HABERLER
Dini Haber

CUMA GÜNÜ VE KUR'AN'DA KADININ ŞAHİTLİĞİ

MT, din, islamiyet, Kadınlar neden Cuma'ya gitmezdi, Kadının şahitliği, 2 kadının şahitliği, İslamiyet öncesi kadın, Tanrıçalar dönemi, İmamenin onayı, Bakara 282, İslamda kadın,
Yazdıklarım düşündüklerimden ibarettir. Ve çok derin olmasına rağmen yazıya kısa kısa yazarak sığdırmaya çalışıyorum. Neyse, bu günkü yazım cuma günü ve namazı üzerine olacak.

İslam toplumunda genelde cuma günü camiye sadece erkekler girer ve sadece erkeklere hitap edilir. Bu durum normaldir.

Karışık ama basit terimler kullanıcam.
Kutsal kitaplar yazılana kadar kadın tanrıçalar dönemi geçerliydi (Mö 1300 ve ms 610 yılına kadarki bölüm). Kutsallık (ilahilik) , kadının elindeydi. Bu bir üstünlük değil doğanın bir kanunuydu.

Aslında cuma günü politik, sosyal, kültürel, spiritüel/ruhsal, ve astroloji toplantısı günüdür, bir tür senato toplantısı veya haftalık ritüel denebilir. Öncesinde bazı ibadetler (farz) yaşanır tabiki. Fakat sonrasında bazı konular ele alınırdı. İmamlıkta (özel imam yeri camideki) imame kadın ve yanında mutlak bir genç bayan olurdu. Yani her günkü cuma namazında mutlaka iki kadın şahit olmalıydı. Bu iki kadın (imame ve yardımcısı bayan) toplumun öncülüğünü yapıyor ve tüm bilimsel çalışmaları halktan dinleyerek anlatılanlara şahit olurdu.

Fakat, bugün Kuran'ı Kerim'de iki kadının şahitliği ile ilgili ayet var, bende tam oraya geleceğim:  Bakara suresi 282 ayete.

Orda iki kadının mutlak şahitliğinden ve hatırlamak-zorlanmak gibi durumlardan bahsediyor çünkü toplumun en yaşlı kadını imameydi ve mistik-ruhsal anlamda en yetkili kişi idi. O yüzden genç kadınlar kolluk kuvveti olarak yanında yer alırdı.

2/BAKARA-282: "Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda siz..."

Yukarıda gördüğünüz gibi diyanet ve diğer yalancıların çevirisi iki kadının şahitliği bir erkeğe bedeldir diye bahseder, kesinlikle yanlıştır! Bu iki kadının şahitliği olmadan ülkenin, şehrin,  kurum kararları alınamazdı. Bu o dönemde bulunan mistik bir kuraldı.


İki kadın huzurunda tartışılmamış ve karara bağlanmamış hiç bir olay, toplumsal kural olarak kabul edilmezdi. Kesinlikle imameler  (2 kadın) huzurunda tartışılmamış hiç bir yasa geçerli değildi.
Bu iki kadının şahitliği ve mührü olmadan anlaşmalar imkansızdı.

Yani bırakalım kadının kabul edilmeyen şahitliğini, tam tersine iki baş imamenin şahitliği yoksa hiç bir antlaşma kabul olunmazdı. Tabiat kanunun üzerine kurulan ve yaşanmış bir dönemde bir tür aile  içinde annelerin kutsal olduğunu belirten olgular olarak düşünmenizi istiyorum.

İnsanlık düşüncelerini farklı ve çok boyutlu dünya düzenine alıştırarak bu krizden çıkabilir. Ben dünyayı binlerce tanrının ve tanrıçanın yaşam stilini anlamaya çalışarak geçirdim. Ve yaşanmış olayların günümüze nasıl ışık olabileceğini sorguladım.

Peki bu camilere niye kadınlar gitmiyordu??
Çünkü çoluk çocuktan ve toplumsal düzenin anneye verdiği sorumluluktan dolayı kadına zaman kalmıyordu. Birde yemek kültürü vardır, ana eli değmeyen hiç bir yemek yenmez, böyle bir günde aile içindeki kadın en kutsal bölümdedir. Zaten baş imame kadın olduğu için kadınlar rahattı çünkü en fazla dedikodu yoluyla bir birine haber taşıyan telefondan bile hızlı, düşünün kadınlardılar.

Erkeklerde camilere sadece evin temsilcilik görevini yapan kişiler olarak giderdi. Kadın anne olduğu gibi bir aşçıdırda ve kültürel olarak bütün boyutların parlak güneşidir. Yani Cuma'ya gitmeye gerek yoktur kadın için. Genç kız ve erkeklerin  ise dünya umurlarında değildi nerde bir eğlence-bayram varsa oradaydılar.
Ticaretteyse zaten evin ekonomisi kadında, hanımağa misali.
Muhammed'in karısı Hatice örneği yeter sanırım. (Bahsetmiştim önceki yazılarımda).

Şimdi bizlerin, zamanın ne kadar gerisinde olduğunu (kendi düşüncem) ve aslında bu zamana ulaşılmasını mümkün kılan bir güzergah matematiksel olarak mümkün, sıfır noktasında olduğumuzu belirtebilirim. (Sufiler),  gecmisten gelip geleceğe giden zamanı durdurup içinde bulunduğumuz anı keşfetmeliyiz, cehennemden korkmayın ben yanarım yerinize.

Buda düşündüğümüz düzene farklı boyutlarından bakabilmektir, daha iyi bir dünya düzenine ulaşmanın yolunu üstlenmektir.  Buda sorumluluk gerektirir.

Kimseye akıl vermek veya yol göstermek haddim değildir. Şimdi bugünkü düzen o döneme uygun olmak zorunda diye bahsetmiyorum bunlardan. Sadece tarihten öğrendiklerimi ve doğru bulduğumu düşündüğüm ve hayal gücümün bana verdiği özgüvenle sorguluyorum. Birde yaşadıklarım, tecrübelerim.

Sonuç; eğitimden tut sanata kadar nasıl bir zihniyetin altında kandırıldığımızı düşünüyorum. Bırakalım imam hatipleri, ilahiyat fakülteleri bile kaldırılmalı, mesele bu kadar ciddi. Hepsine verecek ve ikna edecek bir cevabımız var.
Dünya boştur boşlukları doldurmak üzere.

Yazan: Metin T.
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »