Peki bu konuda, Kur-an daha önceki yüzlerce çelişkilerde olduğu gibi, nasıl bir çelişki içindedir hemen bakalım.
Bakara 62
"Diyanet Vakfı Meali:Şüphesiz iman edenler; yani Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir."
Gördüğünüz gibi Bakara 62 de Allah açıkça Yahudi, Hristiyan ve Sabilerin aralarından iyi insanlar olanları ödüllendireceğini, "üzüntü çekmeyeceklerini" söylüyor, söylüyor derken bunu Allah'ın söylemeyip Muhammed'in yazdırdığını adım gibi biliyorum o da ayrı mesele. Nasıl bu kadar eminsin? derseniz daha önce sitede yayınlanan Kur-an çelişkisi üzerine yüzlerce yazıyı okuyabilirsiniz. Gerçekler gün gibi ortadadır.
Peki Bakara 62 de kişinin dininin sorun olmayacağı, önemli olanın salih amel olduğu ve ucunda mükafat olduğu söylenirken bakalım Ali İmran 85 de ne diyor?
Ali İmran 85
"Diyanet İşleri:Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır."
Şimdi bakın bu noktaya dikkat edin, Bakara 62 de söylene söz ile Ali İmran 85 de söylenenlerin arasında uçurum gayet bellidir. Bu yüzden hep diyorum ki Kur-an bir yaratıcının değil insanın eseridir, bunları yazdıran da Muhammed'dir.
Şimdi gel gelelim durum neden böyle, aslında biraz kafayı çalıştırmak bile yeterli.
Bakara suresi bana vahiy oldu dediği zamanlar Muhammed henüz çok güçlü değil, öyle inanılmaz bir takipçisi, onun için ölüp gözü kapalı savaşacak yüz bin kişilik orduları yok. Üstelik kendinin ve halkın eski inancı putperestlik. Fakat onların putlarından sadece birinin adını alıp tek ilah odur diyip diğerlerini geçersiz kılarak yeni dini getirirken çok fazla takipçisi ve gücü olmadığından yeni Tanrısının yani aslında kendisinin sözleri halkın kulağına yumuşak gelecek şekilde ılımlı olmalı. Aksi halde kimseyi safına çekemez.
Ali İmran ise Bakara'dan çoook sonra gelen bir sure. Fakat bu sure Bakara gibi o topraklarda yaşayan farklı inançtan kişilerin yanağını okşayıp, sırtlarını sıvazlarken "sizde benim evladımsınız" diyen türden değildir. Bunun sebebi aradan geçen onlarca yılda artık Muhammed'in daha fazla takipçi kazanmış, güçlenmiş olmasıdır. Hal böyle olunca topraklarındaki farklı inançtan kişilere artık hoşgörü göstermeye, onlara karşı ılımlı yaklaşmaya, "önemli olan ameldir din değil" demeye mecbur değildir, çünkü artık güçlüdür.
Birçok ayette benzer durum vardır, ilk ayetler hep ılımlı iken sonrasında gelen ayetler korkutucudur. Muhammed'in güçsüz ve güçlü iken bana vahiy geldi dediği sureler arasında inanılmaz farklar vardır. Şimdi dinini körü körüne savunmak isteyenler diyecekler ki "Hayır, Kur-an'ı Muhammed yazdırmadı"
İyi de, o zaman nasıl bir Tanrıya inanıyorsun? Tanrı dediğin sözünden döner mi? Bir dediği diğerini tutmayan, sözüne güvenilmeyen Tanrı mı olur? O olsa olsa Cumhurbaşkanı olur.
Bir gün "sorun yok ya, iyi biri ol yeter" derken 1-2 ay sonra "vazgeçtim, ille de müslüman ol yoksa ümüğünü sıkarım" diyen bir Tanrıya inanmayı aklınız nasıl kabulleniyor? Hani Allah kusursuz du?
Bir kaç soru ile yazımı bitirmek istiyorum.
- Müslümanlar olarak 1,5 milyardan fazla bir kitlesiniz.
- Bu 2 ayet arasındaki çelişkiyi hiç görmediniz mi?
- Görüp de görmezden mi geldiniz?
- Görmezden geldiyseniz akıl ve vicdanınız nasıl rahat ediyor?
- Daha da önemlisi Kur-an'ı hiç TÜRKÇE okumadınız mı?
Yazan: A.Kara