsin vb.) Dini inançların güçlü kişilerce düzenlenmesi sosyal düzeni de değiştirir ve adeta düşünmeden itaat eden toplumlar yaratır. Dinin bu etkisini gören “peygamberler” kitleleri kontrol altına almak için kendi tek tanrılı dinlerini oluştururlar. Dönemin insanlarını eski dinlerinden vazgeçirmek ve kendi saflarına çekmek için barış isteyen bir düşünce ve inanç sistemi gibi gözükürler. Yeterli müride ulaştıktan sonra o “barışçıl” din yerini inanmayanlara ölüm saçan bir dine bırakır. Bunu istisnasız her dinin oluşumunda görmek mümkündür.
Yayılma dönemine giren dinler tüm savaşların sebebi olmuşlardır. Kendilerini tanrının yeryüzündeki temsilcileri ilan ederek istekleri doğrultusunda her şeye sahip olabileceklerini düşünmüşlerdir. Bu uğurda elleri altındaki inanırlarının hayatlarını gözardı etmişlerdir. Toplumların zihinlerinde iyileşmez yaralar açarak düşünmelerini engellemiş ve onları aydınlatacak şeyleri engellemeye kalkışmışlardır. Akıl ve felsefenin değer kazanması ile insanlar bu mavralara karşı aydınlanmışlardır.
Modern zaman bu aydınlanmanın ve çözülmenin hızlandığını rahatlıkla görebiliyoruz. Artık insanlar uyanıyor ve sömürülmeye karşı çıkıyorlar. Dinlerin sahipleri tutuşmuş ve her ayeti, emri bükerek modern zamana uyarlamaya çalışıyorlar. İnsanların bir şeyleri fark etmesi çıkarlarına ters düştüğü için uyananlara daha sert çıkışmaya başlıyorlar. Bu ölmekte olan bir canavarın son çırpınışlarıdır. İnsan bu yalanlardan arınmalı ve kendi yolunu düşünerek bulmalıdır. İnsanların kandırılmadığı aydınlanmış geleceğe...
Dinin insan yaşamı üzerine yer etmesi güçlü kişilerin gözlerinden kaçmaz ve bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmanın yolunu bulurlar. Bulundukları mevkilerin tanrı tarafından onlara verildiğini ve tanrı temsilcisi olduklarını iddia ederler. Toplumu din adı altında bastırarak otoritelerini oluşturduktan sonra kalıcılığı sağlamak için kendini tanrı bile ilan eden nice imparatorlar ve krallar vardır.(Mısır Firavunları, Akad Kralı Naramsin vb.) Dini inançların güçlü kişilerce düzenlenmesi sosyal düzeni de değiştirir ve adeta düşünmeden itaat eden toplumlar yaratır. Dinin bu etkisini gören “peygamberler” kitleleri kontrol altına almak için kendi tek tanrılı dinlerini oluştururlar. Dönemin insanlarını eski dinlerinden vazgeçirmek ve kendi saflarına çekmek için barış isteyen bir düşünce ve inanç sistemi gibi gözükürler. Yeterli müride ulaştıktan sonra o “barışçıl” din yerini inanmayanlara ölüm saçan bir dine bırakır. Bunu istisnasız her dinin oluşumunda görmek mümkündür.
Yayılma dönemine giren dinler tüm savaşların sebebi olmuşlardır. Kendilerini tanrının yeryüzündeki temsilcileri ilan ederek istekleri doğrultusunda her şeye sahip olabileceklerini düşünmüşlerdir. Bu uğurda elleri altındaki inanırlarının hayatlarını gözardı etmişlerdir. Toplumların zihinlerinde iyileşmez yaralar açarak düşünmelerini engellemiş ve onları aydınlatacak şeyleri engellemeye kalkışmışlardır. Akıl ve felsefenin değer kazanması ile insanlar bu mavralara karşı aydınlanmışlardır.
Modern zaman bu aydınlanmanın ve çözülmenin hızlandığını rahatlıkla görebiliyoruz. Artık insanlar uyanıyor ve sömürülmeye karşı çıkıyorlar. Dinlerin sahipleri tutuşmuş ve her ayeti, emri bükerek modern zamana uyarlamaya çalışıyorlar. İnsanların bir şeyleri fark etmesi çıkarlarına ters düştüğü için uyananlara daha sert çıkışmaya başlıyorlar. Bu ölmekte olan bir canavarın son çırpınışlarıdır. İnsan bu yalanlardan arınmalı ve kendi yolunu düşünerek bulmalıdır. İnsanların kandırılmadığı aydınlanmış geleceğe...