TARKAN'IN DİNDEN KURTULMA SÜRECİ
Öncelikle şunu belirteyim. Tanımadığım insanların fikrini değiştirmek için ya da onlara başka bir fikri empoze etmek için kolumu bir saniyeliğine dahi kaldırmayacağımı bildirmek isterim. Yaratılış itibariyle sakin ve kendisiyle barışık olan, iç huzuru yakalamış, koyduğu hedeflere başarıyla ulaşabilen 33 yaşında bir erkeğim. Çevremde alışılagelmişin dışında fikirler üreten, çok daha ince ve detaylı düşünen bir insan olduğum bilinir.
5 yaşındayken bazı özel sebepler nedeniyle Türkiye'nin kuzeyinde bir köyde annem, anneannem ve dedemle yaşamaya başladım. Okula gitmeyi çok istediğimden dolayı Kasım ayında ve henüz 6 yaşındayken öğretmenin yardımıyla okula başladım. Çünkü kaydım olmadığı halde sivil kıyafetlerim ile sabah okula gidip öğrencilerin arasına karışıp sıra oluyor, andımızı okuyor ve herkes okula girince de evime geri dönüyordum. Müthiş ezber yeteneğimle ilerleyen süreçte önce 1. Sınıftakileri solladım, daha sonra da öğlen aralarında boş vakitlerimde bir üst sınıfın Türkçe ders kitaplarında okuma parçalarını okudum. Bu sistemim 5 senelik ilkokul boyunca her yeni sene aynen bu şekilde devam etmişti.
3. Sınıftayken çok okuduğum için öğretmen beni kütüphane sorumlusu yaptı. Bazılarının tahmin edebileceği gibi ilk işim oradaki bütün kitapları okumak oldu. Geçen yıllarda dini görevlerimi de ihmal etmiyor, bazı namazları kılıyor, tekne orucumu tutuyor, hem kış, hem yaz tatilinde de camideki kuran kurslarına kaydolup bütün sureleri ezberliyordum. Geçenlerde videosu paylaşılan Emir isimli arkadaşın bahsettiği Türkçe sıkıntısının aksine bizim kurstaki kitabımızda her surenin Türkçe tercümesi de vardı. O günlerde ailemin aşırı dindar olduğunu söyleyemem. Sadece yapılabildiği kadar dini görevlerini yerine getiren insanlardı. 9 yaşındayken artık zirveye çıkmıştım. Hem okuldaki en başarılı öğrenciydim, hem de artık kuranı Arapça okumaya başlamıştım.
11 yaşındayken ortaokul için ileride iyi bir meslek sahibi olmak, vatana, millete hayırlı bir evlat olmak için şehirdeki imam hatip okuluna yatılı olarak gönderildim. Küçük yaşta 10 kişi ile aynı odada kalıyor, artık 5 vakit namaz kılıyor, sabah 8 den akşam 5 e kadar ders görüyor, akşam yemeğinden sonra 7 ile 9 arası da tekrar okuldaki sınıflarda etüte giriyordum. Bilmeyenler için Etüt'ün anlamı; yatılı da kalanlar sınıf olarak okula gidiyorlar ve 2 saat boyunca ödev yapıyorlar veya ders çalışıyorlar. Başımızda ise öğretmen yerine lise son sınıflardan öğrenciler olurdu. Yatılıda zor konulardan birisi de bu üst sınıfların alt sınıfları istediği gibi yönetmesine müsaade edilmesiydi. Bazıları bize karşı örnek bir insan gibi davranırken, bazı kötü niyetlileri ise bizi yola getirmek için istedikleri gibi tokatlayıp tekmelerlerdi. Ne de olsa bir atasözü vardı, dayak cennetten çıkmaydı. 3 senelik bu maceramı bitirirdiğimde artık iki kez kuranı Arapça olarak baştan sonra okuyarak hatim etmiştim ve bunu da hocalarımın istediği gibi mübarek 3 aylar içinde gerçekleştirmiştim. Öğrencilik başarısı olarak ise elimde; matematiği mantığımın anlayamaması nedeniyle istikrarlı bir şekilde her dönem teşekkür belgesi almak kalmıştı.
1998 yılındaki 28 Şubat kargaşası nedeniyle ülkedeki tüm dindarlar fişleme nedeniyle biliniyordu ve yaşlarına bakılmaksızın devlet görevlerinden atılarak işsiz bırakılıyordu. İmam hatip okulları kapatılma riskiyle karşı karşıya geliyor, geleceği belirsiz hale getiriliyor ve üniversite sınavına girerken de meslek lisesi özelliğini kapsadığından öğrencilerin başka bölümlere yönelmesinin önü öss puanlarının bir kısmının silinerek imkansız hale getirilmesine olanak sağlıyordu. Bu hengamede anneannem bana şehirdeki diğer popüler okul olan aşçılık meslek Lisesini uygun görmüştü. Ne de olsa başarılı bir öğrenciydim ve bu zor milli eğitim sınavını geçebilirdim. Burada şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Fethullah Gülen'i ilk duyduğumda yıl 2008 idi ve 22 yaşındaydım. Yani bu dindar diye namı salınan kişinin imam hatiplerde hiç lafı bile geçmezdi, bu yüzden kendisi ayrı bir tez konusunu hak ediyor.
Yıllar yılları kovalarken, Dünyada bir şekilde tutunmaya çalışıyor, iyi bir insan olmaya gayret ediyor, kimseye kötülük yapmayı dahi düşünmüyor ve istediğim mesleği yapmak için elimden gelen çabayı gösteriyorum. Hayata ilk atıldığımda imam hatipte bize öğretilen eşitliğin dışarıda olmadığını gördüğümde hayal kırıklığına uğradım. Dışarıda zengin her zaman daha üstündü ve iş yerlerinde birileri emir veriyordu diğerleri onun kölesi gibi çalışıyordu. Bunlar bize öğretilenleri desteklemiyordu. Bu sistemsel sıkıntılar nedeniyle Dünya'ya uyum sağlamakta çok ama çok zorlandım. Hiçbir zamanda kendisini sevemedim ve bir an önce hep ayrılmak istedim. Bu süre içinde bazen namaz kılıyor, bazen kılmıyor, bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyordum. Kendimi bildim bileli hiçbir zaman hurafeler bana mantıklı gelmemişti. Ailemin söylediği “gece tırnak kesilmez çünkü peygamber efendimiz tırnağı kırıldığı halde kesmemiş, bağlayıp yatmış” gibi onlarca çeşit inançları hiç bir zaman dinlemeyip hep başına buyruk hareket etmiştim. Kuranın Türkçe'sini de 20 li yaşlarımda kendimi yormadan yavaş yavaş okuyarak öğrendim. Aileme de yine aynı yaşlarda kuranı okumaları gerektiği, kimin ne sebeple yazdığı belli olmayan hadisleri bir kenara bırakıp öncelikle Allah’ın dediği şeyleri yapmaları ve diğer insanların söylediği görevleri yerine getirerek boşuna hayatlarını zorlaştırdıklarından bahsederek bazı tavsiyelerde bulunmuştum fakat bir netice alamadım. Kendi hayatımda ise bazı zamanlarda peygamber efendimizin yaptığı şeylere sünnet deniyor fakat biz Allah’ın dediği şeyleri yani farzı yerine getirmek ile mükellef olduğumuzu düşünerekten namazların sadece farz kısımlarını kılıyordum. Lakin ben bunları yaparken Cuma günleri cuma namazını kılmak için camiye gittiğimde her defasında içimden içeriye girme arzusu eksiliyor ve 1-2 ay gibi kısa bir sürede artık Cuma namazı için camiye giremeyecek hale gelince kendi kendime oturup bir düşündüm ve ''galiba Allah benim sünnet namazlarını kılmadığım için camiye girmemi istemiyor'' diye düşünerekten tekrardan sünnet namazları kılmaya başlamıştım. Nedense büyüklerimizin yaptığı bazı dini davranışlar bana mantıklı gelmiyordu ve en doğrusu için ya kurana başvuruyor ya da kendime özgü davranışlar icat ediyordum.
Hayatım boyunca bir çok sırlı olay yaşadım ve bunların sebebini hep Allah’a bağladım. Rüya konusunda ise; zaten nadiren rüya görürüm ve anlamı araştırılacak haberci bir rüya gördüğüm zaman ise rüya tabirine bakarım, sonradan olacak olayların işaretini önceden alırım. Bu ve bunun gibi bir sürü şey benim nezdimde hala araştırmaya muhtaç ve ben henüz taze bir deistim. Önceliğim Tanrı’nın kim olduğunu bulabilmek. Kanal sahibi arkadaşımız tanrının evren olabileceğine inandığını söylemişti. İlk başta pek ilgimi çekmese de biraz düşününce galaksilerin tümünün tanrının vücudu olduğunu ve kendi bünyesinde de Dünya’nın olduğunu ve içinde de bizim yaşadığımız sonucu çıkarılabilir. Eşimin hamileliği ve doğum sürecini birebir yakından görme şansına sahip olaraktan şöyle bir kanıya vardığımı söyleyebilirim. Ortada bir kurulu sistemin olduğu su götürmez bir gerçek ve bu sistem tamamen zamana bağlı çalışıyor. Bir insanın anne karnında oluşması, uzuvlarının, organlarının ortaya çıkması, derisinin oluşması, doğması, düşünmesi, hissetmesi, nefes alması vb. gibi sayısız olayı derinlemesine düşündüğümde bir yaratıcı olduğuna eminim.
Gelelim dinden kopuş hikayesine. Burada çoğu insanın bahsettiği gibi kuranı Türkçe okuduktan sonra kopuş bende gerçekleşmedi. Çünkü biz insanoğlu kısıtlı bir varlıktık ve Allah’ı sorgulamak asla bizim işimiz olamazdı ve bunu aklımıza bile asla getirmezdik. Eğer Allah böyle uygun gördüyse öyle olmalıydı, bizim bilmediklerimizi, asla bilemeyeceklerimizi ve her şartta en doğrusunu O bilirdi.
Herkese ve her inanışa her ne kadar saygı duysam da ateistlere hiç sıcak bakamadım. Hatta nasıl dindar insanların yüzleri diğerlerinden ayırt ediliyorsa, ateistlerin yüzlerini de ben ayırt edebiliyor ve tiplerine iğrenerek bakıyordum. Cuma namazına giderken parkta oturan bir amca gördüğümde '' ateiste bak hele, namaz vakti burada oturuyor'' diye içimden söyleniyordum. Bu şekilde yaşarken bile hiç bir zaman çarşaf, başörtüsü gibi geleneksel kıyafetleri benimsemedim ama giyenlere de kızmadım, kovmadım. Elbise konusunda ne çok açık ne de çok kapalı giyime yeşil ışık yakmadım. Her zaman yenilikçi olmaya gayret ettim.
Gel zaman git zaman bir gün iş yerinde müdürümüz değişti ve yanında getirdiği personellerden bir tanesi kendisinin gazetesiydi, ajanıydı. Böyle gizli şeylere hep meraklı olduğumdan bunu hemen başlangıçta çözmüştüm. Ajanın görevi, bölümde çalışan tüm kişiler hakkında bilgi toplamaktı. Kim kiminle ne konuşuyor, kimin mal varlığı ne kadar, kaç kez mola yapıyor, yemeğe kiminle gidiyor, dışarıda nerede geziyor, fikirleri nedir vs. vs. Kendilerine bir oyun oynamayı düşündüm. Oyunumda kendimi ateist gibi lanse ederek onların ezberlerini bozacaktım ve kendi karakterimi saklamış olacaktım. Sonunda da aslında öyle biri olmadığımı müdüre gösterecek ve ajanının yanlış bilgiler taşıdığını göstererek onu değersizleştirecektim. Değişiklik olsun diye hayatımın belli zamanlarında farklı karakterleri kopyalar, bir müddet onlar gibi yaşardım. Bu seferde bir ateist gibi davranacak ve yaşayacaktım. Oyunumu layıkıyla yerine getirirken aradan 1 ay geçmişti ki eşim artık evde böyle davranmamam gerektiğini ve bundan sıkıldığını dile getirmeye başlamıştı. Fakat karakter çok hoşuma gittiğinden evde eski halime dönmem biraz zaman aldı.
Bu arada ben uyumadan önce aşırı derecede yorgun değilsem uykuya çabucak dalmak için internetten herhangi bir konuşma programını indirip açar, onlar konuşurlarken rahatça uykuya dalardım. Video ise ayarladığım sürenin sonunda otomatik olarak kapanırdı. Bir keresinde ise Youtube’a ateizm yazarak oradaki konuşmaları dinleyerek uyumayı denemiştim. Her nasılsa Din ve Mitoloji kanalına da denk gelmişim. Bahsi geçen konulardan biraz şüphelendim ve kendim araştırmaya karar verdim, önce Sümerlileri, ardından Annunakileri ve en sonunda Hz.Muhammed’in hayatının gün gün detaylarına kadar indim. Ardından Emevileri, Abbasileri, Selçuklu Devletini derken Osmanlı kuruluşuna kadar gittim. Osmanlı itibariyle tarihi zaten bildiğim için burada araştırmalarıma son verdim. Bana merhamet dini, şefkat dini, güzellik dini diye öğretilen İslamın temelinde savaşı ve ölümü gördüm. Dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak her ne kadar iyi niyetle de yaklaşsam 620 li yıllardaki cizye konusunu, 650 li yıllardaki peygamberin eşi Hz. Ayşe'nin ve damadı Hz. Ali'nin on binlerce askerlik ordularıyla birbiriyle savaşıp binlerce askerin birbirini öldürmesine sebebiyet vermeleri ya da 680 li yıllardaki Kerbela hadisesi gibi sıra dışı olaylar beni sorgulamaya itti. Bana öğretilen Müslümanlıkta olmayan ve Müslümanlıkla asla bağdaşmayan bu ilginç olaylar nedeniyle düşünce kabuğumu kırdım ve dinlerin birer masal olduğuna kanaat getirdim. Zaten iki de bir İsrail'in özellikle Ramazan ve Kurban Bayramında Filistin'de yaşayan bir avuç insanı bombalaması beni Allah'a karşı neden bir koruma yok diye sorduruyor, cevabı da kendime şöyle veriyordum. Müslümanlar birleşemediği için güçsüz kalıyorlar ve işte ceremesini de çekiyorlar.
Hatta bir tık ileri gidersek, her ne kadar ABD’nin kurduğu ve kontrol ettiği bir örgüt de olsa şimdi ki Işid’in de pek farklı bir şey yapmadığını gördüm. Önceden başlarına istedikleri halifeyi getirmek için birbirlerini öldüren Müslümanlar şimdilerde ise başlarında bir halife olmasa da pek farklı bir şey yapmıyorlardı. Elektriğin Abd de icat edilmesi sonucu ortaya çıkan teknolojik fark nedeniyle ve bu İslam bölgelerine elektrik gelene kadar Abd de artık mühendisler elektrikle çalışan cihazlar üretmeyi başarmıştı ki, bir anda 50 yıl ileri gitmişlerdi. Ardından petrolün icadı ile bu topraklardaki devletlerin gelişmesini engelleyerek sömürge düzeni oluşturmuşlar, buradaki insanların bir şey üretmesine mani olmuşlar ve ucube gibi kalmalarına gayret etmişlerdi. Bunun sonucunda da Müslümanları iyiden iyiye kılıksız hala getirmişlerdi. Maalesef birbirlerini öldürmede çok başarılı olan bu Müslüman arkadaşlar söz konusu kafirlere geldiğinde ise 20. ve 21. yüzyılda bir türlü başarıyı yakalayamadılar. Yine de Dünya’nın diğer bölgelerinde kıyametler koparken buradaki insanlar İslam ile yönetilen Osmanlı sayesinde yüzyıllarca daha rahat ve mutlu bir yaşam sürdüler.
Gelelim Hz. Muhammed’e. Belki kendince iyi bir şey yapmaya çalışıyordu, etrafındaki insanların birbirlerine yardım etmesini, iyilik yapmasını, kötülükten uzak durmasını vb. gibi davranışları benimseyen bir sistem kurmuştu. Mecburen de bu sistemin sağlamlaşması için çemberi genişleterek Mekke ve Medine bölgesini daha emin ve kuvvetli bir hale getirmeliydi. Lakin maalesef kurduğu sistem daha O ölür ölmez halifelik kavgalarına tutuşacak ve sonu gelmeyecek savaşların yolunu açacaktı. Hatta daha başlangıçta Müslümanlara Kerbela olayını yaşatacak, onları ikiye ayıracaktı ve 1400 senedir hala unutulmayacak bir acı hatıra olarak hep akıllarda kalacaktı.
Mesela bu komünizm fikrini ilk ortaya atan kişi kendisine Komünka tanısından vahiy geldiğini söyleseydi ve O bize eşitliği, adaleti, kimsenin kimseden üstün olmadığını, herkesin eşit şartlar altında, eşit gelirle çalışması gerektiğini, torpil sisteminin olmamasını dilediğini söylüyor deseydi ne olurdu ki. Şu anda bile milyonlarca insan komünist dinine inanıyor olurdu ve çocuklarını Komünka tanrısının dilediği gibi yetiştirmeyi denerlerdi.
Şimdilerde her ne kadar Deist olsam da diğer Müslüman arkadaşlara saygım aynı şekilde devam ediyor. Bazı insanlar gibi onlara gıcık ya da düşman olmuyor, onları küçük görmüyor ve hakaret etmeye de bir sebep ya da ihtiyaç görmüyorum. Her zamanki gibi de bu konularda aşırıya kaçan kim olursa olsun hepsini yadırgıyorum.
Sağlam dindar arkadaşıma ben ateist oldum dediğimde “önceki hayatın ile şimdiki hayatın arasında ne fark oluştu” diye sordu. Şöyle bir düşündüm, aslına bakarsan hayatımda hiç değişiklik olmadığını söyleyebilirim” dedim. O da bana “sen Allah’a inan gerisini boşver’’ dedi. Gerçekten de hayatımda pek de bir değişiklik olmamıştı. Etrafımdaki diğer arkadaşlara ‘’ben ateist oldum’’ dediğimde ise tepkilerinden aslında onların da ateist olduklarını ve sadece bunu dile getirmediklerini anladım ve oldukça şaşırdım.
Son olarak üzerimdeki sorumluluk kalktığı için az buçuk bi hafifleme var. Lakin ben yine aynı ben. Geçenlerde kasaya 100 dolar sahte para girmiş. Bana ''bu parayı müşterilerden birisine kakala'' dedi müdür. Kendisine şöyle cevap verdim: ''maalesef kimseye bu kötülüğü yapmak istemiyorum, buna içim el vermez, kusura bakmayın''.
Hoşça ve sevgiyle kalın...
SİZDEN GELENLER | Yazan: Tarkan
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
- Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
- Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
- Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)