İnanç, Roma İmparatorluğunun temellerinden biriydi. Hristiyanlığın erken dönemlerinde Roma İmparatorluğu, Hristiyanlığı yasaklamış ve tüm Hristiyanları idam etmeye girişmişti. Hatta Hristiyanları eğlence olsun diye arenalarda aslanlara yem ederlerdi. Peki bu Hristiyanlık ne oldu da yayıldı? Bunun cevabı St.Paul'da (Pavlus). Aziz Paul, Yunanistan ve Küçük Asya'da birkaç kilise açmış ve öğretilerini önce buradaki küçük çevrelere sonra büyüyerek Roma İmparatorluğunun içerisinde pek çok yere yaymaya başlamıştı.
İlk Hristiyan olanlar köleler ve fakirlerdi. Çünkü eski inancın sadece esiri olmuşlardı. Yeni Tanrı'nın onlara özgürlük ve bereket getireceğine ikna olmuşlardı. Burada önemli nokta, hiçbir zaman açıkça kimse Hristiyan olmadı. Her zaman gizlediler. Eğer yakalansalardı İmparatora ve tanrılarına inanmaktan vazgeçtikleri için kesinlikle idam edileceklerdi. Nero, M.S. 64 yılında çıkan büyük Roma yangınının sebebini Hristiyanlara yıkmıştı. Bunu, idamlar ve diri diri yakmalar takip etmişti. Tacitus, bu konu hakkında şunu yazmıştır;
"Nero, kendi yaptıkları kötülüklerden nefret eden bir insan ırkını cezalandırmıştı. Bu insanlara Hristiyan adı verilmişti. Bazılarını itiraf etmesi için tutuklatmıştı. Bu olaydan sonra pek çoğu zalimce öldürüldü. Bazılarına vahşi hayvan derisi geçirildi ve köpekler tarafından yenilmeye terk edildiler. Diğerleri çarmıha çivilendi. Çoğu ise diri diri yakıldı ve geceyi aydınlatan meşaleler yerine kullanıldı."
Bu dönemden sonraları da Hristiyanlar hep tehlike ile karşılaştılar. Bu yüzden inançlarını uzun bir süre gizlilikle yerine getirdiler. Ancak kilise olmayınca bu işi gözden uzak tek elverişli yerde, yeraltı mezarlarında yaptılar. Roma eyaletleri boyunca çok fazla fakir ve köle vardı, Hristiyanlık bu sebeple onlara çok güzel görünüyordu. M.S. 313 yılında Constantine, Hristiyanlığı resmi din ilân etmiş ve imparatorluk boyunca kiliseler açtırmıştı. Böylece ilk kez Hristiyanlar açıkça özgür ibadet etmeye başladılar. 391 yılında ise çok tanrılı inanç sistemleri yasaklanmıştı. Bu süreç, sömürüden ziyade özgürleşme sürecidir.
Bu dönemlerde ortaya bir mezhep çıkmıştı. Arius adında birisi, insanlara İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğunu söylemişti. M.S. 4.yüzyılın ilk yıllarında İskenderiyeli Arius tarafından atılan bu görüş, 325 yılında toplanan İznik konsili (Nicaea) tarafından reddedildi ve kâfirlik ilân edildi. Bu duruma rağmen İmparatorluğun doğusu ve batısı boyunca bu görüş yayılmıştı. Arius'u destekleyen rahipler ve kilise liderleri sürgün edilmişlerdi. M.S. 325-337 arasında bu rahipler, Constantine'ın ölümü ile birlikte imparatorluğa ve kiliselerine dönmeye çalıştılar. Bu durumda ortaya iki Hristiyan kilisesi çıktı; biri Constantine'ın resmi din olarak ilân ettiği, diğeri Aryan kilisesi. İki tarafında rahipleri birbirlerini sürgüne göndermeye çalıştılar ve entrikalar çevirdiler. Bir müddet Aryanlar, kendilerine rakip olanları Aryanizmi benimseyen imparatorlar (Constantius, Valens) yoluyla etkisiz bırakmış ve pek çok cezalandırma politikası uygulamışlardı. Bu sırada Cermen kavimlerinin bir kısmı Aryanizmi benimsemişti. Özellikle Got kabileleri Aryanizmi benimsemişti. 379-395 arasında dünyanın dengesi artık değişmişti. Roma zayıftı. Büyük olarak anılan Theodosius, anti Aryan teolojik fikirleri savunuyordu ve Aryanizmin çökmesini sağladı. 381 yılında toplanan Constantinople konseyinin kararları, Aryanizmin artık imparatorluk içinde etkisini yitirmesini sağladı ve son noktayı koydu.
Bu dönemde yine de Hristiyanlık azınlık sayılacak düzeydeydi. Roma'nın inancı yıllarca evrim geçirmiş ve başlıca tanrıları Mithra, Epona, Sol Invictus'tu. Yani Doğuluların, Keltlerin ve Yunanların inançları birleşmişti. Burada dikkat çeken unsur ise, bu tanrıların bir açıdan savaşla özdeşleşmesidir. Yani bu üç tanrı ordular arasında yaygındı. M.S. 4.yüzyıl savaş ve çalkantıların yoğun olduğu dönemdi. Hristiyanlık Galya'da, İspanya'da ve Britanya'da zoraki yayılıyordu. Özellikle Britanya'da çok küçük bir nüfusa sahipti. Bunun başlıca nedeni barbar istilaları ve kiliselerin açılmasından bir süre sonra Roma'nın Britanya'dan çekilmesidir. Dediğimiz gibi fakirler ve kölelere daha çok cazip geliyordu. Ancak insanlar mücadele ederken kendilerine vaazlar veren rahipleri dinlemezler. Bir Romalının hayatını ele alalım. Bu Romalı, Britanya'da bir süvari olsun. Barbar istilaları ve iç karışıklık çok. Dolayısıyla ordu savaşıyor. Bu Romalı hayatı boyunca savaşıyor ve savaşacakta. Sonra bir rahip geliyor ve "Özgür olmak istiyorsan Tanrı'nın yolunu izle." diyor. O dönemde yaşayan bu Romalının gözünden bakarsak, yıllarca Epona'ya tapmış ve pek çok insanın ölürken kendisinin hayatta kalmasına şahit olmuş, kendisi de hayattan umudu kesmiş ve ölmeden önce en azından son kez evini görmek istiyor. Yani, ordular zor koşullarda ve insanların çoğu tehlikedeyken Hristiyanlığın buralarda yayılması için vaatlerden daha fazlasına ihtiyaç vardı.
KAYNAKLAR
M'Clintock, John; James Strong. Cyclopedia of Biblical, Theological, and Ecclesiastical Literature. 7. p. 45.
Hanson, R P C (2007). The Search for the Christian Doctrine of God. Grand Rapids: Baker Academic. pp. 127–128. ISBN 978-0-8010-3146-5.
Kinder, Hermann; Hilgemann, Werner (1964). Dtv-Atlas zur Weltgeschichte (in German). 1. Dtv. OCLC 887765673.
Yazan: Nimrael