İSLAM DİNİNDE CEVAPSIZ KALAN SORULAR |1
Allah katında hak dinin İslam dini olduğu [1] ve bundan başka bir dinin kabul edilmeyeceği [2], bu dinin peygamberi Muhammed’in son peygamber olduğu [3] Müslümanlarca kutsal kabul edilen Kur’an’da yazılıdır. Üstelik bu kitapta her şeyin açıkça bildirildiği söylenir.
"Kitapta hiç bir şeyi ihmal etmedik." (En'am Suresi-38)
"Yaş, kuru her şey kitab-ı mübin (Kur'an) de vardır." (En'am Suresi-59)
"Biz sana her şeyi apaçık beyan eden kitabı indirdik." (Nahl Suresi-89)
“Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.” (Hac Suresi-16)
"Andolsun ki sana apaçık âyetler indirdik. Onları ancak fâsıklar inkâr eder."
(Bakara Suresi-99)
“O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık.”
(En’am Suresi-97)
Ancak ayetler arasındaki tutarsızlıkları ve Kur’andan çıkan hükümleri desteklediği söylenen hadisler arasındaki çelişkileri görmezden gelmek ve bu ikisinden hüküm çıkaran alimler arasında bile bir birlikten söz etmek mümkün değildir. Zaman içinde, ayetler ve sahih olduğu konusunda hemfikir olunan hadisler bile izah edilemediğinde, onu anlamının dışında -en iyimser yaklaşımla-, eğerek, bükerek izah etmeye çalışanlar ile dolu bir İslam kültürü ortaya çıkmıştır.
Yıllarca Müslümanlar kendi kutsal kitaplarından habersiz olarak yaşayageldiler. Dolayısıyla bilmeden inandılar ve inançlarını sorgulamadılar. Kutsal saydıkları kitaplarını anlamadan okuyup durdular. Dolayısıyla dinlerinin kendilerinden ne istediğini öğrenemediler. Yeni yeni camilerde, Ramazan ayında okunan mukabelelerde ve namaz öncesi merkezi olarak yayın yapılan Kur’an okumalarında, Arapça metnin ardından ayetlerin manası verilmeye başlandı. Teknolojinin gelişmesiyle ve sosyal paylaşımın artmasıyla birlikte Müslümanlar, Kur’anda var olduğunu duydukları çelişkilere, inançlarının bir gereği olarak öncelikle bir refleks gösterip, itiraz etme gereği duyarak, katıldıkları tartışmalarda, gerçekleri yüzlerine vuran, araştıran ve sorgulayan insanlara karşı kin, nefret dolu hakaretler ile küfür etmeye başladılar. Bunların bir kısmı daha sonra itiraz ettikleri kişilerin, aslında doğru söylediklerini görüp, sorgulayan düşünce yapılarına gelip, hatalarından vazgeçerek gerçeğin peşinde yol almaya başladılar. Bunlar güzel gelişmeler olup gün geçtikçe bu gibi kişilerin sayıları artmaktadır. Çünkü Kur’anı, inancını, cenneti ve cehennemi bir kenara bırakarak okuyan ve peygamber olduğu iddia edilen Muhammed’in hayatını araştıran kimsenin ulaşacağı sonuç: “Kur’an bir yaratıcı kitabı olamaz, Muhammed gibi biri de peygamber olamaz. “ olmalıdır. Ama cehennem korkusu ile sarmalanmış bir zihinden ancak “Saçma bile olsa inanıyorum” dan başka bir sonuç çıkması beklenemez. Ne diyelim herkesin inancı kendine… Herkes görmek istediğini görecektir.
Biz bu yazımızda da sorgulamaya devam ettik. Belki okuyanlara da bir nebze faydamız olur diye düşündük. Ya da sorguladıklarımıza cevap bulursak belki biz de aydınlanırız dedik. Çünkü biz de sizin gibiydik bir zamanlar. Duyduk ve inandık. Ama artık sahip olduğumuz akıl bize, inanmayı değil bilmeyi emrediyor. Daha doğrusu aklımızın kabul edebileceği gerçeklere inanmayı emrediyor. Aşağıda bizi düşünmeye ve anlamaya sevk eden cevapsız kalan onlarca sorudan bazılarını bulacaksınız. Aklın ve bilimin peşinde ilerlemeye devam edeceğiz. Makul cevaplarınız olur ve açıklamalarınız tutarlı olursa neden kabul etmeyelim? Buyurun başlayalım.
1) Alâk suresinin 9. ve 10. ayetinde geçen "Sen, namaz kılan kulu bundan menedeni gördün mü?" ifadesinden Kur’an ayetleri inmeye başlamadan önce Muhammed’in namaz kıldığını anlıyoruz. Üstelik Mekke’de namazları 2 rekat olarak kıldığını biliyoruz. [4] Buna rağmen Namazların rekatları konusunda ise, açık bir ayet yoktur. [5] Sadece bu konuda “Namazı benden gördüğünüz gibi kılınız.” [6] anlamında hadisler vardır. Abdest ile ilgili ayet ise (Maide Suresi-6) Medine döneminde indirilmiştir. [7] Mekke’de indirildiğini ancak -zorlamalı bir görüşle- önemine binaen Medine’de farz olduğunu söyleyenler de mevcuttur. [8] Muhammed abdest almayı Cebrail’den öğrenmişse, bununla ilgili ayet neden Mekke’de iken Müslümanlara açıklanmadı ve vahiy katiplerine yazdırılmadı?
2) Şu an kılınan namazlarda Kur’an’ dan ayetler okunuyor ve hatta hadislerde “Fatiha’ sız namaz olmaz.” [9] ifadeleri yer alıyor. Fatiha suresi Mekke’de 5. inen suredir. [10] Bu sure ininceye kadar Muhammed’in kıldığı namaz ile şu an Müslümanların kıldığı namaz aynı namaz değil mi? Yani Muhammed, ‘Fatiha olmadan namaz olmaz’ dediği nasıl bir namaz kılıyordu?
3) “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın). Eğer cünüp olursanız temizlenin. Şayet hasta veya yolculuk halinde veya içinizden biri ayak yolundan gelirse yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunursa, bu hallerde su bulamadığınız takdirde temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin), yüzünüzü ve ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat O sizi tertemiz kılmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.”
(Maide Suresi-6)
Ayette geçen “Namaz kılmaya kalkacağınız zaman” ifadesinden namaz kılmak için abdestli olmanın farz olduğunu anlıyoruz. Ancak Kabe’yi tavaf etmek için , Kur’an okumak için ve cenaze namazı kılmak için abdestli olmak ile ilgili bir ayet ve hadis yok. Kabe’yi tavaf ederken abdestli olma şartı nereden geliyor? Hatim indirileceği zaman abdestli olunmazsa, okunan Kur’an hatimden sayılır mı? Buna dair bir ayet var mı?
4) Muhammed, Habeşistan Kralı Necaşi Ashame’nin cenaze namazını gıyabi olarak [11] ve münafık Abdullah İbn Übey İbn Selül’ün ise cenazesinde bulunarak cenaze namazını kıldırmıştır. [12] Hatta bu cenaze namazı için Muhammed’e ikaz niteliğinde ayet inmiştir. [13]
Bir peygamber, Müslüman olmayan birinin cenaze namazını kılmaması gerektiğini nasıl oluyor da bilmiyor? Önceden neden uyarılmıyor? Üstelik peygamberler masum değiller miydi? Bu durumda ümmetleri için nasıl örnek olabiliyorlar?
5) “Çardaklı ve çardaksız bağları, değişik ürünleriyle hurmaları, ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen biçimlerde zeytin ve narları meydana getiren O’dur. Her biri ürün verdiğinde ürününden yiyin; hasat günü de hakkını verin; fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” ( En’am Suresi-141)
Ayette geçen “Hasat günü de hakkını verin” ifadesinden zekatın hemen verilmesi gerektiği anlamı çıkıyor. Halbuki zekatın farz olması için üzerinden 1 yıl geçmesi gerekir deniyor? [14] Bununla ilgili bir ayet var mı yoksa hüküm hadislere göre mi veriliyor? Eğer hadislere göre hüküm veriliyorsa;
Aşağıda geçen Şura Suresi’nin 21. Ayetini nasıl anlayacağız?
“Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.”
Bu soru ile ilgili cevap olarak “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr Suresi-7) ayetinden hareketle peygamberin dinde hüküm koyucu olduğu iddia edilebilir ancak bu ayet, Bedir Savaşı sonrası ganimetlerin dağıtılması ile ilgili indirilen bir ayettir ayrıca hüküm koyucu olanın sadece Allah olduğu ile ilgili başka ayetler mevcuttur. [15]
6) “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse, bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvâdır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara Suresi-197)
Ayette geçen اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌۚ “Hac bilinen aylardadır” ifadesini nasıl anlayacağız? Hac ayları hadislere göre Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhiccenin ilk on günü ise, [16] Haccın farzları olan ihram, Arafat ve tavaf, Kurban Bayramı arefesinde ve bayram günlerinde yapılıyor. Peki bunlar olmadan hac olmayacağına göre, çünkü Peygamber, " Hac Arafat'tır" buyurmuştur. Bu yüzden vakfe yapamayan kimse haccı kaçırmış olur ve ertesi yıl yeniden hac yapması gerekir. [17] O halde neden hac bilinen aylardadır deniyor? Diğer aylar hac ayları sayılıyor?