AGNOSTİSİZM'E YOLCULUĞUM (Ali)
Bir cemaat yurdunda buldum kendimi aklım ermeye başladığı ilk zamanlarda. 10 yaşındaydım henüz ailemin beni okumam için cemaat yurduna gönderdiğinde. Kişiliğim bile oluşmaya başlamamışken başladı dinle ilişkim. Yurtta her gün sabah namazına kalkıyor, 5 vakit namaz kılıyor, haftada 2 gün ihlas hatimleri yapıyor, uzun ve sıkıcı sohbetler dinliyorduk dinle ilgili.
Namaza gelmemek suçtu bizim için. Her an azar işitebilir, dayak yiyebilirdik geç kaldığımız için. Her gün istisnasız 2 saatlik Arapça, ilmihal, Osmanlıca gördüğümüz, lise bile okumamış hocaların anlattığı kıssaları dinlediğimiz dini dersler hayattaki en önemli şeylerdi söylediklerine göre. Günah ve fesat içindeki ümmeti Muhammedi kurtuluşa erdirmek gibi bi vizyon aşılıyorlardı biz 11 yaşındaki ortaokul öğrencilerine. Rasyonel düşünmek bir yana, bağnaz düşüncenin ve İslami kafa yapısının güzellemeleri yapılıyordu yurtta.
Kızlarla ilişkilerimize karışılıyor, kadınların şeytan gibi oldukları, kendimizi korumazsak bizi günaha sürükleyecekleri telkin ediliyordu sürekli. Hatta kadınların bekareti mektup zarfına benzetiliyor, kaç zarf açarsan sana da o kadar açılmış biri gelir gibi hasta cümleler kuruluyordu dersliklerde. Cinsel dürtülerimizi baskılamaktan geceleri hamamcı olduğumuzda bile kötü hissetmemize neden oluyordu anlattıkları.
Derslerimize çalıştırıyorlardı, hatta beklentilerinin altında kalırsak lise bitirmemiş egolarıyla dayağa da başvurmaktan çekinmiyorlardı ama her zaman ön planda din eğitimi vardı. İzin verirken dini dersleri asla aksatmıyorlar, o yaşta taassubun aslında ne kadar temiz bir şey olduğunu, düşünmeye kafa yormaya başladığı zaman insanların şeytandan bile aşağılara düşebileceğini anlatıyorlardı.
Rabıta diye bir ibadet öğretmişlerdi bize: bir törenle veriliyor, kişiye resmi gösterildikten sonra gözlerini kapatıp boynunu bükerek onu düşünmesi söyleniyordu. Yapamayanların, yani düşünemeyenlerin yada aklına başka şeyler gelenlerin yeterince inanmadıkları söyleniyordu, yeterince inanırsak kalbimiz huzura kavuşacaktı. Her gün yapılması gerekiyordu yoksa kalbi mühürlenirdi insanın, tekrar göremezdi üstadı. Saçma gelebilir ama çok uğraştım bunun için. Destur ya hazreti üstad diyip onu düşünerek zaman geçiriyordum. Çünkü herkes yapıyordu, ağlayanlar bile olmuştu yaparken ben neden göremiyordum.
Sonra liseye geçtik hala aynı cemaatin yurtlarındaydım, namaz kaçırmıyor her hafta hatimleri yapıyor haftada bir tesbih namazı kılıyorduk. Daha da yükselmişti gerilim. Bize kızmalarına alışıktık ama tesbih namazı kılmayanları kafir ilan etmeye başlamışlardı. Sabah namazlarına bağırış çağırış kaldırılıyor, kenarda köşede uyuya kalırsak tekmelenerek uyanmayı göze almış oluyorduk. Karşı çıkanlara, farz bile olmayan namazı kılmak zorunda olmalarını sorgulayanlara süfli deniyor, kötülük odağı oluyor adeta aforoz ediliyorlardı...
O zamana kadar aklıma gelmemiş olan, geldiğinde de günaha girmeye, dinden çıkmaya olan korkumdan düşünememiş olduğum sorgulama fikri işte o dönem oluşmaya başladı. Sorgulamaktan korkmak kadar korkunç çok az şey olduğunu anladım sonradan. Lisede sıra arkadaşım deist inanca sahipti. Bize sürekli "nasıl bu kadar eminsiniz Kur'an'ın değişmediğinden, bir din diğerini nasıl fesheder, Kur'an'la bilim çeliştiği halde nasıl inanabiliyorsunuz" gibi sorular sorardı... Tabii biz inanan çoğunluk olarak araştırılmamış, kulaktan dolma bilgilerimizle onu kendimizce sustururduk. Halifeler zamanından mushaflar var al işte bak değişmedi çünkü Kur'an'da yazıyor gibi absürd cümlelerle din öğretmenimizin desteğini de alarak konuşturmazdık onu.
Hristiyanlıkta sonradan Hristiyanlar doğru yoldan saptığı için feshedilmişti ama İslam, Kur'an bozulamazdı çünkü Kur'an'da yazıyordu, son din, son peygamberdi... Daha sonraları Kur'an'da var diye bildiğimiz çoğu şeyin doğruluğunu asla öğrenemeyeceğimiz rivayetlerden geldiğini öğrendim. Çünkü hala korkuyordum cehennemden, azabın büyüklüğü o kadar çok anlatılmıştı ki, aykırı olmaya çalışan ergen beynim korkuyla kaplıydı dinden çıkma konusunda.
Hukuk fakültesini kazandığımda bu her şeyi Allah kitap adına yaptığını söyleyen iki yüzlü kötü insanlarla bağımı koparmayı kafama koymuştum. Ama yine aile baskısı, maddi durumumun kötülüğü ve kyk yurdunun çıkmayışından aynı cemaatin üniversite yurduna gittim. Yine başlamıştı bitmeyen yobaz telkinleri... ama artık eski ben yoktum, o kadar saçma hikayeler anlatıyorlardı ki dediklerinin hiçbirine inanmamaya başlamıştım.
Devlet yurdu çıktığında düşünmeden topladım pılımı pırtımı. Din konusunda hala korkaktım ama özgürdüm artık. Sadece kafa yormamaya çalışıyordum bu konulara. Uzun bir süre böyle gitti bu. Sonra bir gün youtubeda dolaşırken ateist genci imana getirdik başlıklı bir video çıktı karşıma. Birkaç defa izledim arka arkaya, konular ilgimi çekmemişti ama "neden bu konularda benim bir fikrim yok" dedim. Müslümanım ama bilmiyorum, biri bana bu abiler gibi sorduğunda cevap verebilmeliyim diyerek araştırmaya başladım. Nasıl olsa sıyrılmıştım körlükten.
Gerçek İslamı öğrenip onların yaptıklarının İslama zarar verdiğini kanıtlayacaktım kendime... Evdeki 10 ciltlik Elmalılı tefsirini ve bir Kur'an meali alıp başladım okumaya. Anlamadığım yerler olabilirdi çünkü onlardan daha çok bilmeliydim dinimi... İkinci sayfaya geçtiğimde dehşete kapıldım.
Neden daha başından bu kadar nefret doluydu kuranı kerim. Hani onların dini onlara bizim dinimiz bizeydi, o güne kadar hep İslamın iyilikten başka bir şey emretmediğine inanmıştım... Devam ettim bitirmezsem vicdan azabı çekerdim çünkü. Tefsirden okuduklarım tarihsel süreçte ayetlerle ilgili fikir sahibi olmamı sağlıyordu. Bu da o günkü koşullarda bu nefretin neden var olduğunu açıklıyordu. Bir takım çelişkilerle karşılaştım not alıp devam ettim. Tevbe suresine geldiğimde gözlerime inanamadım. 72000 evreni yaratan Allah'ın neden kendi yarattığı insanlara karşı bu denli acımasız olduğunu anlamadım. Kalanını okumadım, bunun yerine birilerine sormaya başladım.
Sonsuz bilgi sahibi Allah nasıl bilmezdi dağların depremi engellemediğini.. Bu konuda Caner Taslaman, Mustafa Öztürk gibi hocaların anlattıklarını dinliyordum. Bir süre sonra bunlar beni tatmin etmemeye başladı , hep konuyu farklı yerlere çekiyorlar ve deist argümanlarını monoteizmin kanıtıymışcasına insanlara sunuyorlardı resmen...
Apaçık bir dille indirdik denilen kuranda mecazi anlatımlar olabilir miydi. Tarihte gerçekleşmiş olaylar ilahi bi bakış açısıyla böyle mi anlatılırdı. Nuh tufanı gerçek miydi yoksa Allah tarafından abartılmış mıydı?. Hayır, galiba, dediğim zaman bir rahatlama geldi içime :) Çünkü en ufak bir yanlışlık yıkardı din gökdelenini. Yanlış içerme şansı yoktu ilahi bir dinin. Rasyonel bir bakış açısıyla diğer semavi dinlere de ufak bir göz attım, saçmalıktan ibarettiler sadece.
Burası "o zaman doğrusu ne" demeye başladığım andı. Tanrı var mıdır? Varsa nerededir? Bizden bir şey ister mi? Yoksa nasıl ortaya çıkabilir böyle bir tartışma? Yine youtubadan bu tür videolar izleyerek fikir edindim çeşitli görüşler hakkında. Celal Şengör, Örsan Öymen, Hasan Aydın, Sevan Nişanyan gibi bilgili insanların dediklerini süzdüm kendimce. Dawkins'in kitaplarını aldım Hume okudum. En son en rasyonel düşüncenin agnostisizm olduğuna karar verdim kendimce.
Tanrı kanıtlanamaz bir olguydu, varlığı da yokluğu da kanıtlanamazdı. Dinler insanlar tarafından yaratılmıştı. Tanrı algılayışının değişmesinin başka açıklaması olamazdı çünkü; başta güneş, toprak, ağaç olan tanrı, Zeus'a, Poseidon'a dönmüştü yani çok olan tanrılar insanların ihtiyaçların karşısında tek tanrıya dönüşmüştü. Bu süreçte hepsi birbirinden etkilenmişti. (Muazzez ilmiye çığın kuran Tevrat ve İncil'in Sümer'deki kökeni kitabı önemli bir bilgi kaynağıdır bu konuda.)
Taşlar yerine oturmuştu ama bu aydınlanma yeni sorunlar doğurdu. İslamın verdiği belki de en önemli şey olan yaşama amacı, yani Allah'a iyi bir kul olup cenneti kazanmak fikri artık yoktu. Ne için yaşıyorduk o zaman? Şans eseri beyni bilinç yaratacak şekilde evrimleşmiş basit biyolojik varlıklar olmamız fikrini kabullenme aşamasındayım şu sıralar... Aklıma gelmeyen, atladığım kısımlar olsa da bu benim hikayem dinlediğiniz için teşekkürler din ve mitoloji takipçileri. Mutlulukla kalın...
SİZDEN GELENLER | Yazan: Ali
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
- Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
- Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
- Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)