Önce piyade yapılarına bakalım. Vikingler yani Norslar/İskandinavlar, sandığınız gibi rastgele toplama birliklerden oluşmuyordu. Savaşçı ulus olarak her birey, kendine düşen rolü yapmak zorundaydı. Acemiler ve tecrübesizler, orduyu destekleyecek silahlar kullanırdı. Mızrak, yay, cirit, sapan gibi. Bunların işlevi ise şöyleydi; cirit atıcılar en ön saftaki düşmanları hedeflerdi. En ön saftaki düşman demek, ya zırhlı ya da ağır kalkanlı düşman demekti. Bu zırh ve kalkanları delebilecek en iyi silah ciritti. Arbalet ne yazık ki İskandinavya'da yaygın değildi. Yaylı ve sapanlı birlikler genelde kanatları ve düşman hattı arkasını hedef alırdı. Birincil görevleri, düşmanı merkez bir noktada toplamaktı. İkincil görevleri ise bu düşmanın arkasındaki destekleri hedef almak, eğer cephane yoksa ellerindeki bıçak, kama gibi hafif silahlar ile o noktaya saldırmaktı. Mızrak, piyadelere karşı iyi bir silah değil ama mızrak hafif olduğu için bu birlikler daha büyük kalkan taşırdı ve ön cephede "Kalkan Duvarı" oluştururdu.
Bu acemi kısmıydı. Şimdi sıra tecrübelilerde. Elbette acemiler arasında kılıç ve balta gibi ağır silahlılar da vardı ama sonuçta acemi, ne kadar iyi olabilir? Öncelikle bir mevkiyi açıklayalım. Hirdman. Romalılarda bulunan "mihmandarlar" gibi, İskandinav dünyasında da "hird", kahraman şampiyonlara eşlik eden seçkin savaşçı kültüründen ortaya çıktı. Kısacası cenkbeylerinin hizmetindeki silahlı maiyet olan hird, hem Eski Nors dili hem de Eski İngilizce'de "hane, ev" anlamıyla kullanılıp zaman içinde o esnada artık sadece kraliyet muhafızlarını kasteden "housecarl" veya "huscarl" (Türkçe'de huskarl) kelimesine evrilmiştir. Bu yapının içinde, "hirdman" en yüksek konumdaydı ve kralın meclisinde yere sahipti, böylece hükümdarlarına sadece askeri konularda değil, devletin pek çok konusunda yol gösterebilirlerdi. Sıradaki isim Huscarl. Kelime anlamı "evin efendisi" olan "huscarl", bir Nors cenkbeyi veya kralının hizmetinde olan özgür askerlerdi. Özellikle hizmetinde oldukları kişinin koruması gibi davranırlar, savaş meydanında onun yanında savaşır ve onu korurlardı. Eğer beyleri öldürülürse, huskarlları görevleri gereği onun öcünü alırlardı. Baştan aşağı zincir zırh kuşanıp, kalkan taşıyan huskarllar genelde ya kılıçlarla ya da çift elli baltalarla savaşırlardı. Zaman içinde, Nors toplumu geliştikçe, sadece savaşta etkili bir birlik olmaktan çıkıp kralın masasında oturma onuru verilen kraliyet sarayında yer edindiler. Karanlık Çağların sonuna gelindiğinde "huskarl" adı başka, daha güçlü bir savaşçıya doğrudan hizmet sunan herhangi bir kişi için kullanılmaya başlamıştı. İşte bu savaşçı sınıfı ve Hirdman, Vikinglerin belkemiğiydi. Yani hareket hızından başka Vikinglerin bağlı olduğu şey, kendileriydi.
Herkesin "Berserker" olarak bildiği "Cinnetkârlar" kimlerdi hemen bakalım. Hayvanlar gibi uluyup kalkanlarını ısıran vahşi savaşçılar, dışarıdan bakıldığında yabani hayvanlar gibi duruyorlardı ve savaşa neredeyse kendilerinden geçmiş halde giriyorlardı. Savaş öncesi hiddetlendiriliyorlardı ve bir ihtimale göre uyuşturucu verilerek neredeyse hiç koruyucu zırhları olmamasına rağmen ateşten, silahlardan ve onlara gelecek herhangi bir darbeden kendilerine zarar gelmeyeceğine tamamen inanıyorlardı. O günlerde, vahşi savaşçıların, derisini giydikleri hayvanlara dönüşebilen şekil değiştirenler olduğu düşünülüyordu. Diğer, daha rasyonel bakışlar ise savaşçıların bir çeşit, tüm grubu etkileyen bir öföri dalgası sayesinde savaştıklarını söylüyordu. Vahşi savaşçılarla yüzleşen düşmanlarınsa durumu inceleme lüksü yoktu: vahşi savaşçılar acımasız bir öfkeyle savaşırdı, bu yüzden de onlarla durup konuşmak mümkün bir şey değildi ve vahşi savaşçı öldürmek çok büyük cesaret isteyen bir hareket olarak görülürdü.
Vikinglerde hareket hızı ise gemilere dayanırdı. Hepimizin bildiği gibi "Longboat" en yaygın gemi tipiydi. Ama her gemi tipinin bir amacı vardı. Burada üç türden bahsedeceğim; Drekkar, Snekkja ve Skeid.
İsmi "Ejderha gemisi" anlamına gelen Drekkarlar, pruvasını ayrıntılı ejder ve benzeri oymalar ile süslerdi. Sebebi ise o dönemlerde pek çok kişi, denizler altında yatan ejderha ve yılanlardan korkardı, bu yaratıklardan korunmak için ise gemilerini böyle oymalar ile süslediler. Örneğin Kraken ve ölümsüz Drauglar, denizlerde en çok korkulan isimlerden ikisiydi. Efsaneye göre Drauglar, fırtına zamanında ve çalkantılı sularda gemi batırmak için beliren denizde hayatını kaybeden kişilerdi. Bir rivayete göre drauglar, boyutlarını değiştirip devasa hale gelebilirlerdi, başka söylentiler ise tamamen yosun kaplı olduklarını veya kafalarının olmadığını yönündeydi.
İkincisi Snekkja. Yaklaşık kırk civarında bir mürettebat kapasitesi olan Snekkjalar, var olan Viking gemileri arasında en küçüğüydü ve en yaygın kullanılandı. Bu gemiler yapılırken, genelde denizcilerin yaşadıkları bölgelere göre tasarımında değişiklikler olurdu . Örneğin Atlantik derin fiyortlara ve değişik hava koşuluna sahipti, bu yüzden Norveç’te üretilen gemilerin Danimarka’da üretilenlere kıyasla su çekimi daha fazlaydı (Danimarka gemileri daha sığ sulara ve kumsallara uygundu). Viking kayıtlarında sıklıkla görülen bu gemiler, su yolları arasındaki kısa mesafelerde kara üstünden taşınabilecek kadar hafifti. M.S. 1028 yılında büyük kral Knud’un Norveç’teki taht iddiası için 1200’ü aşkın gemi kullandığı söylenir.
Son gemi ise Skeid. İsminin anlamı “Suyu delip geçen” olan Skeidlar, savaş gemileri olarak kullanılırlardı ve en büyük uzun gemi türlerinden biriydi. Yakın bir zamanda keşfedilen ve 37 metre uzunluğundaki Roskilde 6 adlı gemi, büyük bir ihtimal ile en uzun gemiydi. Geminin kendine özgün olan kalaslarından yalnızca yüzde yirmi kadarı sağ çıkabildi ve bir takım zorluklar sonucunda eski haline getirildi. Geminin geri kalanı, boyutunun anlaşılması adına devasa bir metal çerçeve ile gösterilir. Keşfedilen pek çok Viking Çağı’na ait gemi, Danimarka’nın Roskilde kentinde bulunan Viking Gemi Müzesinde sergilenir, Roskilde 6’da bu gemiler arasındadır.
İsmi "Ejderha gemisi" anlamına gelen Drekkarlar, pruvasını ayrıntılı ejder ve benzeri oymalar ile süslerdi. Sebebi ise o dönemlerde pek çok kişi, denizler altında yatan ejderha ve yılanlardan korkardı, bu yaratıklardan korunmak için ise gemilerini böyle oymalar ile süslediler. Örneğin Kraken ve ölümsüz Drauglar, denizlerde en çok korkulan isimlerden ikisiydi. Efsaneye göre Drauglar, fırtına zamanında ve çalkantılı sularda gemi batırmak için beliren denizde hayatını kaybeden kişilerdi. Bir rivayete göre drauglar, boyutlarını değiştirip devasa hale gelebilirlerdi, başka söylentiler ise tamamen yosun kaplı olduklarını veya kafalarının olmadığını yönündeydi.
İkincisi Snekkja. Yaklaşık kırk civarında bir mürettebat kapasitesi olan Snekkjalar, var olan Viking gemileri arasında en küçüğüydü ve en yaygın kullanılandı. Bu gemiler yapılırken, genelde denizcilerin yaşadıkları bölgelere göre tasarımında değişiklikler olurdu . Örneğin Atlantik derin fiyortlara ve değişik hava koşuluna sahipti, bu yüzden Norveç’te üretilen gemilerin Danimarka’da üretilenlere kıyasla su çekimi daha fazlaydı (Danimarka gemileri daha sığ sulara ve kumsallara uygundu). Viking kayıtlarında sıklıkla görülen bu gemiler, su yolları arasındaki kısa mesafelerde kara üstünden taşınabilecek kadar hafifti. M.S. 1028 yılında büyük kral Knud’un Norveç’teki taht iddiası için 1200’ü aşkın gemi kullandığı söylenir.
Son gemi ise Skeid. İsminin anlamı “Suyu delip geçen” olan Skeidlar, savaş gemileri olarak kullanılırlardı ve en büyük uzun gemi türlerinden biriydi. Yakın bir zamanda keşfedilen ve 37 metre uzunluğundaki Roskilde 6 adlı gemi, büyük bir ihtimal ile en uzun gemiydi. Geminin kendine özgün olan kalaslarından yalnızca yüzde yirmi kadarı sağ çıkabildi ve bir takım zorluklar sonucunda eski haline getirildi. Geminin geri kalanı, boyutunun anlaşılması adına devasa bir metal çerçeve ile gösterilir. Keşfedilen pek çok Viking Çağı’na ait gemi, Danimarka’nın Roskilde kentinde bulunan Viking Gemi Müzesinde sergilenir, Roskilde 6’da bu gemiler arasındadır.